Eskiden inşaatlarda derelerden alınan kumlar kullanılırdı. Beton yapımında, sıva yapımında vs. Bu kumlar alınır, uygun yerlerde ayrıştırılırdı. Farklı boyutlardaki kalburlarla farklı boyuttaki malzemeler birbirinden ayrılırdı. Yani ayrıştırmak için “kalbur” kullanılırdı.

“Çimento” ise inşaatlarda farklı boyuttaki malzemeleri birleştirip bütünü oluşturmak için kullanılırdı. İçinde farklı boyutta malzeme bulunan kum ve çakıl karışımı çimento ile birleştirilir, binanın kolon ve kirişlerini oluştururdu. Bu çimento birleştiricisi olmasa idi malzemeleri bütünleştirmede büyük zorluklar çekerdik.

Şimdi Kurtuluş Mücadelemize gidelim. Mustafa Kemal Atatürk bu dönemde çimento gibi birleştirici bir yol izlemiş, yoksul ve savaştan çıkan bir halkı büyük kurtuluş mücadelesine yöneltebilmişti. Atatürk farklılıkları kaynaştıran, ortak özellikleri öne çıkaran ve tüm halkı ortak bir paydada buluşturabilen bir yol izlemiştir.  Atatürk halkı bölen ve ayrıştıran bir politika izleseydi halkı bir amaç etrafında toplayamazdı. O’da biliyordu ki, emperyalizme karşı verilen mücadele halkı ayrıştırarak değil, birleştirerek verilirdi. Halkı ayrıştırma siyaseti emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin politikasıdır. Bu politika emperyalistler ve işbirlikçileri için ne kadar doğru ise bizim için o kadar ölümcüldür.

Gelelim günümüze. Ülkeyi yöneten ve yönetmeye aday olan liderlerimiz ne yazık ki halkın çimentosu olmak yerine halkı ayrıştıracak kalbur görevini yerine getiriyorlar. Konuşmalarının büyük kısmında sen ben, biz onlar, falan filan, ayrıştırmanın nedeni ve kaynağı önemli değil. Önemli olan bu neden ve kaynaklar halkın ayrışmasını ve kutuplaşmasını sağlamakta.

Yapılması gereken gayet basit, “çimento olabilmek”.

İnsanları dil, inanç ve yaşam tarzı gibi yollarla ayrım yapmaksızın bir arada tutarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını ortak payda kabul etmek.

Kamu hizmetlerinde eşitlikçi bir anlayışla hareket etmek ve farklılıklara saygılı olmak.

Korku ve kuşku üzerine kurulu siyaset anlayışı ortadan kaldırılarak, güven, diyalog ve karşılıklı anlayış kültürünü yerleştirmek.

Kutuplaştırıcı anlayışı ortadan kaldırarak, toplumsal barış tesis etmek.

Yasal düzenlemeler ve yaptırımlar yoluyla cinsiyet kimliğine dayalı tüm ayrımcılıklara karşı kararlı bir biçimde mücadele etmek.

Yurttaşları, özellikle gençleri “olağan şüpheliler” olarak gören ve sindirmeye çalışan, yaşam tarzlarına müdahale eden anlayışa son vermek.

Yapılması gerekenleri sayıca çoğaltabiliriz. Ancak bir yerden başlamadan, sadece kâğıt üzerinde kalacak çalışmalara da gerek yoktur. Öncelikle siyasilerin kullandığı dil düzeltilmeli, vatandaşlara hakları ve birleşmenin önemi anlatılmalı, sonrasında kalbur yerine çimento olunarak ayrıştırma yerine birleştirme gerçekleştirilmelidir. Burada en büyük görev siyaset oluşturabilen siyasi partilerindir.

Önce insan, önce birlik ve önce Türkiye deyip enerjimizi birleşmeye ayıralım. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, kimseyi ayrıştırmanın, kimseyi ötekileştirmenin gereği yok. Biz farkında olmadan memleket elden gidiyor. Etnik ayrımcılık, inanç ayrımcılığı, siyasal ayrımcılık derken neredeyse yok olmanın eşiğine geliyoruz. Bu gidişattan kurtulmanın yolu ortak payda etrafında birleşebilmektir. Ülkemizin demokratik, parlamenter sistemle yönetilmesidir. Hukuk devleti olmakla, tüm inançlara eşit mesafede durmakla ancak birlik ve beraberliğimizi yeniden inşa edebiliriz. Önce insanımız ve önce Türkiye.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA