Girit Adası 1699 yılında Osmanlı egemenliğine girer. Girit Kıbrıs’tan sonra Akdeniz’in ikinci büyük adasıdır. Girit Akdeniz’den Karadeniz’e giden gemilerin uğrak noktasıdır. Aynı zamanda Adriyatik çevresindeki limanlar ile Girit Adası limanları arasında ticari amaçlı ve sürekli seferler yapılmaktadır. Çam Mehmet Efe’nin ailesi büyük ihtimalle bu ticari gemi seferleri ile Arnavutluk’tan Girit Adası’ndaki Hanya Limanı’na gelmiş ve buraya yerleşmişlerdir.

Yunanistan’ın sekiz yıl süren isyan sonucu bağımsızlığını kazanıp 1829’da Osmanlı’dan ayrılması Girit Rumlarının daha da hareketlenmesini sağlar. Bu hareketlilik 1866’da isyana dönüşür ve bu isyan tam üç yıl sürer. İsyan bastırılır, ama Rum nüfus çeşitli haklar elde eder. Bu haklar 1898’de otonom bir yönetime dönüşür. Çam Mehmet Efe Arnavut kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1878 yılında Girit’in Hanya şehrinde doğar. Doğduğu günden ailesi ile birlikte göç ettiği on yaşına kadar bu kaos ortamında yaşar. Rumların diğer azınlıkları sindirmek, onları Girit Adası’ndan göndermek için her yolu denemesinden Çam Mehmet Efe’nin ailesi de nasibini alır. Bu baskılara daha fazla dayanamayan birçok kişi gibi onlar da gemilerle Girit’ten ayrılırlar.

cam-mehmet-efe.jpgÇam Mehmet Efe, henüz çocuk sayılacak yaştayken ailesi ile birlikte Girit’ten Kuşadası’na gemiyle göç eder. Babası İbrahim Ağa Hanya’da olduğu gibi, Kuşadası’nda da toptan ve perakende bakkallık yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Arnavut kökenli olmaları nedeniyle Mehmet’in ailesi Çam lakabı ile anılır. Babası “Çam İbrahim Ağa”, oğlu da “Çam Mehmet” olarak tanınır. Cumhuriyet kurulduktan sonra soyadı kanunu ile aile “Özçam” soyadını alır.

Aile Kuşadası’na Rumların Girit’te Türk ailelere yaptığı vahşetleri hafızalarında taşıyarak göç etmiştir. Bu nedenle Çam Mehmet Efe çocuk yaşta şahit olduğu olayları hafızasında hep taşımıştır. O yüzden, Kuşadası’na göç ettiklerinde buradaki Rumlara karşı da yakınlık göstermemişlerdir.

O dönemde Kuşadası ve köyleri Çanlı ve Rum Çanlısı (Güzelçamlı), Söke ve köyleri, Akköy ve Yoran (Didim), Ayasuluk (Selçuk), Çirkince (Şirince) Rumların yoğun nüfusa sahip oldukları yerlerdir. Rum nüfus ziraat ve ticarette de hâkim durumdadır. Söke ve Sisam Metropolitliği bu bölgenin içindedir ve merkezi Söke’dir. Söke’nin en verimli arazileri Rumlara aitti ve Ayasuluk (Selçuk), Kuşadası ve Söke’nin ürünleri deniz yoluyla Sisam’a oradan da Yunanistan’a ve Avrupa’ya aktarılıyordu. Rum çiftçilerinin işçi ihtiyacı genellikle Sisam’dan sağlanmaktayken, orman ve dağları bozup tarla yapmak için ağır işlerde çalıştırılmak için ise Konya Bozkır’dan işçiler getirilmekteydi.

Çirkince (Şirince), Akköy ve Yoran (Didim) gibi köylerine ırak olan Rum köylerinde yerli Rum eşkıyaları ile Sisam’dan gelen eşkıyalar cirit atmaktaydı. Türk kolluk kuvvetleri her ne kadar bu eşkıyalara göz açtırmamaya çalışsa da Türk kolluk kuvvetlerinden kaçan Türk eşkıyasının yatağı da (saklandığı yer) Rum bahçe damları ve köyleriydi.

