Bu hafta gündemde bir Andersen masalı var.

Adı Kral Çıplak/Andersen masalı/Hans Christian tarafından yazılmış/masalın diğer adı: İmparatorun Yeni Giysileri.

Masallar hem bizim edebiyatımızda hem dünya edebiyatında önemlidir.

Yazımızın konusu olan ilk masal, kendini beğenmiş bir krala dair..

Bilirsiniz masallar bir varmış, bir yokmuş diyerek başlar..

"Uzak diyarlarda bereketli topraklarda bir kral yaşarmış. 

Kendini çok akıllı sanan, giyimine kuşamına çok düşkün ve o kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki, sürekli aynada kendine bakar, ne istiyorsa onu yapar, halka da istediklerine ses çıkarmasınlar diye baskı yaparmış. 

Bu sırada çok defa hata yapar, ama baskıcı tutumundan dolayı halk gerçekleri söylemeye korkarmış…

Günlerden bir gün, komşu ülkenin kralının ziyaret edeceği haberini almış.

Kendisinden haz etmez, onunla ilgili hoş olmayan planlar yaparmış. “Fırsat bu fırsat, en şık ben olmalıyım.” diye düşünmüş ve terzi aratmaya başlamış. Dünya’nın her yerine haberciler gönderilmiş bir terzi aranmış, zira terzi dünyanın en güzel elbisesini dikmeliymiş.

Nihayetinde aranan terzi, bir başka kralın kendi terzisini yollamasıyla bulunmuş..

Gelen terzi demiş ki;Öyle güzel bir kumaşım var ki, öyle şık olacaksınız ki, kimse sizden gözünü alamayacak. 

Herkes sizi konuşacak, çok güçlü gözükeceksiniz ve sizden önce hiç kimsede olmayacak bu giysi." demiş.

Kral çok şaşırmış tabii, hemen kabul etmiş. 

Ama terzi eklemiş "Tek şartım var, ben dikerken karışmayın.”

Gel zaman git zaman, sonunda terzi bitirmiş ve giydirmiş kralı. 

Kral aynaya bakmış ve üzerinde hiç giysi olmadığını görmüş. 

Tam kızacakken terzi demiş ki; “Sayın kralım, bu kumaşı sadece akıllılar görebilir.”

Kral kibirli ya, aptal durumuna düşmemek için “Çok güzel” demiş. 

Etrafındakilere sormuş, onlarda cesaret edememişler doğruyu söylemeye ve Çok güzel efendimiz”, “Harika oldunuz efendimiz” demişler.

Kral, kendini beğenmişlik içinde çıkmış halkın arasına.

Halk çok meraklı, çünkü duymuşlar sadece akıllıların görebileceği iddiasını, görünce şaşırmışlar, kralın üzerinde hiç giysi yok…

Ama korktukları için hiçbir şey söyleyememişler. 

O anda bir “Çocuk” parmağıyla kralı işaret ederek bağırmış; “KRAL ÇIPLAK!” diye. 

Bir anda halk, bu ilk sesle cesaretlenmiş ve kahkahalar atıp, hep bir ağızdan birlik içinde bağırmışlar; “Kral Çıplak!”

Bu seslere, kralın çevresindekiler de katılmış, korkuyu aşmışlar, zincirlerini kırmışlar ve hep bir ağızdan gerçeği söylemişler; Kral çıplak!"

Rivayet odur ki, kral bu durumdan çok utanmış..

Tanıdık geldi mi bu masal sizlere? Masallar geçmişin bilgeliğini taşır günümüze, zamanın ötesinden verdikleri öğütlerle…

Biz de sanki böyle bir masalı yaşıyoruz. 

Ülkede yaşanan bunca olumsuzluklara karşı saray içinden de birilerinin yaşananların vahametini söylemesini bekliyorduk.

O ses, Bülent Arınç'tan geldi.

Saray erbabı ve "Majestelerinin gazetecilerinden" hemen itirazlar geldi, "Söyletmeyin vurun!" nidaları yükseldi.

Öyle ya, Arınç, "Tekere çomak sokmuş" bu böyle gitmez demekle kalmamış, yaşananlardan rahatsız olanların sesini yükseltmesini, "Kral Çıplak" demelerinin zamanının geldiğini hatırlatmış.

