O güzel insanlar o güzel atlara bindiler, gittiler/ Demirin tuncu, insanın p...bize kaldı.

Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti’ne bu sözle giriş yapar ve onunla da romanını bitirir.

Olayın ise hikâyesi şudur: Çukurovalı bir at meraklısı yılda birkaç kez Arap Atlarının en güzellerinin yetiştiği Urfa’ya gider hem edindiği dostlarla hasret giderir hem de bir iki at getirerek çorbasını kaynatır.

Yaşı ilerledikçe Çukurovalının Urfa’ya gidip gelmesi de seyrekleşir. Son kez gidişinde ne güzel atlardan ne de o can dostlardan eser vardır.

Tek bulduğu ağaca sırtını dayamış oturan bir yaşlıdır.

Ona atlara ve dostlara ne olduğunu sorar o da girişteki -her olumsuz değişim söz konusu olduğunda tekrarlanan-konumuzla da yakından ilgili klasik cevabı verir.

Fakat konuya girmeden eski ile yeni karşılaştırmasında bir konuya da açıklama getirmek gerekiyor.

Her ne kadar zamanın ruhu değişimi gerektirse de insanlığın değişmeyen değerleri de vardır.

Her zaman olmalıdır da... Eğitim ve öğretimden de temel amaç bu değerleri yeni kuşaklara taşıyacak insanlar yetiştirmektir.

Çünkü gerek beşeri gerek devletle ilişkilerde başta güvenilirlik olmak üzere doğruluk, dürüstlük gibi değerlerde ilişkilere zarar verecek negatif bir sapma olduğunda toplum yozlaşır.

Millete düşen görev ise her alanda bu değerleri taşıyan sembol isimleri ve özelliklerini birer rol model olarak beşeri hafızada canlı tutmaktır.

Yoksa sonuç bellidir...

İhmallerin beraberinde getirdiği yozlaşma sonucu at izi ile it izi birbirine karışır ve hâkimiyet şer güçlerin eline geçer.

Ne yazık ki, bu tür milletin genelini ilgilendiren ilgisizlerin aldığı yol çuvaldızın ucu herkese battığında anlaşılır.

Sonunda bu muhteris güruhu ile baş etmede devlet mafya kovalayacak kolluk kuvveti, malına bekçilik yapacak müfettiş bulmakta zorlanacak hale gelir.

Bunu önlemenin bir yolu hizmetleriyle, omurgalı duruş ve karakterleriyle politikada, bürokraside, bilim ve sanatta insanlarda hayranlık uyandıran rol modellerin belleklere kazınmasıdır.

Örnek:

Adnan Menderes oğluna ticaret yapma izni vermedi, neden?

Yüksel yurtdışında iki fakülte bitirmiş yurda dönmüştür, bir gün yemekte Menderes oğluna annesi adına da teşekkür eder.

 Ardından da:“Oğlum başarılı bir eğitim süreci geçirdin ve bizleri memnun ettin, şimdi ne yapmak istiyorsun,”dediğinde (mealen):

-Babacığım ticaretle iştigal etmek istiyorum, deyince, yüzü asılan Başbakan:

-Ticaret yapacaksın da ne yapacaksın, bir müddet sonra beni alıp beni satacaksın, en iyisi mi sen devlette çalış. Hem yenile duydum Dış İşleri Bakanlığı memur alımı için sınav açacakmış, der.

Bunun üzerine Yüksel Menderes de:

-Pekiyi, babacığım sen nasıl istersen öyle olsun, deyince Başbakan Adnan Menderes de rahatlar.( Aydın Menderes, Babam ve Ben, s.98-99)

Demek ki, o devirde politikacı çocuklarının ne deniz ticareti ne başkasıyla araları varmış, olay onu gösteriyor.

Yüksel Menderes’in sünneti

Yine Aydın Menderes anlatır, bir gün annem (mealen):

-Baban bu ara seni sünnet ettirelim, istiyor, ne diyorsun, der.

Yüksel Menderes de:

-İyi ya, der.

