İzleyicilerin beğenerek izlediği "Ezel" dizisindeki "Ramiz Dayı" karakterinin bir repliğinde geçen bir sözdür; "Koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter." Bizim insanımız dizi veya film karekterleri ile özdeşleşip onlar gibi olmayı sever, o dizide kendini bulur, onun gibi yaşamak ister. "Ramiz Dayı" karakteri bu nedenle beğenilen, replikleri dillerde dolaşan bir halk adamı olmuş, her zaman ezilenin yanında tavır koyması ile ezilenlerin televizyondaki yansıması olarak görülmüş, böylece kitleler tarafından benimsenip sevilmiştir.

Koltuk deyince rahmetli Kemal Sunal'ın "Koltuk Belası" filmi aklımıza geldi. Yerel yönetimde yaşanan enteresan olayları komedi tarzında anlatan, olayı bir o kadar da dramatize eden ender filmlerden birisidir. Sanırım bu hiciv dolu filmi izlemeyen ve beğenmeyen yoktur. Bizim kültürümüzün yansıtıldığı iyi bir eserdir.

Koltuk konusu açıldığında herkesin aklına "Koltuk sevdası" gelir. Bu sevdayı sakın yanlış anlamayın, buradaki koltuk evinizde Ramiz Dayı karakterini izlerken oturduğunuz koltuk değildir. Bir şekilde ele geçirdiği güç koltuğuna yapışıp kalanlar ve o koltuktan kendine çıkar elde edenlerden söz ediyoruz burada. Nedense bu tip insanlar çoğunlukla yüzsüz, seviyesiz, cahil oluyorlar. Bu tip insanlarda her türlü kötülük ve riyakarlık görülebilir. Koltuk sevdalıları o koltuğa öyle alışmışlar, öyle sahiplenmişlerdir ki, koltuktan kalkmak nedir bilmezler, kendilerinden daha donanımlı insanların önünü asla açmazlar. Sanki o koltuğu babalarının evinden getirdiler, sanki çocuklarına miras bırakacaklar.

Kamudaki, Siyasetteki ve sivil toplum kuruluşlarındaki koltuklardan bahsediyoruz elbette.

Zannedersin ki anasından koltukla doğmuş veya öldüğünde koltukla gömülecekmiş gibi koltuk sevdalıları var. Oturduğu koltuğu altından alınınca, bir hiç olduklarını, etrafındaki dostlarının oturduğu koltuğa verdiği değeri, kendisine vermediklerini anlayınca boşluğa düşüyorlar. Hak etmediği geliri, kazanamadığı itibarı, etrafındaki yalakaları ve menfaat çeteleri anında kendisini terk ediyorlar.

Dostoyevski, Dünya Edebiyatına en az kendi kadar şöhretli bir söz kazandırdı; “Bil ki, insanın değerini varlığı değil yokluğu gösterir. Unutma, yokluğu birşey değiştirmeyenin varlığı gereksizdir" sözleriyle, koltuk sevdasından yanıp tutuşan, koltuğuna sıkı sıkıya bağlı olup, hali hazırda vazgeçmeyi düşünmeyen kişilerin günün birinde gidecek ve yokluğu bir şey değiştirmeyecektir.

Gelelim yerel siyasete. Yerelde de bu koltuk sevdalıları az değildir. Olaya başka bir açıdan bakalım isterseniz.

Yerel yönetimlerde yıllardır yapılagelen bir adet vardır, belirli sürelerde icraatın içinden açıklaması yapılır.

Göreve başladıktan 100 gün sonra, 500 gün sonra yapılanlar, yapılmayanlar açıklanır. Bu icraat açıklaması belediye başkanları için oldukça önemli bir prestij hamlesidir. 100 veya 500 gün deyip geçmeyin, 5 yıllık belediye yönetim süresi bir bakmışsınız göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gitmiş olacaktır.

Süreli zaman göz açıp kapayana kadar geçer derler. Biz millet olarak geldiğimiz noktadan ya da koltuktan hiç gitmeyecekmiş gibi davranırız. Ayrıca işin başlangıcı Türk gibi yaparız ama sonunu bir türlü getiremeyiz.

Belediye seçimi 31 Mart’ta yapıldı. Üzerinden 19 ay geçti, o meşhur 100 gün de 500 gün de bitmiş oldu. Basın açıklamaları, açılışlar, projeler gırla gitti. Seçim vaatleri askıda bekliyor, bir bakmışız 5 yıl bitmiş, seçim zamanı gelmiş ama icraat yok. Sonuçta koltuk pırrr uçuvermiş olacak.

Aydın ilçelerinin dağ gibi sorunları var. Trafik sorunundan tutun, otopark sorununa, altyapı sorunundan, bozuk yollarına, jeotermalden Menderes’in kirliliğine kadar dünya kadar derdi var başta Efeler olmak üzere ilçelerimizin. Ama çözüm yollarının daha başında bile değiliz. Böyle giderse Emel Sayın'ın o meşhur şarkısında söylediği gibi ''Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" olacak 2024 yılında. İşte öyle geçiverecek yıllar ve son pişmanlıklar fayda etmeyecek.

İçinde bulunduğumuz pandemi süreci olaya ayrı bir önem katıyor. Artık verimli olmak, küçük bütçelerle büyük işler yapmak, yenilik ve değişimlere açık olmak gerekiyor. Eğer Siyasetçi bu ortamda yenilik ve değişimlere ayak uyduramayacaksa işi bitmiş demektir. Bu nedenle artık klasik siyaset dönemi bitmiş, yenilik ve değişimlere ayak uydurabilen genç siyasetçilerin önü açılmıştır. Pandemi sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ne belediye başkanlıklarına, ne de milletvekilliklerine eski tipte siyasetçi gelemeyecektir. Yeni dönemde yeni siyasetçilere merhaba diyeceğiz.

"Bilgisizliğin en büyüğü kendini beğenmektir." (Hz. Ali)