Kuşadası insanların rüyasını süsleyen, 5 bin yıldan beri yaşam merkezi olan, tatil denince akla ilk gelen güzel yurdumun cennet köşesidir. Ege Denizi’nin en güzel koyunda konumlanmış, her zaman gözde olmayı başarabilmiş, Antik çağlarda bile Anadolu’nun Akdeniz’e açılan liman kapısıdır Kuşadası.

Söz birliği etmişçesine tarihi, doğası, konumu, iklimi, havası, suyu, yer şekilleri, bitki örtüsü, kısacası her şeyiyle cennettir Kuşadası.

Bundan elli yıl önce Türkiye’nin en önemli markası olmayı başarmıştı Kuşadası. Yalnız Türkiye’nin mi? Dünyada bile Türkiye denince ilk akla gelen yerlerden birisiydi Kuşadası. Çekilen Türk filmlerin bile ana dekoruydu. Denizi, güneşi, tarihi dokusu ile vazgeçilmez bir film platosu özelliği taşıyordu.

Hele kruvaziyer turizminin başlaması ile bir adım daha öne çıkmıştı Türk turizminde. Yılda 5 yüzden fazla gemi, 500 binden fazla yolcu ile bir numarada yer almakta. Bu turizm türünde Türkiye’nin bir numarası olma özelliğini hiç kaybetmeyerek sektörde söz sahibi bir yer durumunda.

Dilek Yarımadası ile, Güvercin Adası ile Pygale ile Anaia ile, surları ve Kervansarayı ile, eski evleri ile, denizi ile, sahilleri ile, kaplıcaları ile adeta cennet olan Kuşadası şimdilerde ne durumda. Kuşadası turizmi kan kaybediyor. Türkiye’de öncü özelliğini çoktan kaybetti. Turizm umutlarını Efes ve Meryemana’ya açılan kapı olarak gemi turizmine bağladı.

Şimdi gelelim can alıcı sorulara.

Kruvaziyer turizmini Kuşadası’ndan çıkarırsak geriye ne kalır?

Turizm sektöründen yeterince verim alınabiliyor mu?

Efes ve Meryemana’yı kruvaziyer destinasyonundan çıkarırsak ne olur?

Mevcut binası ile kongre turizminden yeterince fayda sağlanabiliyor mu?

Deniz turizmine yönelen Kuşadası’nın sorunları çözülebilecek mi?

Doğal ve tarihi dokuyu yeterince koruyabiliyor muyuz?

Dilek Yarımadası Milli Parkı’ndan yeterince yararlanabiliyor muyuz?

Yeni destinasyon alanları yaratılamaz mı?

Aşırı nüfus baskısını turizm üzerinden kaldırabilir miyiz?

Yerel yönetimlerin turizme katkısı nasıl artırılabilir?

Üniversite turizme desteğin neresinde? Sadece eleman yetiştirmekle turizme verilen destek yeterli olur mu?

Yerel yönetimler, üniversite, odalar, borsalar, turizm ile ilgili kuruluşlar iş birliği içinde Kuşadası turizmi için neden bir araya gelemezler?

Çevre kirliliğinin boyutları tespit edilip çözüm yolları bulunabilir mi? Bu konuda hangi önlemler kimler tarafından alınmakta?

Kuşadası turizminin önderlikten ikinci sınıf turistik kasabaya dönüşmesinin sorumluları kimlerdir? Bu sorumlular artık bir şeyler yapma zamanının geçtiğini görmüyorlar mı?

Bu kişi veya kurumların turizm pazarlaması diye bir şeyden haberleri var mı?

Kuşadası’nın bir turizm kimliği var mı? Yoksa neden oluşturulmuyor?

Daha fazla turist, turist başına daha fazla gelir elde edebilmek için turizm çeşitlendirmesi yapmak bu kadar zor mu?

Daha onlarca soru sorulabilir. Sayfalarca fikir üretilebilir. Çözüm gayet basit. Cennet Kuşadası’nın cennet kalabilmesi için el birliği ile herkesin emek vermesi gerekir. Emek vermeden yemek beklersek hava alırız. Haydi Kuşadası, titre ve kendine gel. Yoksa yok olur gidersin. Cennet Kuşadası ise mazide kalır, bizler de kendi yarattığımız cehennemde hep birlikte ağlaşırız.