Bunun üzerine annesi hararetle:

-Ne iyisi! Öyle eşten, dosttan habersiz, sünnet mi, olurmuş, dediğinde:

Yüksel:

-Bunu kendine niye söylemedin, demesi üzerine:

-Dedim ama kabul ettiremedim, cevabını verir.

Sonrasında bir gün önceden randevu alınan Devlet Demir Yolları Hastanesi’ne bir arabayla gidilir ve Aydın Menderes kimseden habersiz sünnet ettirilir.

Sonuçta öyle birkaç yakın akrabanın dışında pek hediye getiren de olmaz.

Fakat Aydın Menderes’in unutamadığı gelen hediyeler içinde bir mektubun da yer aldığı bir resim çerçevesidir, mektupta:

“Değerli Aydın! Baban nüfuz ticaretine alet edilecek hediyelerden çekindiği için sana sünnet düğünü yapmadı.

Onunla ne kadar övünsen yeridir. O nedenle babanın bir resmini bu çerçeveye koyarak onunla bir ömür boyu iftihar edebilirsin”, yazar.(Yüksel Menderes a.g.e.s.112-113)

Geçmiş zaman olur ki, hayali bile cihan değer, günümüzdekilerle  karşılaştırıldığında başka ne denir ki...

İhsan Sabri Çağlayangil’in eşinin hassasiyeti

(Valilik, Emniyet Müdürlüğü, Adalet Partisi senatörlüğü ve başkanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil Süleyman Demirel hükümetlerinde Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır.)

Fahri Korutürk’ten sonra yeni Cumhurbaşkanı TBMM tarafından seçilemeyince uzunca bir süre Senato Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil vekâlet etmişti.

Eşi ise Çankaya Köşkü’nde yenilen içilen konusunda son derece hassastı. Israrlara rağmen de bundan vazgeçmedi.

Her hafta sonu Cumhurbaşkanlığı genel sekterini arar, bir hafta boyunca yedikleri ve içtiklerinin parasını öder,belgesini de almayı ihmal etmezdi .(Yavuz Donat, Off The Record s.98)

Demek ki, o günün politikacı eşleri de asil insanlarmış.

Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Lütfi Doğan’ın eski model makam aracı

Lütfi Doğan herkesin saygıda kusur etmediği bir Diyanet İşleri Başkanı idi. O 1991 seçimlerinde Refah Partisi’nden Gümüşhane Milletvekili olarak parlamentoya girmişti.

Yemin için kürsüye giderken yalnız Refah Partililerin değil Doğrul Yol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel başta çoğu milletvekilinin ayağa kalktığını bu günkü gibi hatırlarım.

Anlatacağım olay da onun bu naif yapısına denk düşüyor.

Bir telefon sohbetinde dinlediğim bu olayın şahidi İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı emekli öğretim üyesi Prof.Dr. Durali Yılmaz 1970’li yıllarda Başkanlığı döneminde Lütfi Doğan ile bir müddet birlikte çalışırlar.

O günlerde Başkan’ın ne zırhlı son model makam araçları ne de koruması vardır. Makam aracı eski model bir Mercedes’tir.

Lütfi Doğan o kadar alçak gönüllüdür ki, o arabayı bile Durali Yılmaz’a tahsis etmek ister. Nedeni de Başkanlığı temsilen dıştaki toplantılara onun daha fazla katılmasıdır.

Şimdikileri Ankara’da taşıyacak araç farklı... Taşraya çıktıklarında kullanacakları araç farklı... Hac mevsiminde Suudi Arabistan’da bindikleri araç farklı...

Hem son model lüks... Tam da itibardan tasarruf olmaz safsatasına engel olmakla yükümlü makamdan dört başı mamur ibretlik bir olay...

Velhasıl demem o ki, hafızalarda canlı tutarak, güzel insanların o güzel atlara binip gitmelerine seyirci kalınmamalı, yoksa çürümüşlüğün bu millete bedeli ağır olur.

Anadolu Çomarı Makale: Anadolu Çomarı