Geri kalmışlık, zenginlerin sömürü tezgâhıdır. Türkiye özeli göz önüne alındığında batının kalkınmış ülkeleri, doğulu halkın cahil ve geri kalmalarını isterler. Bu onların yayılmacı ve sömürgeci politikalarının devamı için olmazsa olmazıdır. Batı ülkelerinin zenginleri, demokrasinin cehâlet ile yan yana yürümeyeceğini çok iyi bilirler. Bunu bilerek doğulu halka, laf olsun diye, dil ucuyla: “Demokrasiye Yönelin” derler. Ama yönelmelerini de istemezler. Hatta bazı ülkelere silah zoru ile sözde demokrasiyi de kendileri getirirler.

Batılı zengin ülkelerin derdi şudur: Geri kalmış ülkelerin açık ve saklı, her türlü doğal kaynaklarını, dokunulmamış mal ve hazinelerini, toprak ürünlerini, yarı mamul hammaddelerini bir şekilde kendi ülkelerine taşımak, ucuza kapatmak, kendi halklarının milli gelirleriyle refah düzeylerini daha da yükseltmektir. Kendi çıkarları için sizin ülkenizi soyup soğana çevirirler, çöplerini bile sizin ülkenize gönderirler. Kendi güvenlikleri için size yol yaparlar, taşıt verirler, uçak verirler, her türlü yardımı yaparlar. Sanırsınız ki, sizi dost olarak görüp yardım ediyorlar. Asla böyle bir şey söz konusu değildir. Asıl amaç yaptıklarını ve yapacaklarını kamufle etmek, olabilecek muhtemel bir sorunun önünü kesmektir. Batılı zengin ülkelerin, geri kalmışlara uygulayacağı siyaset budur, değişmez, bir elle verdiğini, iki elle yüz misliyle alır götürür, kimse de duymaz.

Bundan kurtulmanın çaresi nedir? Sadece haklı olmak yetmez. Hakkın yanında güçlü olmak da zorundasınız. Nasıl güçlü olunur? Onların standartlarında eğitim, üretim ve yüksek bir kültür düzeyine erişmekle, milli geliri arttırmakla, halkımızı, uygar ülkelerin ön saflarına taşımakla, gençleri bilgi ve teknoloji enerjisiyle donatmakla ve bu düzeyde bir nesil yetiştirmekle güçlü olunur. Bu durum bir kuraldır, değişmez: Zengin, yoksulu sömürür. O zaman, milli geliri arttırmaktan ve sosyal kültürü yükseltmekten başka çare yoktur.

Geri kalmış ülkelerin nüfusu gençtir. Ama eğitimsizdir. Eğitim kurumlarında gelişmiş ülkelerin uzun zaman terk etkileri yöntemler kullanılır. Eğitimleri yetersiz ve toplumsal olaylara duyarsız olmaları doğaldır. Ondandır ki, kurumsal etkinlikleri cılızdır. Gelişmemiş sosyal ve kültürel yapıları ile gelişmiş Batılı ülkelerin elinde, oyuncak olurlar.

Geri kalmış ülkelerin etnik yapıları ise, çok serttir. Etnik özelliklerin çok belirgin ve keskin oluşu nedeniyle yabancıların sömürü tezgâhlarını, kolay kolay göremezler, fark edemezler. Zaten fark etmeleri de hiç bir zaman istenmez.

Gelişmiş ülkelerin halkı, nitelikli, eğitimli ve çalışkandırlar. Kurumsallaşmakta ve hak bağlamında duyarlıdırlar. Bir kişi birçok sivil toplum kuruluşunda üyedir ve aktif olarak çalışır. Örgüt kavramı öcü olarak değil, sosyal gelişmenin olmazsa olmazı olarak görülür. Bu açıdan, geri kalmış ülkelere büyük fark atarlar. Üreticidirler. Sivil Toplum Kurumları marifetiyle de, siyasetin ve siyaset adamlarının doğru ve yanlış tutumlarını izler ve gerekirse itiraz edebilirler.

Eğitim… Üretim… Ve bunlarla ilgili ciddi yatırımlar, insanları yoksulluktan, gerilikten ve karanlık düşünce baskılarından kurtarır. Kolektif yapılanma ve aydınlıkta sosyal kültür düzeyi, önemli bir gelişme sayılmalıdır. Ekonomik endişelerle kıvranan bir toplum, sosyal krizlerden kurtulamaz. İşsizlik ve yoksulluk, toplumun en büyük belâsıdır. Bu sıkıntılardan kurtulmak için yapılacak şey; Siyasetin, toplumun ana ihtiyaçlarına eğilmesi, eğitim ve üretim programlarıyla, kültür düzeyinin yükseltilmesi, hak, eşitlik ve demokratik ilkelerin hâkim kılınması, bilim adamlarıyla akademisyenlerin öne geçmesi, köyden kentlere olan göç olayının ele alınması, köylünün kendi köyünde üretici olarak yetiştirilmesi ve ülkenin tarihi dokusuna/mirasına sahip çıkılması gerekir.

Ne diyelim? Doğrusu biz, Batılı ülkelerin gerisinde kalmamalıydık. Önce, huzuru sağlamak, insanları eğiterek üretici bir düzeye getirmek, birlik ve barış ruhunu yaymak ve insanları cepheleştirmeden, hak, adalet, eşitlik ve demokratik ilkeleri hâkim kılmaktır. Halk, her şeydir. Ona, milli gelirin artmasıyla ve kültür düzeyinin yükseltilmesiyle hizmet etmek gerekir.

Gelişmeleri durmuş ulusların, yaşamları da durmuş demektir. (Edmund Burke)