Çam Mehmet Efe Kuşadası’na on yaşında gelmişti ama o yaşlardan ilk gençlik yıllarına kadar etrafında olup bitenleri çok iyi gözlemlemiş, değerlendirmiş, dostu düşmanı çok iyi bellemişti. Çam Mehmet Efe hiçbir zaman çok konuşan biri olmamış, sessizliğini hep korumuştu.  Çam Mehmet Efe Kuşadası ve çevresinde hâkim sınıf olarak Rumların ağırlığının farkındaydı. Kendisi de baba mesleğini sürdürdüğünden bu gözlemlerini ticaretin içindeyken daha net yapabilmişti. Yirmi yaşına geldiğinde babasıyla tütün ticareti işlerine gitmiş, geçim sıkıntısı olmayan bir birey olarak yaşamını sürdürüyordu.

1900’lü yıllarda Rumlar ne devletten ne de milletten korkmadıkları gibi Rum kabadayılarının yöredeki Türk kadınlarına yönelik yaptıkları tacizler ve sarkıntılık gün geçtikçe artarak gündeme düşmekteydi. Özellikle o yıllarda devletin otoritesinin zayıflamasını ve azınlıklara tanınan hakları çok iyi değerlendiriyorlardı.  Yerli Türkler çoğu kez Rumların yaptığı haksızlıklara sessiz kalmak zorunda kalıyorlardı.

Rumların pervasızca davranışlarından birisi de Çanlı’da gerçekleşmişti. Çanlı Rumlarından Rum bir kabadayının Çanlı’da kadınlar arasında kutlanan bir düğüne gidip buradaki kadınlara sarkıntılık yaptığı söylentisinin çıkması üzerine, Çam Mehmet Efe soluğu Çanlı’da almış, kendisinin de tarlasının bulunduğu mevkideki bir kahvede bu olayı haber veren kişiyle buluşarak bir plan yapmaya koyulmuştu. Türk kadınlarına sarkıntılık eden Rum eşkıyanın da Çanlı’da tütün tarlası olduğundan, o da buradaki kahvehaneye uğramaktaydı. Çam Mehmet Efe arkadaşıyla planladıkları gibi Çanlı’nın kahvehanesini bırakmıyor, sürekli burada eğleşerek Rum eşkıyanın yolunu gözlüyordu. Bir gün kahvehanede dama oynarken kendisine Rum eşkıyanın kahveye doğru geldiği ispiyonlandı. O sırada kahvehanede kahveci, Çam Mehmet Efe ile dama oynadığı kişi ve orada olduğu için oyunu izleyen bir Yahudi çerçi (satıcı) vardı. Çam Mehmet Efe dama oyununda rakibini karşı hamle için uzunca bir süre düşünmesini sağlayacağı kritik bir hamle yapmış, herkesin dikkati oyuna kilitlenmişti. Bu sırada Çam Mehmet Efe Rum eşkıyanın geldiğini haberini aldığından, kahveden dışarı çıkmış, kahvedekiler ise oyunun heyecanından bunu fark etmemişti bile.

Çam Mehmet Efe 1.55 boyunda ve oldukça zayıf olmasına rağmen, bıçak kullanmakta usta olan bir Giritli özelliği taşımaktaydı. Oldukça atik ve kuvvetli bir genç olmasının yanı sıra ataklığı refleks kabiliyetini de artırıyordu. Gözü pek olduğu kadar sonunu düşünmediği tehlikelere kendini kolayca atabilen bir karaktere sahipti. Dışarı çıktığında kahvehaneye atıyla yaklaşmakta olan, kendisinin aksine oldukça iri yarı, boylu poslu Rum eşkıyasını gördü. Rakibini gören Çam Mehmet Efe hemen yolun üzerindeki dereye girerek beline sıkıştırdığı bıçağı çekip pusuda beklemeye başladı. Dereden geçmek için Rum eşkıyası atından indi, kabadayının atı Çam Mehmet Efe’nin kendilerine yaklaştığını hissedince dereye girmemek için direnmeye başlamıştı ama o sırada tehlikeyi sezemeyen Rum eşkıyası dereyi adımlamaya başlamıştı bile. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Çam Mehmet Efe hemen sindiği yerden fırlayarak Rum eşkıyasının yakasına yapışıp bir kaç bıçak hamlesi yapmış, Rum eşkıyası ise şaşkınlığını üstünden atamadığı için karşılık dahi veremeden hemen oracıkta ölmüştü.

