Değerli AydınPost okuyucuları bu hafta sizlere dilimin döndüğü, kalemimin yazdığınca Ayasofya’yı anlatacağım. Bizans Sanatı’nın en muhteşem eseri olan Ayasofya, 532-537 yılları arasında inşaa edilmiştir. Zaman zaman geçirdiği tamiratlar ile günümüze kadar gelen Ayasofya’dan önce aynı isimle yapılmış iki kilise daha vardır. İlk Ayasofya’yı Büyük Konstantinos yaptırır ve 18 Kasım 360’da ibadete açar. Kilise şehrin diğer kiliselerinden daha büyük olduğu için yapıya büyük kilise manasına gelen Megale Ekklesia ismi verilmiştir. Şimdiki ismi olan ve Hikmet-i İlahiye Manastırından gelen Hagia Sophia ismini sonradan alır. Hz. İsa’nın bir vasfı olan ebedi hikmetten gelen bu ismin bazı kaynaklarda iddia edildiği gibi II. Asırda Roma’da yaşanmış bir azize ile ilgisi yoktur.


İlk Ayasofya binası bazilika şeklindedir. Taştan duvarları olan binanın tavanı ahşaptır. Bu bina
9 Haziran 404 yılında bir ayaklanma sonucu çıkan yangında yıkılır. Ayaklanmaya halk tarafından çok sevilen Partik Chrysostomus’un İmparatoriçe Evdoksia tarafından sürgün edilmesine sebep olmuştur. Evdoksia halkın baskısına dayanamayarak Patriği yeniden Konstantinopolis’e çağırır. Chrysostomus o denli sevilen bir din adamıdır ki, günümüz Ayasofya Kilisesi’nin üst galerisinde bir mozaiği bile vardır.
İlk Ayasofya bu şekilde yıkıldıktan sonra imparator II. Theodosius tarafından yeniden inşaa edilir.
10 Ekim 415 yılında ibadete açılan bu kilise de birincisinde olduğu gibi bazilika üslubunda yapılmıştır. Bu kilise 117 yıl ayakta kalır. Ancak imparator Justinianus’un beceriksiz siyasetçileri neticesinde ayaklanan halk özellikle Bizans’ın siyasi ve günlük yaşamında etkili olan mavililer ve yeşiller önderliğinde birçok yıkıma sebep olur. Normal şartlarda birbirlerinden nefret eden mavililer ve yeşiller tarihlerinde ilk kez bir arada hareket ederek Nike ihtilali diye anılan isyanı başlatırlar.


Nike Nike ( Zafer Zafer) çığlıkları atarak saraya ilerleyen halkın çıkardığı yangın sonucu Ayasofya yine yanar. İmparatoriçe Theodora’nın güçlü kişiliği neticesinde isyan 18 Ocak 522’de bastırılır. İmparator Justinianus yangından 39 gün sonra 23 Şubat 532’de bugünkü Ayasofya binasının yapımına başlar. Yaptıracağı yeni kilisenin Hz. Süleyman’ın Kudüs’te yaptırdığı mabetten daha ihtişamlı olması için ünlü mühendisleri bu kilisenin yapımı için görevlendirir. Zamanın en büyük matematikçisi Trallesli (Aydınlı) Anthemius ile büyük mimar Miletli Isidoros bu yeni binayı yapmakla görevlendirilirler. Özellikle bilimin ve felsefenin beşiği olan Miletos’tan gelen Isıdoros, Atina’daki Platon Akademisinin kapatılması sonucu işsiz kalmıştır ve kralın çağrısını bu nedenle kabul eden Isidoros, Pisagorcu bir gelenekten geldiği için sembolizmin inceliklerini sayılar aracılığıyla kullanmayı sever. Yeni kilisenin kubbesinde Hz. İsa’yı ebced değerleri ile sembolize eder. Justinianus yeni Ayasofya’nın bir an önce bitirilmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Anthemius ve Isıdoros’un emrine 10.000 işçi ve 1000 kalfa verilir. Usta, kalfa ve işçilerin iyi çalışmaları için maaşlarını muntazam ödenir. İmparator önceki iki Ayasofyada olduğu gibi binayı ahşaptan ziyade taş ve tuğla kullanarak inşa ettirir. Bütün valilere genelge göndererek bu kilisenin inşası için mıntıkalarda bulunan eski eserlerin en güzel parçalarını İstanbul’a göndermelerini ister.

