Gerçek devlet adamlığı bir olay karşısında ihmali var mı, ilkönce kendini sorgulamalı ondan sonra ihmali ve kusuru olan gerçek sorumluları bulmalı, gerekiyorsa ceza vermelidir.

Yolu düşen bilim adamı ve sanatçı hafızalarında canlandırdıkları Aydın’ı bulamamış olacaklar ki, hayallerindeki Aydın’ı  bulamadıklarının bir göstergesi şaşkınlıklarını dile getirmekten  çekinmiyorlar.

2019 Mayısındaki Kitap Fuarı’na gelen ünlü tarihçi İlber Ortaylı yaptığı eleştiride  “Çadırda açılan kitap fuarını Aydın’a yakıştıramadım,” demişti.

Bu kez de geçtiğimiz günlerde “Seninle Evlenir miyim” adlı oyunu sahnelemek için Aydın’a gelen Şebnem Özinal Kültür Müdürlüğü Hidayet Sayın Kültür Merkezi’nin sahne ve tuvaletlerinin bakımsızlığı ile ilgili sosyal medya paylaşımı viral oldu.

Ünlü oyuncu salonun pislik içinde olan tuvaletine ve perdeleri olmayan giyinme odalarına ait görsellerle desteklediği paylaşımında “ismi Aydın olan bir ilimizde oyuncu için değer görülen kulise bakın, para verip kiralıyoruz. Kuliste giyineceğimiz yerde perde yok, kendi imkânlarımızla perdeleri kapattık ısıtma yok donuyoruz, tuvaletin ve lavabonun hali ortada,” demişti.

Paylaşımı yapan ünlü bir tiyatro sanatçısı olunca olay gerek ulusal gerek yerel bazı gazetelerde “Aydın Kültür Müdürü Umut Tuncer Aydın’ı rezil etti” manşetleriyle normalin üzerinde müdür aleyhine köpürtüldü.

Bunun üzerine İstanbul’da sanatçıyı ziyaret eden Mehmet Umut Tuncer yaşanan olumsuzluklardan dolayı Aydın ve sanat camiası adına özür diledi ve tatil için Aydın’a davet etti.

Yaşananların buraya kadar olan kısmı her ne kadar takdirle karşılanmayı hak ediyor olsa da eleştiri konusu kusurda sorumluların hiçbir payı olmadığını da söylemek mümkün değildir.

Kaldı ki, Kültür Müdürü Mehmet Umut Tuncer’in de aynı düşüncede olduğunu sanatçıyı ziyareti sonrası yaptığı paylaşımda “gerekli inceleme sürecini derhal başlattım” demesinden anlıyoruz.

Ancak işin bu inceleme kısmı üzerinde biraz durmak gerekiyor. Çünkü olay birkaç garibana yüklenerek imaj düzetme yoluna gidileceği ihtimalini de içinde barındırıyor.

Eğer sözü edilen bu inceleme son zamanlarda benzer olaylarda sıkça görülen harlayan ateşi söndürme gibi olayı geçiştirmeye yönelik bir söylem değil de ihmali olanları cezalandırma eylemi olacaksa kabak kimin ya da kimlerin başına patlayacak asıl ona bakmak gerekir, diye düşünüyorum.

Ne demek istendiğini biraz açayım:

Devletin her görevli ve alanı ile ilgili bir hiyerarşik düzen vardır. Örnek Kültür Müdürlüğünde Hidayet Sayın Kültür Merkeziyle ilgili amir düzeyinde bir sorumlu ve ona bağlı sahnecisinden, ışıkçısına, sesçisinden temizlikçisine varıncaya kadar görevli personel bulunur.

Hal böyle olunca da cezayı gerektiren bir kusur karşısında sorumluluk da zincirleme (müteselsil) olarak birinden diğerine geçer.

Bu arada bu tür kusur ve kabahatte birinci derece sorumlu müdür yardımcısı ya da şube müdürü, ikinci derece sorumlu olanın da il müdürü olduğunun altını çizelim.

Yardımcı personel yani temizlik görevlisi de üçüncü derecede sorumludur.

Buna göre şayet sorumlu müdür yardımcısı ya da şube müdürü düzeyindeki yönetici söz konusu salonu bu gibi etkinlikler öncesinde kontrol etmediyse ve de temizliğin nasıl ve hangi aralıklarda yapılacağını görevli personele yazılı olarak tebliğ etmediyse yaşanacak olumsuzlukta birinci derecede kusurlu kendisidir.

Öyle ki, yeni göreve başlayan stajyer ya da kuruma nakil yoluyla gelen bir memur,  bir temizlik görevlisine işini nasıl yapacağının öğretilmesinden bile o yönetici sorumludur.

Ama ne var ki, çoğu zaman soruşturmalarda bu hiyerarşik sorumluluk teamüllere uygun işlemez.

Tükürüğü daima zurnanın son deliği atar misali söz konusu olay gibi konularda fatura  genelde devlet himayesinde yetişmiş bir garibana kesilir.

(Devlet aile hayatından yoksun kendi himayesinde yetişen gençlere, sosyal hayatta kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmak için pozitif ayrımcılık yapmakta, öğrenim seviyelerine göre bir işe yerleştirmektedir)

Her ne kadar Aydın Kültür ve Turizm Müdürlüğü Hidayet Sayın Kültür Merkezi’nde yaşanan Şebnem Özinal olayı müdürün sanatçıyı ziyareti ve özür dilemesiyle tatlıya bağlanmış gibi görünse de iddia edildiğine göre müdürün “siz benim itibarımı ayaklar altına aldınız.

Ben bunun bedelini itibarımla ödedim. Siz de ceza yiyerek ödeyeceksiniz,” sözleri de gösteriyor ki, öfkesinin geçmediği yakın zamanda da son bulacak gibi görünmüyor.

Dahası yine bu ifadelerinden anlaşılıyor ki, o bu basit olayı düşmanlarının kendine hazırladığı bir itibar suikasti ve personeli üzerinden kurguladığı bir komplo olarak değerlendirmektedir.

(Bir bakıma bunda haksız da sayılmaz. Çünkü Mehmet Umut Tuncer’in kamuoyundaki algısı siyasete soyunduğu yöndedir. Bu algıya göre hamama giren terler misali görünür, görünmez birilerinin de paçasından asılması, yolunu kesmeye çalışması gayet normaldir.)

Ne var ki, bu öfke ve hınç alma duygusu hata yapma ihtimalini de güçlendiriyor.

İşte o zaman Mehmet Umut Tuncer gerçek bir itibar suikastına uğrar, hem de kendi elleriyle… Çünkü bir temizlik görevlisi garibana herkesin gücü yeter.

Gerçek devlet adamlığı bir olay karşısında ilkönce ihmali var mı kendini sorgulamalı sonra ihmali ve kusuru olan gerçek sorumluları bulmalı, gerekiyorsa ceza vermelidir.

Zira gerçek anlamda büyüklük, adaletli davranmak, kim olursa olsun devlet aklından şaşmadan, onun rehberliğinde hak edene cezayı verebilmek, masum ve günahsızları korumaktır.