Sakallı Celal tıpkı antik dönem filozofları gibi çeşitli konularda bilgi sahibi olan, değişik konularda yeterliliği olan bir filozoftur. Asıl adı Celal Yalınız olan Sakallı Celal 1886 bir paşa çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelir. Okumayı kendi kendine söker, küçük yaşta akıcı bir Fransızca bilgisine ulaşır, abilerinin kitaplarını okur. Giyim kuşamına pek dikkat etmese de titiz birisidir, mikroplardan uzak durmaya çalışması son zamanlarında takıntı haline dönüşür. Galatasaray Lisesi 1907 mezunu olan Sakallı Celal 1962 yılında yine İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur. Mezar taşına ise hayatının özeti olan şu ifadeler yazıldı: "Bağban (bahçıvan) bir gül için hizmetkâr olur."

Okulu bitirince Müdür Tevfik Fikret’e başvurup mezun olduğu okulda Muitlik (öğretmen yardımcılığı) yapmaya başlar. İlk öğrencileri arasında Nazım Hikmet gibi kişiler vardır. Bir süre sonra çok iyi Fransızca bilmesi nedeniyle yurt dışına öğrenim için gönderilir. Dönüşte Üsküp’te Fransızca öğretmeni olarak atanır. Üsküp’te çocuklara futbol oynattığı gerekçesi ile şikâyet edilir ve görevden uzaklaştırılır.

İstanbul’a döndüğünde Mustafa Kemal’in Trablusgarp’ta zor durumda olduğunu öğrenir ve silah yüklü bir gemiyle Trablusgarp’a gider. Kısa bir süre sonra Kastamonu’ya Fransızca öğretmeni olarak atanır. Burada da çocuklara Fransız devrimi anlatıyor diye şikâyet edilip yine görevden alınır.

Kastamonu macerasından sonra İzmit’e, oradan da Ankara Lisesi’ne müdür yardımcısı olarak atanır. Çocuklara akıllarını kullanmalarını, hurafelere inanmamalarını ve yabancı dil öğrenmelerini salık verir. Okulun tıkanan lağımını bile kendisi açar. Çocukların eğitimi için ne gerekiyorsa yapar. Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçıran bir örgütte yer alır. Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara Lisesi’ne bu sefer müdür olarak atanır. Bu görevden de Milli Eğitim Bakanı ile ters düşünce “burası boyacı küpü değil” diyerek istifa eder.

Nerede olursa olsun Türkçe ve Fransızca kitap ve gazete okuma alışkanlığından vazgeçmez. Kendini çok yönlü yetiştirir ama hani derler ya; “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” deyimine uygun olarak bildiği doğrulardan taviz vermediği için bir yerde uzun süre duramaz. Bavuluna kitaplarını doldurup tekrar İstanbul’a döner.

Bir süre gemilerde ve trenlerde makinistlik ve ateşçilik yapar. Bir tren yolculuğunda Kazım Karabekir ve Şükrü Kaya’ya eğitim konusundaki isteklerini ve eğitim alanında yapılması gereken reformları anlatması uzun zaman konuşulur.

1928 ortalarında Karapınar (İncirliova) İncir Müstahsilleri Kooperatifi’nin yeni makinelerle güçlendirilen İncir Islah ve Tütsüleme Tesisleri’nde çalıştırılmak üzere makinist arandığını öğrenince bu işe başvurur. Fabrika yetkilileri son işlerinden birinin Ankara Lisesi müdürlüğü olan Sakallı Celal’in makinelere yatkınlığını görünce “hemen başla” derler.

Sakallı Celal kendi işi dışında incir ve üzüm tarımının geliştirilmesi, taşınması, kurutulması ve ihraç edilmesi konusundaki yeni bilgileri ile kısa sürede “ustabaşı” konumuna yükseldi. Yeni ve karmaşık makineleri kolayca anlayıp bunu işçilere anlatması, onlara okuma ve yazmayı öğretmenin yanında Fransızca konusunda dersler vermesi kısa sürede gözde bir insan olmasını sağladı. Ustabaşı olmasına rağmen boş kaldığı zamanlarda hamallık bile yapardı ağır incir çuvalları altında. Hatta bozulan taşıtları bile kısa sürede tamir ederdi.

