Aydın İlimiz Heredot'un dediği gibi "En güzel gökyüzünün altındaki en güzel yer yüzüdür." Bu nedenle bilinmeyen tarihlerden itibaren bir yerleşim noktası, kültürlerin geçiş ve kesişim yeri olmuştur. Süreç içerisinde çok sayıda uygarlık burayı kendine yurt edinmiş, edindiği kültürleri çevresine yaymıştır. Burada doğup büyümüş olmaktan, burada yaşamaktan hep mutlu olmuşuzdur.

İşte burada yaşamanın verdiği mutluluk ve sorumluluk ile Aydın ilinin daha yaşanabilir bir yer olması için elimizden geleni yapmak boynumuzun borcu olmuştur. En azından yaşadığımız yerin daha iyi olması herkesin birinci isteğidir. Buna bağlı olarak yıllar önce elimize kalem alıp köşe yazısı yazmaya başlamıştık. Aydın sorunlarını ilgililere iletmek, bu sorunların çözümünde yol gösterici olmak, bizi yöneten kişilerin daha nitelikli kişiler arasında seçilmesini sağlamak gibi hassas konularda yazdığımız yazıların hepsine olmasa da karşılık görmek bizi memnun etmektedir.

Geçen zaman sürecinde Aydın büyüdü, gelişti, büyükşehir olup önemli değişimler yaşadı. Küçük bir Anadolu kasabasından Büyükşehir olma yolundaki gelişmeleri izledik. Ama  bu yolun büyük bölümünde üzüldük, neden üzüldüğümüzü köşemizde açıkladık. Aydın'ın kötü sokaklarına, trafik keşmekeşine, kaldırımların işgaline, çevre kirliliğine, kentin ekonomik geri kalmışlığıma, yetersiz yeşil alanlarına, eksik sosyal belediyecilik anlayışına, yetersiz kültürel etkinliklere, yetersiz kültür sanat merkezlerine, beceriksiz yöneticilere, yönetimsel işlemlerdeki adam kayırmacılığa ve rüşvete, çarpık kentleşmeye, yanlış yapılan kentsel dönüşümlere ve gündemdeki sorunlara dikkat çekmek istedik.

Zaman geçtikçe eski Aydın'ı arıyor insan. Eminim çoğunuz nostalji yaşamak istiyorsunuzdur. Gençliğindeki, çocukluğundaki Aydın'ı hatırlayıp ta sevinmeyen insan yoktur sanırım. Yaşlıları dinlediğimde, Aydın’ın eskiden küçük bir köy olduğunu söylüyorlar. Yürürken zorlandığımız, arabaların sarsıla sarsıla gittiği taş döşeli yollar bile sevimliydi onlar için. Şimdi asfalt kaplı yolların taş döşeli halini biz de hatırlıyoruz. Trafik sorununun olmadığı, kaldırımların arabalar ve esnaf tarafından işgal edilmediği, yolda yürürken karşılaştığımız insanların çoğunu tanıdığımız o günleri özlüyor insan.

Şu an yaşadığımız mahallelerin çoğunluğu yoktu o yıllarda. Etrafımız zeytin, incir, portakal, şeftali bahçeleri veya çeşitli sebzelerin yetiştirildiği tarlalarla çevriliydi. Pırıl pırıl akan dereler, kaynaklardan beslenen çeşmeler vardı.

O kadar hızlı büyüyüp gelmiştik ki tüm çevremizi talan ettik, su kaynaklarımızı hunharca kullanıp kirlettik. Eskiden kırk kiloluk yayınların yüzüğü Büyük Menderes Nehri'nde şimdilerde tuvalet atıklarımız yüzüyor. Özellikle yaşlılarımız bu hızlı büyüme karşısında şaşırıp kalıyor, tıpkı bizim şaşırıp kaldığımız gibi. Keşke bu büyüme ve gelişmeyi sağlıklı yapabilseydik.

Yapamadık; dağlarından yağ, ovalarından bal akan kentimizi köyden kente, diğer illerden ve ülkelerden gelen yoğun göçlere teslim ettik. Süreci sağlıklı idare edemedik. Sonuçta Aydın sorunlarla boğuşan büyük bir kente dönüştü. Havamız kirlendi, suyumuz kirlendi, toprağımız kirlendi, yeşil alanlarımız gri beton alanlara dönüştü. Nefessiz kaldık, susuz kaldık. Yeni yerleşim alanlarını kurarken sadece rant düşünerek hareket ettik. Konut arz talep dengesini kurarken kentteki hava sirkülasyonunu sağlayacak hava koridorlarını o dönemde düşünenler bile çıkmadı.

Diğer illeri kıskanır olduk. Ne düzgün bir adliye binamız, ne düzgün bir hastanemiz, ne düzgün bir Valilik binamız, ne belediyemiz, ne bir konser salonumuz var. Aslında sadece bunlar değil, eksiklerimizi yazmaya kalksak neredeyse kitap olacak boyutta. Kimse elini taşın altına koymak istemiyor, kimse bir araya gelip sinerji yaratarak sorunları kısa zamanda çözmek istemiyor. Varsa yoksa bir "Ben" duygusu, herkes "Ben yaptım" demek istiyor.

Hakkımızı el birliği ve güç birliği yaparak arayacak olursak, daha yaşanabilir bir Aydın gerçeği ortaya çıkacaktır. Yıllardır yöneticilerin bir araya gelmesi için, toplumun hak arama bilincinin gelişmesine katkı sunmak için didinip duruyoruz. Bunun mücadelesini vermeyi bir insani görev olarak görüyor, buna göre yazıyoruz. Sorunlara duyarlı olan, çözüm için üzerine düşeni yapan insanlar olmamız gerektiğine inandığımız için bu mücadeleyi veriyoruz. Yoksa olaylara uzaktan bakmayı, gördüğümüz aksaklıklara gülüp geçmeyi, ilgililere sorunlar yerine güzel şeyleri konuşup hoş sohbet içinde kahve içmeyi bilirdik elbette. Varsın kötü olan biz olalım, ama iyi bir kentte, iyi bir şekilde yaşayalım.

Pek çok sivil toplum örgütünde yer alıp, gönüllülük temelinde toplum yararına çalışmalar yapmamızı temel nedeni de zaten budur. Sadece köşemizde yazı yazarak toplumu uyarmaya çalışmıyoruz. Sivil toplum örgütlerinde fiilen görev alarak üzerimize düşen görevi yerine getirmeye gayret gösteriyoruz. Yani, köşemize çekilip, "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" demiyoruz, diyenleri uyarıyoruz ki sorunlarımız çözümsüz kalmasın.

Eğer herkes üzerine düşen görevi sorumluluk bilinciyle yerine getirirse, çözüm bulunmayacak sorunumuz kalmaz. Bu nedenle daha yaşanabilir bir Aydın için durmaksızın mücadeleye devam diyoruz. Her şartta ve her koşulda.

Yeri gelmişken, herkesin bayramı kutlu olsun, nice bayramlara.

"Hata, ondan bir şey öğrenirsek başarı olur." (Malcolm Forbes)