Bu yazıda herkes kendini bir şekilde görecektir. İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda iletişim olanakları son derece artmış ama bireysellik tavan yapmıştır. Eskiden görülen içten ve samimi dostluklar yerini çıkar ilişkisine bırakmıştır. Özellikle son yıllarda bir insana yakın olmaktan, onunla bir şeyler paylaşmaktan; arkadaşlık ilişkisi getirilerinden daha farklı kazançlar sağlanması üzerine kurulmuş arkadaşlıkların sayısı azımsanmayacak şekilde artış göstermiştir. Çocukluk ve gençlik yıllarımızda gördüğümüz arkadaşlıkların saflığı kaybolmuştur artık. Okul yıllarında oransal olarak daha az çıkara dayalı arkadaşlıklar zaman geçtikçe çıkar temeline daha fazla dayandırılmaya başlanmıştır.

Çoğu zaman yüzü bile görülmek istenmeyen bir kişinin arkadaşlığı işimizi görsün yeter arkadaşlığını dönmektedir. Şu anda çoğu arkadaş ilişkileri malesef bu temele dayalı. Bakın etrafınıza, zor gününüzde sizi yüz üstü bırakmayacak kaç tane arkadaşınız var? Bir kişinin sadece birkaç tane dostu vardır gerisi yalan! Çıkar ilişkisi yozlaşmanın ilk adımıdır. Çevrende gördüğün ilişkilerdeki çıkar merkeziyetçiliği nedeniyle kendi içinde bile kendinle ters düşmeye başlarsın; çünkü ortam bunu absorbe ediyordur. Arkadaşların için zaman zaman yaptığın büyük kahramanlıkların o anki kayıpları önleme dışında sana pek bir getirisi olmaz. Sadece kendi içinde bir şeyler değişir, o kadar! Sorular sorulur, hesaplar yapılır ve anlamsız kavgalarla süslenir bu arkadaşlıklar. Günün birinde ise çok uzaklara yelken açılır. Samimi gülüşleri yansıtmayan dudaklardan çok uzaklara gidilir. sahte gülüşlerden kaçılır, gerçek dostluğun olabileceği yere; belki de geçmişine dönmek ister insan...

Herkesi kendisi gibi içten ve neşe dolu farzeden katıksız iyimserlerin dışında, çoğu kişi bir ilişkiye girişirken elde edeceklerinin kaybedebileceklerinden fazla olduğunu düşündüğü anda, mutlu bir dostluk kurmuş gibi rol yapıyor. Klasik bir maskeli baloya katılmışçasına yüzünü değiştirebiliyor. İnsanların birden fazla yüzünün olmasının tek sebebi bu çıkar ilişkilerine dayalı dostluklardır. Etrafımızda ne kadar çok iki ve daha fazla yüzü olan insanları görmek oldukça kolaydır. Bu tür insanları kolaylıkla diğerlerinden ayırt edebilecek yetilere sahibiz. Ancak bu ayırt etme işlmeninin sonucuna katlanabilir miyiz? Burası şüpheli çünkü iyi bir dost, arkadaş veya sırdaş bildiğimiz insanların aslında birer maske taşıdığı gerçekliği ile yüzleşmek bize ağır gelebilir.

Aslında kendisinin en iyi olmasını isteyen ve çevresindeki insanların ‘ona yakışacak’ kadar güzel olması gerektiğini düşünen insanlar çoğunluktadır.Bunlar kültür seviyelerinden ve bunun uyumlarından çok, görünüm ve gösteriş odaklı sınıf ayrımlarını önemseyen insanlardır. Açık yüreklilikle söylemek gerekir ki, dostlarımızın en güzel, en zengin, en iyi giyinen, en iyi konuşan, en iyi mevkide bulunan, en iyi işi olan insanlardan oluşmasını isteriz. Ama bir şartla, bizden iyi, güzel, olmamalı. Onu kullanmak, ondan fayda sağlamak isteriz. Eğer bu isteğimizi anlarsa dostluk kavramını ortaya atıp işi saflığa vururuz, olur biter.

Yaşadığımız tecrübeler, yediğimiz kazıklardan dolayı herkesi bu şekilde davranıyor görmek ve bunu kabullenmek, kendi çıkarlarını düşünmenin temel yoludur. ‘’Nasıl olsa herkes başkasının kuyusunu kazıyor, ben neden kazmayayım’’demek kendi çıkarımızı sonuna kadar savunduğumuzun en iyi göstergesidir. Peki ne yapmalıyız? Cevabı gayet basit. Herkes kendi evinin önünü süpürürse hiç bir sorun kalmaz. Sokaklarda ker zaman süpürülecek çöplerin olduğunu unutmamak gerekir. İçten olmalıyız. İçimizde ne varsa dışımızdan tüm çıplaklığı ile görünmelidir. Mevlana’nin dediği gibi; ‘’Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.’’

"Büyük olma yolunda ki ilk adım, dürüst olmaktır." (Samuel Johnson)