Masal bu ya; adam yol kenarında sandalyeye oturup bacağı çelmiş. Gelenin gidenin işine karışıp onlara akıl verir olmuş. Kendisi hiç bir iş yapmaz, akşama kadar sadece onun bunun işi hakkında konuşur dururmuş. Kendine göre verdiği akıl ve gösterdiği yol, işlerine karışılan insanlar tarafından nedense hiç beğenilmezmiş. Ama insanlar bu kişiye çok kızdıkları halde bir şey demezlermiş. Ta ki adamın birinin tepesi atıp bacak çeldiği sandalyesine tekmeyi basana kadar. Tekmeyi basarken de; ‘’lafla peynir gemisi yürümüyor kardeşim, yerinden kalk sen yap ta görelim’’ demiş.

Bizimki masal. Aslında eski bir liman hikâyesi bu. Bir peynir tüccarı ile bir gemici arasında geçen muhabbetten çıkmış ve cuk yerine oturan bir söz olmuş. Elbette anlayabilene. Çevremize baktığımızda lafla peynir gemisi yürütmeye çalışan çok sayıda insan olduğunu kolaylıkla görebiliriz.  Bunlar en yakınımızdaki akrabalarımız, dostlarımız olduğu gibi bizi yönetenler bile olabilmekte. İletişim çağının günümüzde geldiği noktada bu tür insanlara daha sık rastlamaktayız. Sağımızda, solumuzda, önümüzde, arkamızda, hatta cep telefonumuzda bile karşımıza çıkabiliyorlar.

Yaşadığımız yer ister küçük olsun ister büyük, bizi yönetenlerin ne denli çok konuştuğunu söylememize gerek yok. Hatta ülkemizi yönetenler ya da yönetmeye talip olanlarında ne kadar çok konuştuğunu ayrıca belirtmeye hiç gerek yok. Yurdum insanı ve özellikle yurdum yöneticisi çok laf az iş yapar. Hep bu kişileri suçlar, onlara lafla peynir gemisi yürümez deriz. Tamam, onlar çok konuşuyor, hem de boş konuşuyor da bu durumda bizim hiç sorumluluğumuz yok mu?

Yöneticileri bu pozisyona getiren çevresindeki şürekâlarıdır. Bunlar, yani bizler, her pozisyondaki yöneticilere kaldırabileceği gazdan fazlasını verir ve onları patlatırız. Hal böyle olunca ‘’Kabahat kimde’’ sorusunun cevabı elbette bizde olacaktır.

Yeri gelmişken bizzat yaşamış olduğumuz bir hikâyeyi anlatmak isteriz. 2014 yerel seçimleri öncesi mahalleye dönüşmüş köylere seçim gezileri başlamıştı. Bu gezilerin ya birincisi, ya da ikincisinde bir köye gittik. Öndeki arabada başkan adayı, şoför ve iki kişi daha var. Hemen arkasındaki arabada biz iki kişiyiz. Arabayı diğer kişi kullanıyor. Konvoy köy kahvesinin önüne yanaştı ve durduk. Bizim aracı süren kişi hızla arabadan inip şimşek hızı ile koşup öndeki arabada bulunan başkan adayının kapısını açmaya yetişti. Sanki o arabada o işi yapacak başka biri yokmuş gibi.

Her neyse, durumu kendisine sorduğumuzda;

’Adam başkan olacak, kendisine başkan olacağını hissettirmek gerek. Ayrıca köylüde bunu anlasın, ona gösterdiğimiz saygıdan ürküp kendisi de saygı göstersin’’ dedi.

Ben bu davranışın doğru olmadığını, yöneticileri halktan kopardığımızı söyledik. Sonuç ne mi oldu? O kapıyı şimşek hızı ile açan kişi o başkanın yanında müdür oldu. Şimdi size bu davranış iyi gibi gelmiş olabilir. Bence iyi değil, başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünün. Hata kimde?

Bir bakıyorsunuz bizi dünya kıskanıyor, bir bakıyorsunuz uzaya gidiyoruz, bir bakıyorsunuz dünya lideri oluyoruz, bir bakıyorsunuz belediyemiz herşeyi yapıyor, bir bakıyorsunuz herkes herşeyi biliyor, anlıyor ve yapıyor. Elbette bunların çoğu sözde, Lafla peynir gemisini yürütüyoruz. İşin garip tarafı ise bunun böyle olduğunu bildiğimiz halde göz yumuyoruz, bir türlü akıllanmıyoruz.

"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?" (Saff Suresi 2.Ayet)