Böylece Efes Artemis tapınağında Delphi’deki Apollon Tapınağından Kizikos (Erdek) Baalbak ve daha birçok yerden sütunlar Konstantinopolis’e göndertir. Ayasofya’nın inşaasında kullanılan beyaz mermer Marmara adasından, sarı mermer Afrika’dan, pembe mermer ise Afyon’dan getirtilir. Justinianus binayı bitirebilmek için hem parasını hem de bütün vaktini harcar. Hatta bu maksatla yeni vergiler koydurur. Nihayet bir 27 Aralık 537 tarihinde bitirilir. Justinianus kilisenin açılış törenine dört atlı zafer arabası ile gelir. Usul gereği kilisenin açılışını Patrik Menos ile yapması gerekirken kilisenin muazzam kubbesinin ihtişamıyla karşılaşınca kendini tutamaz ve Patrik Menos’un unutarak kubbenin altına doğru koşarak ‘’Ey Süleyman seni geçtim.’’ Diye bağırır. Kaynaklara göre kilisenin açılışında 1000 öküz, 6000 koyun, 600 geyik, 1000 domuz, 10000 tavuk ve 10000 horoz kurban edilir. Sadece 5 yıl gibi kısa bir sürede bitirilen Ayasofya’nın mimari ölçülerinin bir kilise için alışılmamış büyüklükte oluşu ve hepsinin üstünde orta mekana hakim olan kubbenin yüksekliği ve çapının genişliği ile daha yapıldığı yıllardan itibaren herkesi şaşırtmış ve hayranlık duyulmasına yol açmıştır. Hıristiyan dünyası bu denli büyük bir kubbenin yapımını insanüstü güçlere bağlamış ve dini inanış ile birleşince Ayasofya orta çağ mistizminin erişilmez bir sembolü olmuştur.

Büyük bir gururla günlerce Ayasofya’yı seyreden Justinianus’un hayatı boyunca tek övünç kaynağı bu bina olmuştur. Bir ilki gerçekleştirmiş olduğundan gurur duymakta, bize göre de haklıdır. Bina 14 Ocak 557 depreminde hasar görür, 7 Mayıs 558’de ise kubbenin büyük bir bölümü çöker. Bu durum Justinianus’u çok üzer. Kubbenin onarımı için Isidoros’un yeğeni Genç Isidoros’u görevlendirir. Genç Isidoros kubbeyi 6,5 m yükseltir ve daha hafif bir malzeme kullanır. Justinianus 562’de Ayasofya için yeniden bir açılış töreni düzenler. Bu tören dolayısıyla Pavlos Silentiarios Ayasofya’nın ihtişamını öven abartılı manzum bir destan yazmıştır. Kilisenin hizmetine giren din adamlarının sayısı 600 olarak belirlenir. 6000 kandille aydınlatılan Ayasofya kilisesi 73.50 * 69.50 ölçüleri ile St. Pierre, Seville ve Milano katedrallerinden sonra dördüncü sırayı alır.

