Velhasıl iktidar partisine ait çok oy aldığı bir kentin kadın örgütünün yöneticisi konumundaki,, sözlerinden varlıklı kesimden olduğu anlaşılan bir politikacının “bizde kriz yok, kaynakları döke saça, market sepetlerimizi dolduruyoruz” demesi ülke insanının yaşadığı gerçekleri değiştirmiyor.

2023 Haziranında zamanında yapılacağını düşünürsek seçimlere yaklaşık dokuz ay gibi bir süre var ama yapılan mitinglere ve konuşmalara bakılırsa Ülke çoktan seçim sathı mailine girmiş gözüküyor.

Aynı zamanda AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin eski gücünde olmadığını görüyor olacak ki, kaybettiği seçmeni tekrar kazanmak, kararsızları etkilemek için partililerden ‘davaya’ sahip çıkmalarını isteyeceğini hafta sonu Manisa’da bir örneği yaşanan partiyi eleştirmesiyle adları  ‘kırgına’ çıkmış ‘eski dava arkadaşlarını’ sahaya süreceğini belli etmiş oldu.

Muhalefetin seçim kazanmada en büyük argümanı ise Süleyman Demirel’in “boş tencere iktidarları götürür,” sözünden aldığı ilhamla mutfaktaki yangın olacak ki, CHP bir strateji olarak koro halinde çoktandır bunu dillendiriyor.

O nedenle gerek iktidarın gerek muhalefetin bir hayat memat meselesi gördüğü 2023 seçimlerinde milletin  ‘dava’ ile ‘tencere’ arasında pekâlâ bir tercihe zorlanacağını söylemek mümkündür.

Bazı iktidar yetkilileri muhalefete malzeme vermemek adına - bir ironi amacıyla da söylenmiş olabilir veya tuzu kuru olduğundan öyle zannediyor, olabilir- pahalılığın yokluğundan söz ediyor -.

İktidarın en yüksek oy aldığı bir ildeki- boş tencerenin ne demek olduğunu en iyi bilebilecek- bir kadın örgütünün başkanı, politikacının dediğini okuyalım:

“Serbest piyasa çalışması içersinde bizler AK Parti hükümeti olarak elimizden geleni yapıyoruz. Devletin çalışmalarda yapabileceğinin en iyisini yapıyoruz.

Biraz da vatandaşın milletine,devletine,hükümetine sahip çıkması lazım.(..) Biz de kriz yok. Market sepetimizi istediğimiz kadar dolduruyoruz. Engel, sıkıntı yok. Kaynakları döke, saça kullanabiliyoruz.(T24 20 Ağustos 2022)

Bu yöneticinin gelir düzeyi ne olduğu bilinmiyor ancak sözlerinden hareketle yüzde 20’lik üst gelir grubundan olduğu anlaşılıyor.öyle olunca da tok acın halini anlamada zorlanıyor..

Ayrıca bu yöneticinin sözleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da muhtelif zamanlarda ekonomik krizin varlığına işaret eder, nitelikteki ifadeleriyle çelişiyor.

Ortada bir kriz yoksa kaynaklar saça, döküle kullanılıyorsa Cumhurbaşkanı Tarım Kredi Kooperatifleri Zincir Marketlerine fiyatlarında indirime gitmesi çağrısını niye yapsın? 

(Cumhurbaşkanı’nın mutfaktaki yangının hararetini biraz da olsa düşürmeye yönelik çağrısı üzerine bir üst düzey kooperatif yetkilisini aradığımda, söylediğine göre Tarım Kredi Kooperatifleri Zincir Marketlerinde 65 malın maliyetine satışına başlanmış.

Aynı yetkili sözlerine ayrıca Ülke genelindeki Bin 400 markete ek olarak butik marketler açma hazırlığı içersinde olduklarını da ekledi.)

Hayatın bir gerçeği var ki, insanın ihtiyaçları yalnız mutfaktaki tencere ile sınırlı değildir. Yaşantının diğer giderleri için aile bütçesinden ayrılması gereken paralar vardır ve bunlar da günümüz şartlarında tencereyi doğrudan etkilemektedir.

Olaya bu pencereden bakınca bir taraftan tencerenin kaynamasına yardımcı olunuyor görüntüsü veriliyor diğer taraftan da insanların diğer ihtiyaçlarına katlanılamaz zamlarla ve aşırı vergi yüküyle hayatı çekilemez hale getiriliyor.

Bu anlamda kısa sürede buharlaşan asgari ücretliye, çalışana ve emekli maaşlarına yapılan artışlar ücretli kesimi kaşıkla verileni kepçeyle alınan konuma düşürüyor.

Örnek artık günümüz şartlarında bilindiği üzere araba lüks değil her birey, her aile için ihtiyaçtır.

Bir yıl önce bir araba için olmazsa olmaz mazot ve benzin litre fiyatı-6,5-7 TL civarındayken bu gün 23-25 TL bandında seyrediyor.

Üstüne üstlük akaryakıta yapılan zam kendini hayatın her alanında hissettiriyor.

(Konu hakkında aramızdaki sohbette bir arkadaşımız “ben araba ruhsatımı taşımadan bulundurmaya çevirttim,” şeklinde hoş bir espri yaptı. Herkes neyi kastettiğini anlayamayınca emekli asker bir dostumuz da konuya açıklık getirdi.

