Seçimlerin üzerinden bir hafta geçti. Yerelde bizi yönetecek belediye başkanlarını beş yıllığına seçmiş olduk. Son otuz yıldır nüfus olarak büyüse de ekonomik ve gelişmişlik ölçütlerine göre ağır aksak ilerleyen bir kentte yaşıyoruz. Bunun sorumlusunun tek başına yerel yönetimler olamayacağı gibi tek başına hükümetler tarafından izlenen politikalar da olamaz. Ama sonuçta toplu olarak fakirleştik, gelişmişlik düzeyimiz geriledi. Bu aşamada Aydın ile ilgili olan herkese görev düşmekte, ama en büyük iki görevden birisi yerel yöneticilerin payına düşüyor.

Yerel yöneticiler ne yapmalı?

Haziran 2018 seçimlerinden önce “Pazar günü Öncesi Aydındaki Yoklar” diye yazmıştım. Artık bu yoklar ortadan kaldırılmalı, kentlerimiz ekonomik ve sosyal olarak gelişmeli, insanımız daha rahat şartlarda yaşamalı.

Aydın birinci derece deprem bölgesinde yer almakta. Geçen haftalarda gerçekleşen Denizli Acıpayam deprem fırtınalarını burada da hissettik. Allah korusun Aydın ilinde yıkıcı bir deprem olsa hazırlığımız yeterli değil. Kentsel dönüşüm diye bize yutturulan bir ranta dayalı inşaat sektörü almış başını gidiyor. Deprem konusunda eğitimli insan sayısı az, halkın bilgisi ise neredeyse yok düzeyinde. Bizi şiddetli bir depremden Allah korusun.

 Çevre şartları desen evlere şenlik. En kirli üç akarsudan birine sahibiz, havamız kirli, suyumuz kirli, toprağımız kirli. Örneğin Kuşadası’nın çeşmelerinden akan suyla dişinizi bile zor fırçalarsınız. Tuz var, kireç var, var oğlu var. Menderes’in suyu ile beslenen tarım ürünlerinde ağır metal kalıntıları gözlemleniyor. Jeotermal konusu ise tam bir kaos. Katı ve sıvı atık sorunu, elektronik atık sorunları devasa boyutlarda. Geri dönüşüm çalışmaları yetersiz. Çok az miktarda çöpten elektrik üretimi var ama devede kulak misali. Kimse sorumluluk almak istemiyor, sanki “böyle gelmiş böyle gider” diyorlar.

Kentlerimizdeki trafik sorununu herkes biliyor. Nereye giderseniz gidin aracınızı park edebileceğiniz yeri zor buluyorsunuz. Aydın’dan Denizli’ye gitmek isterseniz yaklaşık elli trafik ışığından geçmek zorundasınız. Bu sayıyı azaltmak ve trafik akışını hızlandırmak için yapılması gereken çalışmalar karayolları tarafından engelleniyor, belediyeler de buna üstü örtülü destek oluyor. Tren yolu taşımacılığı yeterli düzeyde değil, ilimizde olmayan şey hafif raylı sistem. Dümdüz şehirlerde maalesef bu tür bir taşımacılık yok. Belediyeler bu konuda ne yapıyor anlamış değiliz. Havaalanımız zaten yok, deniz ulaşımı desen ona keza. Koskoca Kuşadası limanı özelleştirildi, halkın parası heba olup gidiyor.

Spor alanları konusunda da sınıfta kalmış durumdayız. Denize kıyısı olmayan birçok Avrupa ülkesinde yüzme bilmeyen nüfus oranı neredeyse sıfır, bizde ise yüzme bilen oranı daha düşük. Koskoca ilimizde kaç tane olimpik havuz var? Öğrencilerin kullanabileceği kaç tana kapalı yüzme havuzu var? Semt sahaları, spor salonları yeterli değil. Çocuklar bunlar olmadığı için internete bağlı oyun salonlarına gidiyorlar. Bu utanç bile bize yeterli sanırım.

