ABD'den Japonya'ya Fransa'dan Çin'e kadar fiyatlarda ciddi düşüşler sürüyor. Gelir düzeyindeki gerileme reel borçları artırıyor. Tüketicinin fiyatların daha da ineceği beklentisi ile teşvik paketlerinin kaldırılması 2010 ve 2011'i derin deflasyon yılı yapabilir.

Herkes gevşek para politikasından çıkmayı gündemine koymuşken aslında korkulan da olmaya ve deflasyon küresel ekonominin en merkezinden hiç beklenmedik bölgelere kadar yayılmaya başladı. Hatta işin ucu 2000'li yılların başında büyük krizler atlatmış olan Latin Amerika'ya kadar uzandı. En büyük endişe konusu hükümetlerin uyguladıkları teşvik programlarının etkisinin kalıcı olmayacağı ve programların sona erdirilmesi ile ekonomideki büyüme ve satışlardaki canlanma gibi iyi gelişmelerin yeniden sönükleşeceği yönünde. Uzmanlar ise teşviğin etkisi geçtiğinde 2010 ile 2011 yıllarında derin bir deflasyonist sürece girileceğini öngörüyor. Dolayısıyla son bir aydır konuşulan gevşek para politikasından çıkış stratejileri ile faiz artırımı beklentileri bir süre daha gerçeğe dönüşmeyecek.

Çekirdek enflasyon eksiye döndü

Deflasyonun ana belirtileri olan negatif enflasyon ve gelir düzeyindeki düşüşler artık iyice hissediliyor. Gelirler düştükçe de reel borç yükü biraz daha artmış oluyor. Bu yöndeki sinyaller giderek güçleniyor.

Japonya'dan ABD'ye Çin'den Fransa'ya kadar her yerde çekirdek enflasyon ilk kez eksiye geçmiş durumda. ABD'de enflasyon eksi yüzde 2,1, Çin'de eksi yüzde 1,8, İspanya'da eksi yüzde 1,4, Fransa'da eksi yüzde 0,7, Almanya'da eksi yüzde 0,6 civarında. Ekvador'da gıda ve alkolsüz içeceklerin fiyatındaki gerileme deflasyonu körüklüyor, ülkede ağustos ayında enflasyon yüzde 0,3 geriledi. Japonya ise deflasyonun en fazla hissedildiği ekonomi. Ülkede temmuz ayında tüketici fiyatlarında yüzde 2,2 ile rekor düşüş kaydedildi. Euro Bölgesi'nde ise tüketici fiyatları yüzde 0,7 düşünce bölgenin deflasyona sürükleneceği endişeleri hakim olmuştu. Buna karşılık ağustos ayında gelen rakamlar düşüş hızının yüzde 0,2 ile yavaşladığını ortaya koydu.

Fiyatlar gerilerken borçlar büyüyor

Diğer yandan ise borçlar çığ gibi büyüyor. Örneğin Japonya'da kamu borcunun bu yıl yüzde 215 büyümesi bekleniyor. Çin'de ise bankaların verdikleri borçlar ilk 6 ay içinde 1.1 trilyon dolara katlanmış durumda. Üstelik bu kredilerin önemli bir bölümü dünyanın henüz tüketmeye hazır olmadığı kadar fazla mal üretecek yeni fabrikaların ve şirketlerin kurulmasına harcandı.

Bugünkü krizle bağdaştırılan 1929 Büyük Dünya Bunalımı sonrası da aşırı borçlanmaların ardından deflasyon gelmişti. ABD'de işsizlik yüzde 30'lara fırlamış, sanayi üretimi ise yarı yarıya çakılmıştı. Borçlar artmış, fiyatlar genel düzeyindeki düşüş borçların reel değerini de yükselttiği için borç deflasyonu sürecine girilmişti. Ünlü ekonomist Irvin Fisher'in Borç Deflasyonu Teorisi de 1929 Büyük Buhranı sonrasındaki ortamda gündeme gelmişti. Fisher'in son krizle ilgili öngörülerine göre ise sadece mortgage kredisi borçlarının 10 trilyon dolar olduğu ABD'nin 800 milyar dolarlık bir teşvik paketi ile kurtulması neredeyse olanaksız.

1929'da dolar eridi şimdi ise yen

1929 Buhranı sonrası fiyatlar ile gelirlerdeki düşüşler borçların reel maliyetlerini artırmış ve bu durum "eriyen dolar" terimi ile tanımlanmıştı. Şimdi ise aynı şey Japon Yeni'nde yaşanıyor. Japonya'da enflasyonun ülke tarihinin en düşük seviyesine gerilemesi ile para birimi yen eriyor. Japon ekonomisi küresel piyasalarda açıklanan iyi şirket bilançoları ile bayram havasının estiği ikinci çeyrekte bir çok ekonomide olduğu gibi gözle görülür bir iyileşme kaydetti. Ancak bu iyileşme de devletin teşvik paketleri sayesinde gerçekleşti ve ekonominin çarkını döndüren gerçek dişlilere, yani tüketiciye aslında yansımadı. Örneğin temmuz ayında tüketicinin cebine giren gelir bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,8 geriledi. Primler ise yüzde 11 azaldı. Toptan satış fiyatları aynı ay yüzde 8,5 ile rekor seviyede çakıldı. Üstelik sanayi üretimi temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 23 aşağıda geldi.

Deflasyon enflasyondan daha da tehlikeli

Deflasyonda enflasyon oranları düşmeye devam ettikçe tüketici daha da cimrileşiyor. Çünkü bu kez de fiyatların daha da düşeceği psikolojisi ile alışveriş yapmayı erteliyor. Hal böyle olunca enflasyon düşerken ekonomik faaliyetler de artmayan talep yüzünden kilitleniyor. Ertelenen alımlar yüzünden şirketler mallarını satamıyor, kârları düşüyor, stok maliyetleri yükseliyor, maliyet kesintisi gerekince de ilk gözden çıkarılan emek gücü oluyor. Yani işsiz sayısı artıyor, alım gücü düşüyor, böylece ekonomik faaliyetler biraz daha yavaşlıyor. Ekonomistlerin ve merkez bankası yetkililerinin en çok korktukları senaryoların başında da bir süredir deflasyon geliyordu.

- Referans -