Üniversiteler bilim üreten, geleceği oluşturacak sektörlere nitelikli beyinler yetiştiren kurumlardır. Asıl uğraşı eğitimdir, siyaset değildir. Ama ne var ki ülkemizdeki üniversiteler hızla bilimden uzaklaşmakta, siyasete yakınlaşmaktadır. Akademik kadrolarda bulunan az sayıdaki vizyoner kişiler yok sayılarak akademik gerileme hızlandırılmaktadır.

Bilginin hızla yayıldığı, iletişimin kabuk değiştirdiği, endüstri 4.0, tarım 4.0 vs çağına geldiğimiz günümüzde kendimizi uyduramazsak yok olup gideriz. Bu nedenle bilgi çağına ayak uydurup ilerlemeliyiz.

Geçenlerde basında bir haber oldukça önemli bir yer tuttu, sosyal medya adeta bu haber ile sallandı. Haberde İngiltere merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu QS'nin 2021 Dünyanın En İyi Üniversiteler Sıralamasını açıklandığı yazıyordu. Habere göre ülkemizden sadece Koç Üniversitesi’nin ilk 500 arasında yer aldı. Ayrıca ilk 1000'e giren üniversiteler arasına ise Türkiye’den dokuz üniversite girdiği yazıyordu. Bu sıralama ülkemizdeki üniversitelerin giderek kan kaybettiğinin en açık göstergesi oldu. Lafa geldi mi üniversitelerimiz ile, buralarda okuyan öğrenci sayılarımızla, çeşitli istatistiksel rakamlarla övünüyoruz. Ama gelişme yönünde gerekli adımları atamıyoruz.

Dünya üzerinde 18 yaşına gelen her vatandaşın mutlaka üniversiteye gitmesi gerektiğine ve gitmediğinde de cahil kalacağına inanan tek ülke Türkiye'dir. O yüzden de Türkiye bir üniversite çöplüğüne dönüşmüştür. Ayrıca bu mezunların çoğu bir konu üzerinde uzmanlaşmamıştır. Ülkemiz 25 yaşına geldiği halde ekonomik döngüye girememiş çok sayıda okumuş işsizle doludur.

Bu topraklar binlerce yıldır eğitimin en iyi verildiği yerler arasında gösteriliyordu ama sonuç içler acısı. Bilim kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen kişiler bilim yapıyoruz diye ortada dolaşıyor. Araştırma ve yayın sayıları yerlerde sürünüyor. Uluslararası hakemli yayınlar yok denecek kadar az. Üniversitelerden mezun olanların çoğu yeterli eğitimi malesef alamıyor.

Peki biz bu duruma nasıl geldik?

Son yıllarda üniversitelerdeki eğitimi neredeyse lise eğitimi düzeyinin bile altına indirdik. Tabela üniversiteleri ile içi boş kurumlar yarattık. Bilimselliği bir yana bırakıp yandaşlığı rehber edindik. Yanlış planlamalar ile çeşitli bölümlerin boş kalmasını sağladık. Hepsinden önemlisi son yıllarda üniversiteleri "Siyasetin arka bahçesine" dönüştürdük.

2002 seçimlerinden önce ve sonraki seçimlerde gençlere iyi eğitim, iş, aş, özgürlük, demokrasi vaat eden siyasiler sonradan ortaya koydukları uygulamalar ile askeri darbe zihniyetini bile geride bıraktılar. Kendileri gibi düşünmeyen kim olursa olsun tahammül dahi edemiyorlar.

Üniversitelere kayyım rektör atanıyor, atanmış rektörler üniversitelerin gerçek sahipleri olan öğrencilerin isteklerini görmezden geliyor. Bilimsel başarısı olmayanların, liyakatı bulunmayanların önemli makamlara getirilmesi ile akademik personelin araştırma ve çalışma şevki kırılıyor. Herkes bananeci olup köşesine çekiliyor.

Çalıştığı fakültenin sorunlarını yönetime aktarmak isteyen öğretim üyeleri üniversite yönetimleri ile görüşemiyorken, aynı yönetimler siyasi partilerin gençlik kollarını makamlarında ağırlıyor. İster öğretim üyesi, ister öğrenci, isterse personel olsun yönetimle aynı düşünmüyorsa ve biat etmiyorsa onların en büyük düşmanı oluyor. Artık tek kriter biat etmek olmuş durumda.

Eskiden rektör seçimleri hiç değilse akademisyenler arasında belli bir seçim ile yapılırdı. En çok oy almış üç adaydan biri Cumhurbaşkanı tarafından seçilip ataması yapılırdı. Şimdi Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atama yapılıyor. Bu şekildeki atamalarda araya adamlar sokuluyor, seçilirsem kelimesinin ardına şunu yaparım bunu yaparım ile başlayan cümlelere eklenen sözler veriliyor. Özgür yönetimin, özgür üniversitenin olmadığı yerde bilim nasıl gelişecek?

Eğitim fakültesine veteriner, iletişim fakültesine ziraatçı, mühendislik fakültesine ilahiyatçı dekan ataması yapılıyor, bazı yerlerde rektör çok sayıda fakültenin dekanlığını kendisi yönetiyor. Yani liyakat ile biat yer değiştiriyor. Böyle olunca eğitim ve öğretim yerlerde sürünüyor.

Planlama zaten yok, mezun sayıları ile ihtiyaç sayıları dengesiz. Böyle olunca yüzbinlerce üniversite mezunu işsizler ordusuna katılıyor. Başarı bu gençleri mezun etmek değil, o gençlere alanlarına yönelik iş imkanlarını yaratabilmekte. Yoksa hepsi hikaye. Üniversitelerin özerk olması ve artık özgür bırakılması gerekiyor.

"Bilim gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır." (Hacı Bektaş-i Veli)