"İçimizdeki İrlandalılar” sözünün kaynağı Mustafa Denizli'dir. O gün Milli takım Teknik Direktörü Mustafa Denizli, bu sözü İrlanda ile yaptığımız maç sonrası, Hıncal Uluç'u kast ederek söylemiştir. Söylendiği günden itibaren oldukça popüler olan söz ilerki zamanlarda, bireylerden kurumlara, tüm toplumda "İhanet" kavramını tanımlamak için kullanılmıştır.

Dilimiz oldukça zengindir ve ironiye oldukça uygundur. Bu ironik söylemler toplumumuzda ve edebiyatımızda kendine yer edinmiştir. Bazı sözler vardır, söylendiğinde kastı aşan anlamlar çıkar. Bazı sözler vardır, bir cümle hatta bir kelime çok şeyi anlatır.

Yeri gelmişken örnek verecek olursak; Mevlana Celalettini Rumi’nin “Suskunluğum asaletimdendir! Her lafa verilecek bir cevabım vardır aslında… Ama ‘bir lafa bakarım laf mı?’ diye bir de ‘söyleyene bakarım adam mı?’ diye!” sözü o kadar çok şeyi anlatmaktadır ki. Günümüzde insanların ikircikli ve yapmacık davranışlarına çok uymaktadır.

İhanet sözü keskin ve bir o kadar kırıcı bir deyim. İçimizdeki irlandalılar sözü ihaneti çok güzel anlatmakla birlikte, bu ihanetin doğrudan kast niyeti ile değil, kıskançlık benzeri hisler ile yapıldığı anlamını ortaya çıkarmaktadır.

Sporda kendi tuttuğu takımın başarısız olması ile mutlu olacak birinin, kendi mutlu olmayacaksa gönül verdiği takımının başarısızlığını düşünmeyeceği, umursamayacağı gibi. Kişisel hırsını her şeyin önüne koyanların tipik davranış tarzıdır bu.

Siyasette, hizmet ettiği siyasi düşüncenin başarısını isteyen kişi, kendine yer edinmek için mevcut yönetimlerin başarısızlığını isteyebiliyor. Özellikle seçim dönemlerinde bu türden İrlandalıları ortalıkta çokça görmek mümkün. İçinden aday olmak geçen veya başka bir amacı olan kişi, kendi partisinden olsa bile kendince açık etmeden başarısızlık tezlerini öne sürebilir, alttan alttan kara propaganda yapabilir.

Ama bu "İçimizdeki İrlandalı" meselesi sadece siyasetin değil, bir çok alanda Türkiye’deki değişik kesimlerin ortak ve genel karakteristik özelliği durumundadır.

Şimdi durduk yere İrlandalıları neden yazdık?

Geçtiğimiz bayram tatilinde Kuşadası’nda nüfus yoğunluğu şimdiye kadar görülmemiş düzeye çıktı. Bu yoğun nüfus baskısı ile tüketimin artması sahilde kanalizasyon arızası yaşandı. Kuşadası Belediyesi ve ASKİ ekipleri sorunu kısa sürede çözdü. Nedense bu arıza sonrası binlerce esnafın temsilcisi olan kişi sırf belediyeyi karalamak adına kara propaganda yaptı, yani içimizdeki İrlandalı oldu.

Eleştiri iyidir, kurumların kendine gelmesini, hatalarını düzeltmesini sağlar ama eleştiri yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.

Bayramda yoğun nüfus baskısı ile oluşan kanalizasyon arızası beklenmedik bir şekilde olmuş, ilgili kişi ve ekipler olaya zamanında müdahale ederek kısa zamanda sorun giderilmiştir. Bunun gibi, hatta daha büyük çaplı arızalar dünyanın gelişmiş ülkelerinde bile meydana gelebilmektedir. İnsanlar elbirliği ile oluşan sorunu ortadan kaldırmak için emek verirler.

Eleştiriyi sırf kötülemek amacıyla yapmak için her yolu deneyen, belediyeyi halkın gözünde zor durumda bırakmak için her enstrümanı kullanan esnaf odası başkanımız nedense bu davranışları ile kendi esnafına kötülük yaptığını fark edememiştir.

Esnaf Odası Başkanının yönetiminde Kuşadası’nda yaşayıp ekmek parasını gelen turistlerden kazanan binlerce esnaf var. Esnaf Odası Başkanının gayretleri ile yerel ve ulusal basında yer alan olumsuz haberler insanların kafasındaki Kuşadası imajını zedeler, yerli ve yabancı turistin gelmesini engeller. Kuşadası’na gelmeyen yerli ve yabancı turistler nedeniyle mısır satan seyyar satıcı, araba tamircisi, fırıncı, dolmuşçu, bakkal, büfe esnafı, vs etkilenir, zaten pandemi nedeniyle durumu kötü olduğundan sonunda da kepenk bile kapatır.

Kuşadası’nda hep birlikte yaşıyoruz. Eğer burada ekmeğini gelen turistlerden kazanan esnafların başkanı sırf kendi egosu için binlerce esnafı zor durumda bırakacak hamleler yapıyorsa ortada bir yanlış var demektir. Olması gereken esnaf odası ile yerel yönetimin güç birliği yapıp sorunlara olabildiğince birlikte çözüm aramasıdır. Kurumların başındaki kişiler önce kendi çıkarlarını değil, temsil ettiği insanların çıkarlarını düşünmelidir.

Sözün özü; beğenmediğimiz bir şey varsa bunu kırmadan duyurmalı, sorunun çözümü için birlikte çalışılmalıdır. Aksi takdirde oluşan hareketler kendi ayağına sıkmak gibidir. Kimsenin yaşadığı şehre ve temsil ettiği insanlara ihanet etme hakkı yoktur. Bu kişi binlerce esnafın başı bile olsa. Amaç üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek değil.

"Yalnız kuş, yuva yapmaz, yalnız taş, duvar olmaz." (Atasözü)