Üstünü başını çabucak düzelten Çam Mehmet Efe yeniden kahvehaneye döndüğünde, dama oynadığı kişi ile izleyenleri dama masasının başında oyuna kilitlenmiş, hamleler üzerinde düşünüyorken buldu. Hiç kimse bu zaman zarfında kendinin yokluğunu nasıl olmuşsa fark etmemişti. Kısa bir zaman sonra dışarıda bazı bağrışmalar duyuldu. Kahvehanedekiler dışarıya çıktıklarında Rum eşkıyasının kanlar içindeki cesedi oraya getirmiş insanlarla karşılaştılar. Daha sonra soruşturma yapmak üzere jandarma da oraya gelmiş, fakat soruşturmada hiç bir sonuç alınamamıştı. Olay hakkında hiç kimse en ufak bir bilgi vermemişti. Jandarma olay yerinde yeniden yaptığı araştırma sonucunda cinayetin işlendiği yerde hayıt ağacından yapılmış bir kırbaç buldu. Araştırması sonucunda kırbacın Çam Mehmet Efe’ye ait olduğu anlaşılınca Çam Mehmet Efe tevkif edilerek hapishaneye konuldu. Bir kaç duruşma sonunda ise iki yıl hapis cezası aldı.

Bir kaç gün hapiste kaldıktan sonra arkadaşının desteğiyle demir parmaklıkları söken Çam Mehmet Efe firar etti. O sırada hapiste yatan diğer mahkûmlar da kaçmış, güvenli buldukları bir yerlere sığınmışlardı. Çam Mehmet Efe ise Mahmut Esat’ın (Bozkurt) babası Hasan Bey’in Arvalya’daki çiftliğine sığındı. Bir süre burada saklanan Çam Mehmet Efe’yi buradan çıkarma planları yapıldı ve Hasan Bey Çam Mehmet Efe’ye kara çarşaf giydirerek kendisini gemiyle Girit’e gönderdi. Kısa bir süre sonra af çıkmış ve bunu haber alan Çam Mehmet Efe hiç vakit kaybetmeden yeniden Kuşadası’na dönmüştü.

Dönüşünde yaptığı ilk iş arkadaşları ile bir çete kurmak olan Çam Mehmet Efe, bölgedeki Rum eşkıyalara ve Sisam’dan gelen eşkıyalara karşı mücadele etmenin dışında başka bir düşünce taşımıyordu. Düşündüğü gibi de bu eşkıyalarla tüm gücüyle mücadele etti. Öncelikle Söke’de Giritli Cafer Efe ile iletişime geçti. Milli Mücadele sırasında ise Yörük Ali Efe ile irtibat sağladı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar mahalli ve civar Rum eşkıyasıyla mücadelesini sürdürdü. İtalyanlar; 6-7 Kasım 1918’de Antalya, Bodrum, Fethiye, Marmaris, Kuşadası ve Konya’yı işgal etmişlerdir. Kuşadası’nı işgal ettikleri tarihe kadar Çam Mehmet Efe buradaki Türklere zulmeden Rumlara gerektiği cezaları vermişti ama Rumların bölgedeki hâkimliği hissedilir şekilde devam ediyordu.

