Türkiye’de her yıl ilkbahar başlarından sonbahar sonuna kadar mevsimlik işçiler evlerinden ayrılırlar. Çoğunlukla Güneydoğu Anadolu’dan diğer bölgelere bir göçtür bu. Her yıl onlarca insanın trafik kazaları sonucunda yollarda öldüğü bir göç. Topraksızlık, işsizlik ve ekonomik sorunlar bu göçü zorunlu hale getiriyor yıllardır. Adana’ya, Antalya’ya, Afyon’a, Düzce’ye, İzmir’e, Samsun’a, Ordu’ya ve diğer illere göçer insanlar çaresizlikle.

Kimileri 30 yıldır bu göçe katılmakta, çoluk çocuğu ile. Hal böyle olunca fakirlik, eğitimsizlik, sağlık hizmetlerinden yararlanamama, kötü şartlarda barınma, kötü beslenme, hastalıklar, ölümler normal olmakta. Geri kalmışlık ve feodalite bu soruna adeta çanak tutmakta. Adeta sorunlar yumağı var ama ilgilenen yok.

Taşeron işçilerde de durum farklı değil. Bir milyondan fazla insan bu statüde çalışıyor. Kimisi kısmi zamanlı, kimisi tam zamanlı, kimisi de kadro yalanı ile avutulmakta. Benzer işi yapanlarla aralarında uçurum olan taşeron işçilerin hakları göz göre göre iç ediliyor. Bu durum resmi raporlara bile girmiş durumda. İnsanlar neredeyse boğaz tokluğuna çalıştırılıyorlar.

Antik dönemde başlayan kölelik şekil değiştirerek bilgi çağında bile devam etmekte. Antik dönemlerde adeta bir meslek olan köleliğin çözümünü ortaya çıkan tek tanrılı dinler bile kesin çözümü bulamamışlar. “İslamiyet köleliği kaldırdı”, deniyor ama bunu söyleyenler Kölemenler devletini unutuyorlar. Ortaçağda iş iyice çığırından çıkıyor, hatta coğrafi keşifler bunu iyice körüklüyor. Sömürgecilik köleliği iyice pekiştiriyor. Avrupa’nın bugüne gelmesinde en önemli faktör kölelik ve sömürü düzenidir.

Yakın zamana kadar savaş esiri köleler, ailesi öldürülerek cebren alınan köleler, ailelerinin sattığı köleler, çaresizlikten satılan köleler, sosyal yapı gereği oluşan köleler gibi çeşitleri vardı kölelerin. Birde inanç köleliği var ki en tehlikelisi bu inanç köleliğidir. Güneydoğu Asya’da, Ortadoğu’da ve Afrika’da hala devam eden kölelik düzeni var. Bunlara köleliğini de eklersek kölelik hala bitmiş değil dünyamızda.

Hani biz gelişmiştik? Hani bilgi çağındaydık? Hani çağ atlamıştık? En ilkel düzen olan kölelik hala devam etmekte.

Şimdi mevsimlik işçinin okul çağındaki çocuğu bin kilometre uzaklıktan Antalya’ya gelirken kaza geçirip ölüyor. Bir diğer çocuk hastalıktan ölüyor, bir diğeri cahil kalıyor, bir diğeri açlık çekiyor. Sonra bizler çağ atlayıp saraylar yaptırıyoruz.

Taşeron işçilerin durumu da farklı değil. Devam eden sömürü düzeninde pozisyonu ne olursa olsun (özel veya devlet) işverenlerin daha fazla kazanması için emekler sömürülüyor. Aynı ortamda aynı işi yapan insanlar farklı statüde oldukları için farklı ücretlendirme sistemine tabi tutuluyorlar, daha fazla sömürmek için de yeni girenleri bu sistem üzerinden işe alıyorlar. Aynı yerdeki işçinin biri akşam yemeğinde yiyecek yemek bulabiliyorken diğeri bulamıyor. Az paraya çalışmaya zorluyorlar. Nasıl olsa aynı işi yapmaya muhtaç binlerce insan var.

Taşeron işçilik ve mevsimlik işçilik adeta ücretli kölelik. Ve bu köleliğe alınanların bu durumdan memnun olmasını sağlıyorlar. Az maaşa biat et, bu az maaş için işverene şükret, köle gibi yaşa. Bilgi çağında geldiğimiz nokta bu. Tüm dünyada olduğu gibi ücretli kölelik bizde de yaygınlaştı ama bizde onlardan daha fazla. Bu duruma nasıl mı geldik? Orasını kendiniz bulun, her şeyi hazır beklemeyin. Köleliğin olmadığı, herkesin iş bulabildiği, insanca yaşayabileceği kadar ücret alabileceği bir dünya dileği ile.

Αdalet de tıpkı yılanlar gibi çıplak ayaklıları ısırıyor. (Eduardo Galeano)