Daha önce Aydın ilinin birinci derecede deprem bölgesi olması nedeniyle kaleme aldığım yazılar oldu. Geçtiğimiz hafta içinde Aydın Emirdoğan’da Meydana gelen 3.5 şiddetindeki depremden sonra Manisa Akhisar’da meydana gelen 5.6 şiddetindeki depremleri ilimizde hissettik. Aynı zamanda Ankara’da meydana gelen 4.4 şiddetindeki deprem akılları karıştırmıştı. Bu karışıklığı doruk noktasına ulaştıran ise Elazığ’da meydana gelen 6.8 şiddetimdeki deprem oldu. Bu ardı arkası kesilmeyen depremler bizim deprem bölgesinde yaşadığımız gerçeğini yeniden yüzümüze çarptı. Aslında daha önce de bunu bizim yüzümüze defalarca çarptığını hepimiz çok iyi biliyorduk.

Geçtiğimiz yıl Eylül ayında “1899 Aydın Depremi” konulu panele katılmıştım. Aynı gün olan İstanbul’daki 5.8 şiddetindeki deprem konunun önemini gözler önüne sermişti. O günkü panelde Aydın ilinde, daha doğrusu en yoğun nüfuslu Efeler ilçesinde uzun zamandır deprem olmadığı konusuna vurgu yapmıştım. O gün paneli izleyenler konunun önemini kavramış ama bir süre sonra yine unutulmuştu, daha önce unutulduğu gibi. Unutuldu ama deprem sinsi bir şekilde Aydın ve çevresini vurmak için bekliyor.

17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde Efeler ilçesindeydim. Depremin yaptığı yıkımı birkaç gün sonra net olarak öğrenebilmiştik. Deprem sonrası ölümlerin depremden değil, insandan kaynaklandığını acı bir şekilde öğrenmiştik, daha doğrusu öğrendiğimizi sanmıştık. O deprem ve ondan sonra gelen 12 Kasım 1999 Düzce depremi yıkımın ne kadar fazla olabileceğini net olarak bize göstermişti. O depremlerden sonra artık deprem ile ilgili çalışmalara daha fazla önem verileceğine, önlemlerin artacağına, ölümlerin azalacağına inanmıştık. O tarihten sonra eski binaların yeni deprem yönetmeliğine göre imal edileceği fikri kulağa hoş geliyordu. Artık biz de Japonya gibi depremle yaşamasını öğrenecektik. Ama olmadı, başaramadık.kendi iç çekişmeleri iz ve çıkarcı politikalar deprem konusunda önlem almamızı engelledi.

Yeri gelmişken “Kentsel dönüşüm” olayından da söz etmek isterim. Yukarıda yazdığım gibi kentsel dönüşüm politikası depreme dayanıksız binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi ve kentlerin daha sağlıklı hale getirilmesi için oluşturuldu. Ama bizde kentsel dönüşüm neredeyse rant elde etme amacı dışına çıkamadı. Uzağa gitmeye gerek yok. Efeler ilçesindeki Orta Mahalle ve Cuma Mahallesine bakmanız yeterli. Bir kentsel dönüşümün rant için ne kadar kötü yapıldığını tüm çıplaklığı ile görebilirsiniz.

Depremden en az zararla çıkmak için, arama kurtarma çalışmaları için, deprem sonrası yapılacak yardımların koordinasyonu için önemli aşamaları başarıyla geçtik ama yeterli düzeye bir türlü erişemedik. Gerek devlet eliyle, gerek belediyeler eliyle, gerekse sivil örgütler yoluyla önemli yol alındı ama yeterli düzeye ulaşamadık. Aydın ilinden olaya bakacak olursak Valiliğe bağlı AFAD, Efeler Belediyesine bağlı EFAK, sivil arama kurtarma grupları kuruldu ve bunlar oldukça aktif çalışmalar yürütmekteler. Ama Aydın gibi birinci derecede deprem bölgesi bir ilde olası büyük bir depremde bunlar yetersiz kalacaklardır. Bu ekiplerin daha aktif ve donanımlı hale getirilmeli gerekir. Ayrıca deprem toplanma merkezleri, depremde gerekli malzemelerin bulunduğu deprem merkezlerinin sayılarının artırılması ve malzemelerin güncel tutulmaları gerekli.

Bizim en büyük sorunumuz çabuk unutmamız. Aydın 1899 Depremi bu ilin en büyük depremidir. Bu depremden sonra ara ara depremler olsa da kırıklarda uzun süren sessizlik hâkimdir. Bu sessizlik ise pek hayra alamet değildir. Yakın bir tarihte büyük bir depremin Aydın ilini vurma ihtimali giderek artmaktadır.

Erzincan Depremi, Varto Depremi, Gölcük Depremi, Düzce Depremi, Dinar Depremi, Muş Depremi, Bingöl Depremi gibi depremleri çabucak unuttuk. Siyasi gelecek beklentisi için kanunların uygulanmasını görmezden geldik, imar afları çıkardık, depremler sonrası toplanan yardımları başka yerlerde kullandık, denetim mekanizmalarını iyi işletemedik, her depremi Allah’a havale ettik. Unuttuğumuz şey önce tedbir alıp ondan sonra işi Allah’a havale etmek olmalıydı, bunu başaramadık.

Depremler sonrası oluşan yıkımlardan, verilen can ve mal kayıplarından kimi suçlu göstereceğimizi ise bilemedik. Devlet toplumdan kopuk, toplum devlete güvenmiyor, devletin koyduğu kurallara uymuyor, devlet kurallara uymayanları sürekli affedip yaptırım uygulamıyor, sonuç ölüm ve yıkım. Her depremde sarsılan yer olsa da asıl yıkıma uğrayan toplumsal düzenimiz oluyor. Düzen yıkılınca gerisi zaten dikiş tutmuyor. En güzel örneğimiz ”Deprem Yönetmeliği.” Herkes bu yönetmeliğin çok iyi olduğunu söylese de uygulamada yönetmelik sakatlanıyor. Gerek rant için, gerekse oy için yönetmelik erozyona uğratılıyor. Denetim ve kontrol hak getire.

Başta Aydın ilimiz olmak üzere bundan sonra ne olur? Cevabı gayet basit, devlet büyüklerimiz ve siyasi yorum yapan bilim adamlarımız olacak olan deprem üzerine yine konuşacaklardır. Mangaldaki bütün küller savrulacak, günler geçtikçe deprem konusu soğuyacak, araya başka gündemler girecek ve olanları unutacağız. Önümüzdeki ilk büyük depremde yine Allah’a sığınıp televizyonlarda siyasileri ve yorumcuları izleyeceğiz. Bu kısır döngü böyle sürüp gidecek. Olan canını ve malını depremlerde kaybeden vatandaşlarımıza olacak. Yapmamız gereken çalışmak ve doğru olmak. Yoksa olacak depremlerden sonra daha çok dövünüp ağlaşırız. Unutmayalım Aydın ilimiz birinci derecede deprem bölgesidir, birinci derece turizm bölgesi değil. Önlemlerimizi alalım.

Depremin ne zaman olacağı belli değildir ama ne yapacağı bellidir.