Yeryüzünde hırsızlığa gerekçe yapılabilecek “çalıyor ama çalışıyor” safsatasını icat eden başka bir ülke insanı var mıdır, bilinmez ama bu kabullenme bizim halkımızın yozlaşmışlığa gösterdiği sessiz onayın en çarpıcı itirafıdır.
İyi insanın tek düşüncesi iyilik etmektir. Niyeti iyi değilse içinde bin türlü kötülük vardır. İlkinde amacına ulaşamazsa diğerini, onu da başaramazsa bir başkasını dener ve sonuç alıncaya, egosunu tatmin edinceye kadar denemeye devam eder.
Millet adına duyduğu rahatsızlıktan siyasete giren gerçek politikacının da iyi insan gibi tek amacı enerjisini, parasını, vaktini, neyi varsa millete ve insanlığa hizmette harcamaktır.
Kendi çıkarları için siyasete girenlerin dertleri ise kendileridir - bunlara siyasetin parazitleri de denebilir -onların gerçek amacı servet edinmek ve zenginleşmektir.
Bunlara günümüzde “ kifayetsiz muhterisler” deniyor. Azgın hırsı dışında başka maharet ve yeteneği olmayan bu kesimin- kıskançlığından- nefret ettiği kendinden üstünlerdir.
Üzerinden rant elde edecekleri makam ve mevkiye kavuşmalarına engel gördükleri rakiplerine iftira atmaktan, bel altı vurmaktan, namus lekelemekten sakınmazlar ve bunu kendilerine hak görürler.
Kafalarında gezdirdikleri hıyanetlikleri gerçekleştirebilmek için destede kâğıt biter, onlarda oyun bitmez. En tehlikeli oyun ise haksız kazancı, ahlaksızlığı legalleştiren “çalıyor ama çalışıyor” tuzağıdır.
Bu tuzak: Milletin parasını hizmet adı altında haram, helal kavramlarını rafa kaldırarak, hediye adı altında rüşvete, hırsızlığa, soygunculuğa alet etmektir..
Bu tuzak: Bir kuruma pazarlık usulü mal alımında haksız kazancın, pazarlığını önceden yapmak sonra şartnameyi hazırlamaktır...
Bu tuzak: Doğrudan teminle satın almalarda kendi evinin giderlerini, çocuklarının okul, düğün masraflarını kuruma fatura etmektir.
Bu tuzak: İmar değişikliklerinde, ruhsat alımlarında alınan rüşveti olası bir deprem felaketine karşı insanların canlarını, mallarını azgın hırsına meze yapmaktır..
Bu tuzak: Saymakla bitmez hile ve kurnazlıkla bütün değer yargılarını yerle bir eden bir toplumun çöküşüne, her türlü kandırmaya açık olduğuna işarettir.
Bu tuzak: İnce bir akıl işidir ve bir örneğini George Orwell’in Hayvan Çiftliği’nde gördüğümüz bir plan ve program dahilinde gerçekleşir..
İlk ayağı karakterli, dik duran çalışanları üç maymunu oynamaları için en etkili yöntem olan “ekmeğiyle” korkutarak baskı altında tutmaktır.
İkinci ayağı, tecrübeli, eski yönetimle çalışanlardan tekere çomak sokma ihtimali olanları kurumdan uzaklaştırmaktır.
Üçüncü ayağı, muhalefetten oyunlarına engel olacak rakipleri varsa onların da üç maymunu oynamaları için bir yakınını işe alarak susturmaktır.
Dördüncü ayağı, etkili propaganda ile yaptıklarını bire bin katarak kamuoyuna ve üstlerine anlatmaktır. Artık deve havuduyla da yutulsa pek gıkını çıkaran olmaz.
Ta ki kurulan düzene çomak sokulana kadar... O zaman ikinci evre planı uygulanır.
Suç bastırmak için kurumla ilişkisi olan olmayan eş, dost, tanıdık kim varsa devreye sokulur.
Ama ne var ki, bu aşırı telaş, korku ve koparılan yaygara, suçüstü yakalanmanın ikrarı demektir.
Yeryüzünde hırsızlığa gerekçe yapılabilecek “çalıyor ama çalışıyor” safsatasını icat eden başka bir ülke insanı var mıdır, bilinmez ama bu kabullenme bizim halkımızın yozlaşmışlığa gösterdiği sessiz onayın en çarpıcı itirafıdır.
Bu safsatayla halkımız küfe doldurmak için politika yapan ahlaksız takımına altın tabakta bir gerekçe sunmuştur. Artık siyaset arenasında menfaatine düşkünlerden idealistlere sıra gelmez.
Çünkü Konfüçyüs’ün “Arsızın güç sahibi olduğu bir yerde, ‘haklılar’ suç sahibi olurlar, yani dışlanırlar, sözünde olduğu gibi ahlak yoksunları bin düşüncesin biri ile onları saf dışı eder.
Demem o ki, topluma fırsatçıların egemen olmasıyla sorunlarla mücadele yerine israf ve yolsuzluk kültürü gelişir. Ne acıdır ki, günümüzde devlet malı deniz diyenlere arka çıkılan Aydın’da yaygınlaşan bu kültürdür.
Bir kent için bu kültürün taraftar bulması demek, çalan ama işitenin de “neme lazım” diyerek duymazdan geldiği çalan tehlike çanlarıdır.
Çünkü “çalıyor ama çalışıyor” safsatası toplumların vicdan terazisini de bozar. Bu yozlaşmanın bir sonucu doğrular ile yanlışlar arasındaki çizgi kaybolur. At izi ile it izi birbirine karışır. Olay herkesin huzursuz olacağı ahlaki bunalımdır, kaos halidir.
Ayrıca çalıyor ama çalışıyor teranesi sadece çürüme ve ahlaki çöküş değildir. Buna ek olarak gelecek kuşaklara bırakılacak ağır bir enkazı, da beraberinde getirir. Bu ağır yükün nedeni yalnız milletin vergilerinden oluşan kaynakların çalınması ya da çarçur edilmesi değil bunun yanında toplumsal duyarlılığın erozyona uğramasıdır..
Telafisi zor olan da bu ahlaki erozyondur. Zira ilerleyen süreçte para bir şekilde bulunabilir ama kaybolan toplumsal duyarlılığın yeniden kazanılması yılları bulabilir.
Velhasıl unutmayalım: Küçük çıkarlar karşılığı çalanların çalışıyor denilerek savunulması milletin sırtındaki yükü hafifletmez, geçici bir süre gözlerden uzaklaştırır. Ama gerçekler unutulmaz günü geldiğinde yerin altından da olsa çıkar.
Çünkü mahkemenin kadıya mülk olduğu daha görülmemiştir..
Gençlerimize Atatürk’ün hediyesi, Gençlik ve Spor Bayramını kutluyor, yarınlarda her şeyin gönüllerine göre olmasını diliyorum.