Yani, Ak Parti'nin "Abisinin Sabır küpü" çatlamış…

Bu haykırış, Ak Parti içinde yaşanan huzursuzluğun dışa yansıması olur mu bekleyip göreceğiz.

Bana göre görüntüye yansıyan bir gelişme olmaz.

Çünkü etkili ve yetkili durumda olanlardan bir ses çıkmaz, orada düzen sağlam kurulmuş vaziyette…

Tabanda ise birçok insan sorgulama melekesini kaybetmediyse bile; üretilen korkular, köpürtülen dindarlık ve milliyetçilik duyguları sebebiyle yapılan yanlışlara kılıf üretmekle meşgul, bunu beceremediler mi destekleme gerekçeleri hazır, "Başkası gelip ne yapabilir?" çaresizliğine sarılıyorlar.

Öyle ki, "Siz gelince mazotu kaç paraya düşüreceksiniz?" gibi dahice(!) sorular da soruyorlar.

Konu madem masallardan açıldı isterseniz ikinci masalımız  "Fareli Köyün Kavalcısı" ile devam edelim.

"Eski zamanlarda şirin bir köy varmış. 

Köy halkı mutlu ve huzur içinde yaşarmış.

Huzurlu ve mutlu günler gün gelmiş bitmiş. 

Niye mi? 

Çünkü bütün evleri fareler basmış, evlerdeki yiyecekleri yemeğe başlamışlar.

Zamanla köyün adı Fareli Köy olmuş. Çocuklar sokakta oynayamaz, yemek yiyemez hale gelmişler. 

Halk başkandan çare bulmasını istemiş. 

Başkan düşünüp dururken köye bir kavalcı gelmiş ve başkanın huzuruna çıkmış.

Başkana, elindeki kavalla fareleri köyden uzaklaştırabileceğini ve karşılığında ise bir kese altın istediğini söylemiş.

Ne yapacağını şaşıran başkan teklifi kabul etmiş.

Kavalcı kavalını çalmaya ve çok güzel ezgiler çıkarmaya başladığında evlerdeki fareler, saklandıkları delikten çıkarak kavalcının peşine takılmış. 

Kavalcı hem çalıyor hem de dereye doğru yürüyormuş. 

Onu takip eden fareler büyülenmiş gibi köprüye doğru yürümüş. 

Derenin üzerinden geçerken dereye düşmüşler ve boğulup yok olmuşlar. 

Köyün tamamı farelerden temizlenmiş.

Kavalcı altınını almak için başkana çıkmış.

Alacağı altınla kendi köyüne dönüp, çocuklarına istediklerini alacakmış.

Başkan nasıl olsa farelerden kurtulduk, altınları vermezsem de olur diyerek kavalcının parasını vermemiş. 

Kandırıldığını anlayan kavalcı çok kızmış ve “Ben size gösteririm” demiş içinden.

Almış kavalını eline ve başlamış bir şeyler çalmaya. 

Bu sefer çaldığı ezgiler, melodiler köyde yayılmaya başlayınca köyün bütün çocukları kavalcının etrafında toplanmaya başlamış. 

O yürüdükçe onlar da kavalcıyı takip etmeye başlamış, köy mutsuz bir yer haline gelmiş. 

Köylüler bir araya gelip başkana gitmişler,

Hemen çalgıcının parasını verip çocuklarını geri getirtmesini söylemişler.

O sırada ormana kadar çalgıcıyı takip eden çocuklardan biri, kavalcı uyuyunca elindeki kavalı alıp çalmaya başlamış, arkadaşlarıyla köye  dönmüşler. 

Köylüler buna çok sevinmiş. 

Başkandan da kavalcının altınlarını alıp kavalcının hakkını vermişler."

Masal bu, ibret almaya, dersler çıkarmak gerekir…

Bakalım bizim köyde işler nasıl gelişecek?

Bizler nasıl dersler çıkaracağız?

İkinci masalda olduğu gibi haklı olanlar ve mücadele edenler mi kazanacak? 

Yoksa eski düzen üzere; kral ve adamları yaptıkları hileler, söyledikleri yalanlar, yaptıkları haksızlıklarla düzenlerini sürdürecekler mi?

Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.