Aydın’da siyasetin "Hâkim Tepeler Teorisi" yozlaşarak liyakatsiz, vizyonsuz adayları öne çıkardı. Hizmet yerine konfor arayanlar, kentin sorunlarını çözemiyor.
Yozlaşmış hakim tepeler teorisinin bir ürünü, ne kenti ne de sosyal psikolojisini ne de kenar mahalle yaşamını bilen belediye başkanları görevinin nikah için düğünleri gezmekten, davetlerde ve özel günlerde zeybek oynamaktan ibaret sanıyorlar.
Politikada yetişmiş devlet görevlilerini ve toplumda adı öne çıkmış sivil toplum örgütleri başkanlarını değerlendirmeye “Hâkim Tepeler Teorisi” denir.
İstikrarlı, hukukun üstün olduğu toplumlarda bu teoriye bir kaç halde ihtiyaç duyulur. Ya partiler bilgisinden, becerisinden, çevresinden yararlanmak istedikleri bir bilim ya da devlet adamını seçimlerde değerlendirmeyi düşünebilirler
Ya da seçimin kaderini değiştirebilecek, kazanması garanti görülen bilinen, tanınan ayrıca dürüstlüğünde seçmenin ittifak edeceğini umulan bir devlet görevlisi veya sivil toplum örgütü başkanını aday yapabilirler.
Bu iki durumda milletin derdini kendi meselesi olarak gören yani bir idealin peşinde koşanlar siyasete girerlerse hizmetleriyle, isterlerse,kalıcı olabilirler.
Bunların dışında siyaset ağalarının uygun görmesiyle, şöhret ve konfor düşkünü bir kimseyi de belediye başkanlığına aday gösterilebilir ve seçimi kazanabilirler ancak niyet konfor ve şöhret olduğu için idealistlerden beklenen başarı gerçekleşmeyebilir..
Ama ne yazık ki, Aydın’da hem milletvekilliğinde hem de belediye başkanlığında son dört-beş seçimdir partilerin teşkilatlarını,,tabanlarını yok sayarak “Hakim Tepeler Teorisini” yozlaştırarak tanınır olmalarının dışında talip oldukları göreve dair bir ideali,vizyonu olmayan,tepeden inme, adaylarla seçmen karşına çıkılır oldu..
Bu yöntemin bir sonucu, gerek sahipsizlikten emsallerine göre geri kalmışlıkta gerek bunca avantajına rağmen Aydın insanın hak ettiği yaşam kalitesine erişememesinde en büyük talihsizliği başat partilerin tanınırlığı dışında bir özelliği olmayan tepeden inme adayları tercihidir,denebilir.
Çünkü yaşadığı,nimetini yediği,suyunu içtiği,havasını soluduğu kentle ilgili rahatsızlık duymayan,ideali ve vizyonu bulunmayan bir milletvekilinin ilk işi geleceğini garanti altına alacak bir servet edinmek,yakınlarına fırsattan istifade iş bulmak,işi olanları birkaç aylıklı yerlere yerleştirmek,seçimde yardımcı olanlara devlet imkanlarıyla bedelini ödemek olur.
Dahası bu politikacılar Aydın’dan kazandıkları paranın zekâtını doğduğu yer halkına dağıtmayı kendine bir hak olarak görür, temsilciliğini yaptığı Aydın’a değil de aidiyet olarak doğdukları yere bağlılıklarından dolayı onlardan Aydın için fayda beklemek hayalcilik olur.
Durum bu olunca gelecek hizmeti siyasi çekişme haline getirmek böylece Aydın’ın değişmeden öyle kalması kaderi oluyor.. Efeler’de yarı olimpik yüzme havuzu projesi 2010’larda niye gerçekleştirilemedi de bu çağda, çocuklar bir yüz karası olan portatif yüzme havuzunda stat yıkılana kadar yüzme kursuna devam etmek zorunda kaldı?
Benden söylemesi, siyasi polemik konusu yapılan üniversite yolunun akıbeti de yarı olimpik yüzme havuzuna dönerse kimse şaşırmasın... Umarım ben yanılırım.
***
Yozlaşmış hakim tepeler teorisinin bir ürünü, ne kenti ne de sosyal psikolojisini ne de kenar mahalle yaşamını bilen belediye başkanları görevinin nikah kıymak için düğünleri gezmekten, davetlerde ve özel günlerde zeybek oynamaktan ibaret sanır.
Sonra kendilerini elit kabul eden ve yaşantıları onun üzerine kurulu, siyasete davet üzerine katılan siyasetçilerden kentin pazaryeri,trafik,parkyeri gibi kronik sorunlarına çözüm üretmesi bekleniyor. .
Onların en başarılı olduğu alan oy avcılığının en etkili aracı- belediye borç batağında yüzse de- konser ve iftar düzenlemektir.
Daha da vahimi yol açılmış fırsat ele geçmişken lüks makam aracı konforunu tadan ve kibrinden yanına yanaşmakta güçlük çekilen kifayetsiz oda başkanları, da belediye başkanlığı rüyası görmeye başlar.
Aynı hevesle yanıp tutuşan bunlar dışında kalan STK yöneticileri bu konfor ve imtiyazlı görev “bizim de hakkımız” diyerek siyasete soyunurlar..
Alın size siyaset alanında aşağıdan yukarı kifayetsiz muhterisler güruhu... Bir de partili partisiz herkes, kendi kendine mırıldanarak::
“Partiler aralarında anlaşmış gibi rekabet olmadığından Aydın yıldan yıla geriliyor” diyerek yakınıyor.
Merkezine beş yıllığına kendi konforunu ve siyaseten getirisini alan “Aydın değişmesin kulübünün üyesi” bir kifayetsiz muhteristen ne beklenir ki?
Merkez taşra siyasetinde mesafe-buna uçurum demek daha doğru bir ifade olur- yakın tarihte bu kadar açılmamıştı. İlişkiler adeta canlılığını yitirdi sanallığa dönüştü.
Oysa toplu mesajlar ve sosyal medya ekseninde ürettikleri siyasetle seçmende rıza oluşturacağını sanmak safdilliktir, en etkili siyaset insana dokunmakla yapılandır.
Belediye başkanlığına adaylık genel merkezden belirlenirse il, ilçe yöneticisi olmanın bir değeri yoksa iktidar partileri dışında kalan partilerde kime ne önemi kalırr?
Kaldı ki, bu sistemde belediye meclisi üyeliğinin bile bir bedeli vardır. Olmasa bile bu ortamda arsa ve imar rantçılarından dürüstlere yer kalmaz.Üzerlerine sürülen kara cabası.
Çünkü arsızlar güç sahibi olursa doğrular suç sahibi olur,sözü böyle durumlar için söylenmiştir..
Buraya kadar anlatılanlar ışığında üzerinde düşünülmesi gereken soru şudur:
Belediyelerde başarı ölçüsü ama hâkim tepeler teorisine ama diğer yöntemlerle belirlensin adayın seçim kazanması mıdır, yoksa seçildikten sonraki icraatları mıdır?
Uygulamadaki yöntem birinci şık olmayınca yani siyasetle gelinen yerlerde merkeze insan alınmayınca o boşluğu dolduranlar kifayetsiz muhterisler oluyor,neden oldukları zararların faturasını da yerelde Aydın halkı ödüyor vesselam...