Onun anlattığına göre İki türlü silah ruhsatı var. İlkinde ruhsat silahı işyerinde veya evde bulundurmakla sınırlı. İkincisinde ise ruhsat sahibi silahı her daim üzerinde taşıyabiliyor ki, ilkine bulundurma, ikincisine taşıma ruhsatı deniyor.)

Arabası olan için iş sadece akaryakıtla bitmiyor. Bu yılki kasko sigorta fiyatlarıyla ilgili yazılarına fırsat buldukça göz attığım bir gazeteci:

“Kullandığım araç yaşlandı sayılır,2008’de almışız. Her yıl bu zaman kasko sigortasını yenilemem gerekiyor. Yaşlandığı için yıldan yıla ödediğim sigorta ücretlerinin düşmesine de alışmışım.

Öyle olmasaydı her şeyin pahalandığı günümüzde araç sigortasının tepeye vurması şokunu da yaşamazdım.

Geçen yıl 1800 TL ödediğim kasko sigortası için aynı şirket bu yıl 10 bin 467 TL talep etti.

Şok oldum,” demekte.(Fehmi Koru 18 Ağustos 2022)

Konu üzerinde sohbet ederken bir dostumuz oğlunun 2020 model arabasına kasko sigortası için şirket tarafından 25 bin TL istendiğini, bunun üzerine de kasko sigortası yaptırmaktan vazgeçtiklerini, söyledi.

Arabamın lastiklerinin havalarını kontrol ettirmek için 10 ay önce dördünü 3 bin 300 TL’ye yenilettiğim lastikçiye uğradığımda aldığım lastiklerin yüzde 100 zamlanmış yeni fiyatının 6 bin 600 TL olduğunu öğrendim.

Bunun üzerine demek ki,” ruhsatı bulundurmaya çevirdim” diyen arkadaşımız haklıymış dedim.

 Zira bu pahalılık sürdüğü sürece her bir insan ne araba kullanabilir ne de, garajda yatsa bile, bulundurmaya güç yetirebilir.

Başka bir örnek:

Mahalledeki bir şarküteriye uğradığımda peynir kilogram fiyatlarının 140- 200 TL arasında değiştiğini görünce şaşırdığımı hisseden şarküteri çalışanı “bu fiyatlara yeni artışların henüz yansıtılmadığını” söyleme ihtiyacı duydu.

Pahalılığa damgasını vuran en manidar örnek de yetiştiği yerlerden biri olan Aydın’da manavlarda karpuzun dilimle satılır hale gelmesidir.

Bir başka baş ağrısına örnek ise kiralar…

TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon yüzde 80’lere ulaşmışken kira artışlarının yüzde 25’le sınırlandırılması olayı kiracılarla ev sahiplerini karşı karşıya getirdi ve çoğu ev sahibi ve kiracıyı mahkemelik etti.

Şimdi de uygun şartlarda kiralık ev bulunamıyor, olan da ya altı aylık, bir yıllık peşin istiyor ya da yüksek kira için başka arayışlar içine giriyor.

En can acıtıcı örnek ise eğitim, öğretim dolayısıyla okullar…

Çift maaşlı bir aile eğer çocuğu öğrenimini bulunduğu kentte bir ilköğretim ya da ortaöğretim kurumunda sürdürüyorsa eşlerden biri maaşının yarısını servis, kırtasiye yemek gibi çocuklarının aylık eğitim, öğretim giderlerine ayırmak zorunda kalacaklar.

Okul özel ise bu masrafın bir çocuk için üçe, dörde katlanması demek.

Öğrenci öğrenimini üniversitede sürdürüyorsa çalışan eşlerden birinin maaşının tamamını gözden çıkarması gerekecektir.

Eğer okuduğu üniversite Ankara İstanbul gibi metropollerde ya da örnek Erzurum gibi uzakta ise, ayrıca öğrenci evde ya da özel bir yurtta tek odada kalıyorsa ailenin diğer üyesi de maaşının yarısını ayırması gerekebilir.

Örnekleri daha da artırmak mümkün…

Velhasıl iktidar partisine ait çok oy aldığı bir kentin kadın örgütünün yöneticisi konumundaki, sözlerinden varlıklı kesimden olduğu anlaşılan bir politikacının  “bizde kriz yok, kaynakları döke saça, market sepetlerimizi dolduruyoruz” demesi ülke insanının yaşadığı gerçekleri değiştirmiyor.

Keşke öyle olsa…

Her kesimle ilgili hayat pahalılığından kesitler sunmaya çalıştığımız Ülkemizde ne yazık ki, 3 bin 500 TL maaşla ayın sonunu getirme, tencereyi kaynatma derdinde olan insanlar da yaşıyor.

İktidarı da ‘dava’ uğruna oy kullanacaklarla doğrudan veya dolaylı yönden tencerenin etkilediği seçmenler arasındaki mücadele belirleyecektir.

Yaşanılan ekonomik kriz devam ederse bakalım Demirel’in öngörüsü seçimlerde bu sefer de doğru çıkacak mı yoksa geçerliliğini yitirmiş bir söz olarak kendisi gibi tarihe mi intikal edecek hep birlikte yaşayıp göreceğiz.