Ayasofya’nın bunlar arasında ilk yapılan olduğunu ise unutmamak gerekir. 25 Ekim 986 yılındaki bir deprem ile kubbenin bir bölümü yine yıkılır. İmparator II. Basileus, Ayasofya’yı bu kez Tridot isimli Ermeni bir mimara tamir ettirir. 6 yıl süren bu tamirat tadilatın büyüklüğünü göstermekle birlikte mimarın İsodoros ile mukayese edilmez olduğunu da kanıtlar. Tridot, Kars Ani kentindeki günümüzde kısmen de olsa ayakta kalmış olan Meryem Ana katedralinin de mimarıdır. Tridot’un yaptığı onarım, Bizans’ın Ayasofya için yaptığı son büyük onarımdır. Bundan sonra Ayasofya’nın günümüze kadar ulaşabilmesi için Türklerin büyük katkıları görülür. Ayasofya’nın muhteşem kubbesinin ağırlığını 107 sütun taşır. Sütunların 40’ı aşağıda 67’si üst galeridedir. Alt kattaki 8 büyük somati sütun Efes Artemis Tağınağı’ndan koyu vişne renktekiler ise Mısır’dan getirtilmiştir. Sütun başlıklarındaki monogramlar İmparator Justinianus’a aittir.


1204 yılına kadar dünyanın en zingin ve en güzel şehrinin en büyük mabedi olan Ayasofya aynı zamanda Bizans krallarının taç giyme törenlerinin yapıldığı yerdir. Olağanüstü boyutlarda olduğu için hakkında birçok efsanenin oluşturduğu Ayasofya tüm Hıristiyan dünyası için çeşitli batıl inançlarla dolu bir şifa merkezidir. Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrildikten sonra da yeni efsanelere mekan olmuştur. Ayasofya’nın ana mekanı iki tarafında dört büyük paye ve bunların aralarında sıralanan sütunlar ile yan neflerden ayrılır. Uzun yapı, bazilika semasına bağlı kalındığından orta nef batı – doğu ekseni üzerinde ileriye doğru gelişmiştir. Bu mekanı örtmek üzere tam ortada zeminden yüksekliği 55 m olan kubbe birkaç defa yıkılıp onarılmasından dolayı günümüze kadar tam bir daire biçiminde gelememiştir. Kubbenin doğu – batı aralığında çapı 31.24 kuzey güney aralığında ise 32.81 m olarak ölçülen kubbe, Miletli Isidoros tarafından ilk yapıldığında 31. 612 çapındadır. Bu çaptan doğan kubbe çevresi 99.31 metredir. Bir başka ifadeyle 318 Bizans ayağı uzunluğundadır. Bu rakam Bizans ebced hesabında kubbede İsa’nın karşılığıdır. Pisagorcu mistik mimar Isidoros bu şekilde kubbede İsa’yı sembolize eder.

Sayılar ile oynayarak eserlerini sembolizm dünyasına taşıyan en ünlü Mimar Koca Sinan’dır. Gerek Süleymaniye’de gerekse başyapıtı olan Selimiye’de semboizm ile eserlerini renklendirmiştir. Selimiye’nin kubbe çapı 31.305’tir. Osmanlı’nın 990 boğumuna eşit düşen temel olarak alınan 15 sayısına bölünen 990’dan 66 sayısı bulunur. 66 ebced hesabı ile Allah’ı karşılar. Neticede Sinan Selimiye’nin kubbesinde Allah’ı sembolize ederek Ayasofya’ya atıfta bulunur. Sinan isteseydi Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbe yapabilirdi. Sadece 66 sayısını yani Allah’ın adını kubbede sembolizm ile ifade edebilmek için sınırlarını 31.305 oranında bırakmıştır.
Justinianus’un inşa ettirdiği Ayasofya 916 yıl boyunca tüm Hıristiyan dünyasının en görkemli ve kutsal kilisesi olarak kullanılmıştır. Bu uzun tarihi boyunca birçok kez depremlerle hasar gören yapı çeşitli onarımlarla ve güçlendirmelerle günümüze kadar gelmiştir.

Değerli Aydın Post okuyucuları, Ayasofya gibi bir değeri sizlere tek bölüm halinde anlatmam mümkün olmadığı için sizlere iki bölüm şeklinde sunacağım. İlerleyen haftalarda yazımın ikinci bölümünde görüşmek dileği ile. Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Sağlıkla kalın…