Öncelikle şunu söylemek isterim. Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Milletvekili valiyi, vali milletvekilini, belediye başkanı valiyi, vali savcıyı, savcı hâkimi, müdür memurunu, memur hizmetliyi veya komşu komşuyu sevmek zorunda değildir. Ama kimse kimseyi sevmiyor diye o kişiye hakaret edemez, onu küçük düşüremez. Temel insanlık değerlerimiz buna izin vermez, hatta Kutsal kitabımız bile saygıyı ve edep kavramını üstün tutar. 

Özellikle yönetim hayatımızda, resmi ve özel ilişkilerimizin sınırını ve seviyesini belirleyen unsur, “Protokol Kuralları” ya da öteki anlamıyla “Resmi Nezaket Kuralları” adı altında kurallarımız vardır. Toplum hayatında olduğu gibi resmi ilişkilerde de uymamız gereken nezaket ve görgü kuralları, hem kamu görevlilerinin hem de vatandaşların resmi iş ve işlemlerinin daha süratli ve olumlu sunulmasını sağlamaya yöneliktir. Protokole konu olan insanlar arasında belirli bir sistematik düzen ile ilişkiler yürütülür. Bu sistematik ilişkiyi herkes kafasına göre yapmasın diye de belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallar ülkenin her tarafında olduğu gibi ülke toprağı sayılan dünyanın her noktasındaki temsilciliklerde bile aynen uygulanır.

İnsan ilişkilerinin en fazla siyasette bulunması nedeniyle olması gereken nezaket kurallarına uyma işlevi ne yazık ki en az siyasette rastlanıyor. Siyasiler halktan aldığı gücü halk adına kullandıklarını unuttukları andan itibaren maalesef siyasi nezaketten uzaklaşmaya başlıyor. Böyle olunca da kurdukları iletişimde nezaket kuralları göz ardı ediliyor. Güç zehirlenmesi dediğimiz bu olay kişiliği oturmamış siyasilerde veya siyasilerle birlikte çalışan bürokratlarda kendisini gösteriyor.

Hoşuma giden bir deyim var, “insanlar sözlerinden, hayvanlar boynuzlarından bağlanır” diye. İnsanların sözlerinden sorumlu olduğunu anlatan en iyi söz dizisi.

Siyaset çok yönlülüğü gösterir bizlere. Ama gelin görün ki biz siyaseti çok yönlülük olarak değil, çok yüzlülük olarak algılamışız. Siyaseti çirkinliğe, çamurlu ortama ve vefasızlığa dayandırmışız. Kimsenin kimseye saygısı, karşılıklı nezaketi kalmamış, varsa yoksa bencillik kanımıza işlemiş. Bu anlayışı değiştirmek Türk siyasetinin ana hedefi, siyasetçinin ana görevi olmalıdır. Çünkü siyasi nezaketimizi ve siyasi saygımızı kaybedersek her şeyi kaybederiz. Gelinen durumda, seçmenin inancını, güvenini tüketen, sempatisini her geçen gün yitiren siyaset "nezaketsizliğe" doğru hızla yol alıyoruz. Öylesine ki birbirine sesleniş şekilleri bile belden aşağısını hedefliyor.  En üst noktadaki yönetici, kalabalık önünde parti yöneticisinin yüzüne savaşta söylenmeyecek yakıştırmaları haykırmaktan çekinmiyor.

Nezaketin (incelik-görgü-saygı) yitirildiği yerde her şey serbesttir anlayışı tüm ülkede egemen olmaya başlıyor.  Kötü sözleri geçin, "aile-sülale-yedi sülale" kavramı ayaklar altına alınır oldu.

Aydın’dan örnek verecek olursak; herkesin bildiği ve gördüğü gibi bazı milletvekillerinin Büyükşehir Belediye Başkanı’na söyledikleri, bazı ilçe belediye başkanlarının yine aynı makama söyledikleri, bazı belediye başkanlarının milletvekillerine, valiye, baro başkanına söylediklerini, bazı siyasi parti örgüt liderlerinin diğer örgüt lideri ve belediye başkanlarına neler söylediklerini herkes hatırlıyordur. Bu sözleri kötü örnek oluşturmaması için burada yazmıyoruz.

Peki, ne yapmalıyız?

Parti yönetimleri emretmese dahi siyasete soyunanlar kendi davranışlarını kontrol altına almalı, sinirlerine zincir vurup, dilini çirkin söylemlere kilitlemelidir. Ola geldiği gibi belden aşağı söylem artar, nezaketin zarafeti giderse siyasetin yok olmaya yüz tutan tadı da kalmayacaktır. Belki de kesilmeyen hızıyla nezaketsizlik, bırakın kişi onur ve gururunu, yatak odalarına kadar taşınacaktır.  Ana, baba, eş, çocuk herkesi bu seviyesiz girdaba sürükleyecektir.

Aslında isteyene kolaydır nazik olmak, nezaketli davranmak. Olmazsa ne olur? Birbirimize saygılı olsak ne olur? Bunu başarabiliriz, insan olarak karşımızdakilerin de insan olduğunu hatırlayabilir ve ona göre davranabiliriz. Zaten olması gereken de bu değil mi? Burada makamları saymaya gerek yok, herkesin herkese saygı duyması, bu saygıya göre davranması gerekir. İnsan olarak hepimiz bu saygıya layığız. 

“Sen bakmasını biI de dikende güI gör, dikensiz güIü herkes görür.” (Hz. MevIana)