Lafa geldi mi medeniyetin beşiğinde yaşıyoruz. Festivaller konusunda sınıfta kalmışız, antik dönemlerde bile şimdikinden daha fazla tiyatro sahnesi vardı bu topraklarda. Eli ayağı düzgün bir kitap fuarımız bile yok. Bir edebiyat yarışmamız yok, ilimize özgü kültür sanat yayınları yok. Yok oğlu yok. Ne var? Dedikodu var, birbirini karlama var, anlamsız çekişmeler var. Sonra diyoruz ki turizm geriliyor, ne yapacaktı bu şartlarda turizm ilerleyecek miydi?

Kuşadası’nda devasa bir kongre merkezi var, en son damızlık hayvanlarla ilgili bir kongre yapıldı, borcundan dolayı elektrikleri kesik, jeneratörleri icra ile sökülmüş. Hani turizmi geliştirecektik? Turizm master planımız yok. Ne Kuşadası, Ne de Didim’de. Buraya gelecek turist neden gelsin ki? Deniz, kum güneş desek kirletmişiz, tarihi eserler desek talan etmişiz, yiyecek ve içeceklerimiz süper desek değil, kongre turizmi yok, sağlık turizmi yok, yaşlı turizmi yok, engelli turizmi yok, sağlıklı yürüyüş parkurlarımız yok, yok oğlu yok. Ne var, işi bilmeyen turizm işletmecileri ve insanı geldiğine pişman eden hanutçular. Belediyeler turizmi yeterince desteklemiyor, turizm için zemin hazırlamıyor, sadece günü kurtaralım demekle turizm maalesef kurtulmuyor.

Sözde sosyal belediyecilikte üstümüze yok. Ülke nüfusunun altıda biri engelli ama engellilere yönelik sosyal tesisler yeterli değil. Koca Aydın’da gündüz engelli bakım merkezi yok. Yaşlı nüfus fazla ama yaşlı bakım merkezlerimiz yeterli değil. Belediyelerin hepsi seçim beyannamelerinde bu konuda sözler veriyorlar ama icraat yok. Bu konularda iyi birer çalışma ile ilimizin ekonomisine yüksek oranda girdi bile sağlayabiliriz.

Gençlere, kadınlara, çiftçilere veya işsiz insanlara yönelik kurs ve eğitimler yetersiz. Gençleri seviyoruz demekle olmuyor bu işler. Kadın hakları gününde gülücük dağıtmakla da olmuyor. Kadının toplumdaki yerini güçlendirmezseniz, onların ekonomik olarak güçlenmesini sağlamazsanız hiçbir anlamı olmaz yaptığınız çalışmaların.

Belediyeler bunların hepsini nasıl yapacak? Elbette işbirliği ile. Merkezi yönetim ve onların yerel temsilcileri ile odalar ve borsalar ile demokratik kitle örgütleri ile kadın örgütleri ile, ekonomik örgütlerle tam işbirliği gerekli. Bunun için ise belediyelerde nitelikli elemanlar bulundurup bir ekip ruhu ile mücadele edilmeli. Dikkat edin, çalışılmalı değil, mücadele edilmeli. Rutin çalışma yolları ile bunları başaramazsınız. Ortaya büyük bir mücadele koyamazsınız sadece günü kurtarırsınız olur biter.

Aydın, Efeler, Didim, Söke, Kuşadası hiç önemli değil. Bütün belediyeler ve başkanları tüm güçleri ile mücadele etmeli. Yoksa bir süre sonra sizi hatırlayan bile olmaz. İsminizin kalıcı olmanızı istiyorsanız hak etmelisiniz. Partisi önemli değil, hangi partiden seçilmiş olursa olsun tüm başkanlarımıza başarılar dileriz. Umarım yaşadığımız kentte daha iyi şartlarda yaşayabiliriz.

“Kardeşinin salını karşıya geçirmeye yardım et, göreceksin ki sen de karşıdasın.” (Hint Αtasözü)

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!