Gazeteci Taha Akyol Hürriyet Gazetesindeki 05.06.2016 tarihli köşe yazısında tarihe düştüğü notta der ki:“27 Mayıs günleri... Menderes, Kars ve Ardahan’ı Ruslar’a satmış!
Gençleri öldürüp kıyma makinelerine göndermiş. Harbiye öğrencilerini toptan öldürtecekmiş. Müthiş bir totaliter propaganda yürüyor.
Hukuk profesörleri de DP’lileri cezalandırmak için geçmişe yürüyen ceza kanunu çıkarılabilir, tabii kanun ilkesine aykırı ihtilal mahkemesi kurulabilir, diye fetva veriyor.
Prof. Tahir Taner bunu imzalamayı reddediyor ve diyor ki:
“Ben tarihin hükmünden korkarım.”
Kimdir bu, güç ve otorite karşısında değil, gerçekler ve tarih karşısında sorumluluk duymayı ifade eden sade ve derin bir o kadar da vicdani bir muhasebe örneği sözün sahibi?
(Prof.Tahir Taner Mekteb-i Sultani [bugünkü Galatasaray Lisesi] Hukuk Mektebi ve Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ilk kurulan TBMM Hükümeti Adliye Vekaleti Müsteşarı, Lozan Barış Heyeti hukuk müşaviri ve Ceza Hukuku Hocası, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski dekanıdır.)
“Ben tarihin hükmünden korkarım” sözü kanaat önderi düşünce adamlarına, siyasetçilere, akademisyenlere bir uyarı ve hatırlatmadır; yaptığın her şey kayıt altındadır; bugün birileri alkış da tutsa yarın nasıl anılacağın çok daha önemli ve değerlidir.
Bir insanı tarihin hükmünden korkutan nedir?
Bu sorunun yanıtı tarihin akışında aranmalıdır,Zira tarih bir tanıktır ama sessizdir; konuşmaz,karışmaz, izlemekle yetinir.Zamanın içinden akan giden her söz, her karar, her suskunluk..bir şekilde ona yazılır.
Günümüz karmaşasında alkışlanan da taşlanan da günü gelir onun terazisinde tartılır ve yerini alır. Her insan,her toplum, her yöneticilik sorumluluğu üstlenen yaptıklarıyla ve verdiği kararlarla layık olduğu yerini alır..
Prof. Tahir Taner (1883-1962)
Ve o sayfalar ilerleyen süreçte açıldığında nelerin yazıldığını herkes görecektir. İşte bu yüzden, güç zehirlenmesine yakalanan ve kendinden söz ederken “Ben” zamirini kullananlar için Prof. Tahir Taner’in söylediği kısa ama derin cümle kulaklara küpe olması için bir hatırlatmadır.
“Ben tarihin hükmünden korkarım.” cümlesindeki ‘korku’ sözcüğü bir zayıflık değildir. Bilakis güçlü bir ahlaki duygunun, vicdani sorumluluğun ifadesidir.
Bugün elinde bulundurduğu güç nedeniyle yüceltilen insan yarın tarih sahnesinde nasıl yer bulacağını hesap edemez; hırs ve kişisel çıkarlarına yenik düşerse kaybeden sadece kendi olmaz,devlet ya da iş yeri de payına düşeni alır.
Çünkü adaletin de hak ve hakkaniyetin de mihenk taşı kişinin ve toplumun vicdanı ve merhametidir. Eğer adalet bu iki kuvvetten yoksunsa bir engizatörün elinde gıyotine, bir despotun elinde keskin bir kılıca dönüşebilir.
O nedenle insanın büyüklüğü yalnız bu günün değil, geleceğin vicdanına da hesap vermeye hazır olmasıyla ölçülür..Bu korku insanı değersizleştirmez; tam tersi adını tarihe geçiren, haktan, hakikatten ödün vermemedeki vakarlı duruşudur..
Bu anlamda tarihin hükmü geç gelebilir ama keskindir. O hüküm dostluklara, siyasi ya da ideolojik tarafgirliklere değil delillere bakar. Söylenen sözün, yapılan icraatın neye hizmet ettiğine odaklanır.
Çünkü güçlülerin yazdığı tarihin bile birgün vicdan terazisinde tartılarak yeniden yazıldığının tanığı yine tarihin kendisidir. O nedenle tarihin hükmünden korkulur.
Velhasıl günümüzde bir karar alan siyasetçi, bir kanat önderi, bir olayda tavır almak durumunda olan sivil toplum başkanı, kalem oynatan bir yazar, yorumcu bir siyasetçiyi desteliyor ya da karşı çıkıyorsa kendine:en azından, “ Bu tavrım, hareketim, gelecekte torunlarım tarafından nasıl hatırlanacak?” sorusunu sormalıdırlar.
Zira mesele bir yönetici için herkesin sakalına göre soğan doğramakla günü geçirmek, bir siyasetçi için seçimi kazanmak değil; günü geldiğinde yaptıklarından mahcup olmamaktır.
Belki sorumlular o güne erişemezler ama ardında bıraktıkları satırlar, haksızlıklar karşısındaki duruşları ya da sözleri olumlu ya da olumsuz anılmaya devam edecektir.
Özetle tarihin hükmünden korkmak, aslında insanın kendinden utanmasıdır. Zira rüşvetçi, rantçı olarak anılmayı kimse istemez. O utancı ne kendisi ne de yakınları yaşamak ister.
Bu yüzden bazı insanlar, yöneticiler, bilim insanları yalnız kanunlardan değil; tarihten de çekinirler. Çünkü bilirler ki tarih insanların sadece yaptıklarını değil yapmadıklarını da yazar.
Tarihin hükmünden korkmak cümlesi bu yönüyle de insana hem geçmişin ağırlığını hem de geleceğin sessiz yargısını hatırlatır. Günün hengâmesiyle doğruyla yanlışı ayırmak zorlaştığında belki de elimizde kalan tek pusuladır
Sonuç olarak yalnızca günümüzün değil yarının da vicdanına hesap vermeyi dert etmek gerekiyor. Bu bir korku değil erdemdir. Çünkü insan kendini kandırabilir, çevresini de...
Ama tarih kandırılamaz. Günü geldiğinde geriye dönüp bakmak kolay olmayabilir. Çünkü insanın en çok utandığı kendi geçmişidir. Bu yüzden tarihin hükmünden korkmak aslında kendi vicdanımızın susmayacağının farkında olmaktır.