Kadına yönelik şiddet cinsiyetler arası var olan güç dengesizliği nedeniyle neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Benzer bir şiddet ise çocuklara uygulanmaktadır. Kadına ve çocuklara karşı şiddetin önlenmesi için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çalışmalar özellikle geçtiğimiz yüz yılın son çeyreğinde yapılmaya başlanmıştır. Sadece Ağustos ayında 27 kadının bu nedenle öldürüldüğü ülkemizde bu konuda etkin çalışmalar 1980 sonrası gündeme gelmiştir.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nin birinci maddesine göre; Kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Aynı bildirgenin ikinci maddesinde, bu tanımın ailede ve yakın çevrede olagelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddeti de kapsayacak fakat bununla kısıtlanmayacak şekilde yorumlanması gerektiğini belirtmektedir.

Kadına yönelik şiddet kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından kaynaklanan, kadın bireylerin insan haklarını ihlal eden eylemlerdir. Bu ihlaller gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülmekle birlikte, kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde fiziksel ve psikolojik şiddet tehlikesi altında yaşamaktadır.

1999 yılında BM Genel Kurulu tarafından 25 Kasım günü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak belirlenmiştir. İstanbul Sözleşmesi de kadına yönelik şiddeti insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir.

Kadına yönelik şiddetin tarihi ne kadar eski olsa da uygulanan şiddet özellikle son yıllarda acımasız boyutlara ulaşmış, şiddet sonucu ölen kadınların sayısı önemli oranda artmıştır. Önlemeye yönelik çalışmaların yetersizliği, eğitim düzeyindeki düşüklük çalışmalarda başarının yakalanmasını zorlaştırmaktadır.

Kadına ve çocuklara yönelik şiddet yukarıda belirttiğimiz gibi nedenlerle giderek artıyor. Bu artış pandemi döneminde en üst düzeye çıkmış durumdadır. Pandemi döneminde yapılan araştırmalar kadına ve çocuğa yönelik şiddetin neredeyse üçte bir oranında artış olduğunu gösteriyor. Özellikle sokağa çıkış yasaklarının olduğu, evden çalışmanın yaygınlaştığı ve sosyal ilişkilerin azaldığı bu dönemde aile içinde yaşanan şiddetin arttığı tespit edilmiştir. Araştırmalara göre kadınların büyük bir çoğunluğu öncelikli olarak eşlerinden ardından da baba ve erkek kardeşinin şiddetine maruz kalmıştır. Çocuklara yönelik şiddetin de artış gösterdiğinin tespit edildiği araştırmalarda, çocuklara şiddet uygulamada baba ve annelerin oranı birbirine yakın olduğu görülmüştür. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu karantina sürecinin kadın ve çocuklara yönelik şiddeti tetiklediğini düşünmektedir.

Kadına ve çocuklara şiddetin önlenmesi için alınan tedbirlere birisi de Kadın Konukevleridir. 5 Ocak 2013 tarihinde yayınlanan yönetmelik ile Kadın Konukevlerinin kuruluşu ve işleyişi en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. Yönetmeliğe göre Kadın Konukevlerinin amacı, şiddete maruz kalan kadın ve çocukların yönelik en iyi ve güvenli şekilde barındırılıp korunmasının sağlanmasıdır. Bu yönetmelik ile devlet kurumlarının yanı sıra başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere nüfusu yüz binin üzerindeki ilçe belediyelerine de sorumluluk yüklemiştir.

Gelelim ilimizdeki duruma.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesinde konu ile ilgili olarak başvuru birimleri ile Konukevleri mevcuttur. Ayrıca Aydın Büyükşehir Belediyesi bünyesinde de bir konukevi faaliyettedir. Ancak nüfusu yüz bini geçen ilçelerin hiçbirinde şiddete uğrayan kadın ve çocukların kalabileceği bir konukevi yoktur. Bir ara Nazilli Belediyesi’nin bir girişimi oldu ama daha sonra hazırlanan bina onay alamadığı için kız öğrenci yurduna çevrilmişti.

Bu aralar Efeler Belediyesi konu ile ilgili bir projeden söz ediyor. Umarım bu konuda hazırlanan proje bitmeyen projeler sınıfında olmaz, hayata geçer ve kullanıma açılır. Hangi belediye olursa olsun bu konuda emek verirse onu ayakta alkışlar, konu hakkında gereken desteği veririz. Başta Efeler Belediyesi Başkanı M. Fatih Atay olmak üzere (Efeler, Nazilli, Söke, Kuşadası ve Didim) tüm başkanlara bu konuda büyük görevler düşmektedir. Eğer sosyal devlet veya sosyal belediye olmak istiyorsak bu tür önemi yüksel ve insancıl projeleri hayata geçirmeliyiz. Bu bizin insanlık borcumuzdur.

"Yalnız yaptıklarınızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.” (Moliere)

"Toplumsal cinsiyet eşitliği kendi başına bir hedef olmaktan daha fazlasıdır. Yoksulluğu azaltma, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme ve iyi yönetişim oluşturma sorununu karşılamak için bir ön koşuldur." (Kofi Annan)

"Cinsiyet eşitliğini sağlamak kadınların ve erkeklerin, kızların ve erkek çocuklarının katılımını gerektirir. Bu herkesin sorumluluğundadır." (Ban Ki-Moon)