Aydın’a (İncirliova) gelmesinden beş altı yıl sonra kendi yaptığı küçük bir ev sahibi oldu. Bu küçük sığınağının duvarlarını antika halı, kılıçlar, tüfekler hatta baltalar ve pergellerle süsledi. Bozuk bir jeneratörü tamir edip evine elektrik sağlamasını da bildi. Bahçesinde ise çeşit çeşit meyve ve sebzeyi büyük bir özenle yetiştirirdi.

Uzunca bir süre rahat kalmasının elbette bir sonu olacaktı. Durumu iyi olmayan bir işçiye para yardımı yaptı diye “eski komünist” diye kendisini şikâyet etmişlerdi. Çok geçmeden karakola çağrıldı. Komiser Sakallı Celal’e “evinde arama yapacağız” dediğinde şaşırmıştı.

sakalli-celal.jpg

Evi sıkı bir şekilde arayan polisler bir şey bulamadılar. Komisere; “komünistlik belgeleri benim kafamın içinde, gücünüz yetiyorsa çıkarıp alın” deyince polisler elleri boş gerisin geri gittiler. Bu olay fabrika müdürünce şikâyet edilir, şikâyet komiserin sürgünü ile sonuçlanınca Sakallı Celal çok üzülür.

Bir işçinin yanlış bir hareketine kızıp makineye yumruk atınca sağ elinin işaret parmağını çalışan makinaya kaptırdı. Kısa sürede hastaneye yetiştirilip ameliyat edilse de işaret parmağı artık tam kıvrılmayıp dik olarak kalacaktı. Parmağının bu durumuna gülerek; “bu benim komünist parmağım, ona göre haaa” derdi. Sakallı Celal bu kazayı ucuz atlatmasına rağmen bir parmağı sakat kalmıştı. Ancak kısa süre sonra daha büyük bir kaza geçirecekti.

Sakallı Celal’in avuçları sürekli çalışmaktan nasır bağlamıştı. Zamanla bu nasırlardan mikrop kapmış, elinin biri davul gibi şişmişti. Bu durumda çalışamadığı için gittiği doktor kendisini ameliyat olması için İzmir’e gönderdi. Ameliyat sırasında verilen az miktardaki narkoz kendisine yetmemiş, ameliyat ortasında ayılarak çevresine bilinçsizce saldırmış, kendisine gelince; “yatayım tamamlayın şu ameliyatı” demiştir.

Ameliyat sonrası haftalarca evinden dışarı çıkamaz. Fabrika müdürü onu ücretli izinli sayar ve maaşlarını her ay zarf içinde kendisine getirse de hak etmediğine inanarak almaz. Peş peşe gelen talihsizlikler içinde bir şeyleri koparmıştır. Artık İstanbul’u da özlemiştir. Biraz iyileşince arada sırada işe gitmeye başladığı günlerden birinde vasiyetnamesini de yazar. Tarih Kasım 1932 olmuştur. Özene bezene kendi elleriyle yaptığı iki odalı evindeki eşyaları işçiler arasında pay eder. Kitaplarını ve anı değeri taşıyan eşyalarını büyükçe bir makine sandığına koyup evinin kapısına bir daha gelmemek üzere kilit vurduktan sonra tren ile Ankara’ya hareket eder. 

Aydın’da (İncirliova) yaptıkları, davranışları, söyledikleri kısa sürede yayılmış, onu bir efsane durumuna getirmiştir. Fakir bir köyün kahvesinde oturanlara kızarak; “bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli bu topraklar, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için kendimizi ne kadar alkışlansak yeridir” demiştir.

Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir” sözünü de Aydın’da söylemiştir. Bir keresinde de; “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur” diyerek patlatmıştır. Onun söylediği yakınları tarafından bildirilen sözlerin çoğunu Aydın’da yaşarken söylemiştir. Aydın onun yaşantısında en önemli dönüm noktası olmuştur.

Tek isteği vardı Sakallı Celal'in; “Türkiye’nin Atatürk’ün yolundan giderek aydınlık günlere ulaşması.” Bu dileğine katılmamak mümkün değil elbet.

“Türkiye'de aydın geςinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar." (Sakallı Celal)

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!