Kuşadası’nı işgal eden İtalyanların hemen ardından 15 Mayıs 1919’da Yunanların önce İzmir’i ardından da Ayasuluk’u (Selçuk) işgal etmeleri üzerine, Ayasuluk’u işgal eden İtalyanların, buradaki birliklerini geriye çekmelerine neden olmuştu. Bu çekilme esnasında İtalyanlardan silah ve istihbarat yardımıyla Yunan kuvvetlerini taciz amacı ile Kuvayı Milliye teşkilatını kurarlar. Böylece Çam Mehmet Efe İstiklal Savaşı’nda yerini almış oldu ve Batı Cephesi kuruluncaya kadar Milli Kuvvetlere kendi bölgesinde destek verdi.

Sökeli Cafer Efe Germencik İstasyonu’nda şehit düşünce Çam Mehmet Efe hemşerisi Teğmen Kavurzade Zekai Bey aracılığı ile Yörük Ali Efe ile temasını sürdürdr.  İtalyanların Kuşadası’ndan çekileceklerini ve burayı Yunan kuvvetlerine bırakacaklarını öğrenmesi üzerine Çam Mehmet Efe ailesini gemiyle Küllük’e (Güllük), buradan da Milas’a gönderir. Yunanlıların 24 Nisan 1922 günü işgal ettikleri bu topraklardan daha sonra büyük bir hezimetle ayrılışlarına kadar Ayasuluk, Kuşadası, Çanlı, Rum Çanlısı, Kalamaki yörelerinde yerli Rumların Yunanlılarla olan işbirliğini bozmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Yunan işgali ile birlikte Türklerin büyük bölümü Kuşadası’nı terk etti. Kuşadası Rumlara ve Ermenilere kaldı. Aynı günün akşamüzeri Yunan Generali Vlohopoulos Kuşadası’na geldi. Kuşadası’ndaki Rumlar şehrin girişinde Yunan komutanı karşılayarak şükranlarını sundu, iki gün boyunca Kuşadası’nı Türklerden kurtardıkları için şenlik düzenlediler.

7 Eylül 1922 sabahı tan ağarırken bir gün önce Söke’yi kurtaran Binbaşı Rıfat Bey’in piyade taburu ile efeler Kuşadası’nı kurtarmaya geldiler. Binbaşı Rıfat Bey komutasındaki Piyade Taburu Kalafat Dağının kuzeyinde şimdiki taş ocağının bulunduğu Göcek Gavan bölgesinden, Çam Mehmet Efe’nin komutasındaki zeybekler ise Fransız Tatil Köyünün bulunduğu Aslan Burnu-Kadınlar Denizi üzerinden kente girdiler. Piyade Taburunun bir bölüğü Davutlar-Güzelçamlı istikametinde temizlik harekâtına giriştiler. Binbaşı Rıfat beyin askerleri kahramanlar Caddesi istikametinden, Çam Mehmet Efe’nin zeybekleri ise Kadınlar Denizi-İkioluklu istikametinden şehre girer. Kuşadası’nın Yunan işgalinden kurtuluşu olan 7 Eylül 1922’de çetesi ile Kuşadası’na ilk giren Çam Mehmet Efe, Kuşadası’ndaki kaymakamlık binasına asılan Yunan bayrağını indirip yerine Türk bayrağını çeken kişilerdendir.

Zaferin ardından Çam Mehmet Efe İstiklal Madalyası ile onurlandırılır. Fahri yüzbaşılık unvanı ile ödüllendirilir ve kendisine Kuşadası’nın Karaova Mevkisi’nde iki yüz dönüm tarla verilir. Çam Mehmet Efe mütevazi ve çekingen bir kişiliğe sahip olduğundan, Milli Mücadele yıllarında bu toprakları ve Türk halkının namusunu, onurunu, haysiyetini korumak için verdiği özverili mücadelesini anlatmayı hiç düşünmez. Bu nedenle kendisinin bu yaptıkları da kimliği de bir o kadar çabuk unutulur, gider.

“Bizim bir elimizde silahımız varken diğer elimizde vicdan tartan terazi vardır. (Yörük Ali Efe)

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!