Ülkemizde yaşanan ekonomik ve siyasi bunalımın yanı sıra, komşularımızdaki vahşetin hangi boyutlara ulaşabileceğine dair gelişmeler, millet olarak sabrımızın sınandığını gösteriyor.
Toplumun büyük bir kısmı aldığı ücretle geçim mücadelesi verirken, iktidarın hayat pahalılığını kontrol edememesi ve piyasadaki sürekli artan zamlar nedeniyle etiketlerin sık sık değişmesi, insanların psikolojisini olumsuz etkiliyor.
Milleti temsil eden siyasetçilerin açıklamaları ve CHP ile DEM partili belediyelere kayyum atanması gibi toplumsal barışı sağlama adına atılan adımlar, halk arasında kafa karışıklığına neden oluyor. DEM Partisi’nin kapatılması ve hazine yardımının kesilmesi gibi çağrılar yapılırken, Meclis açılışında DEM Parti grubuna el uzatılması, hemen ardından Cumhur İttifakı’nın CHP ve DEM partili belediyelere kayyum ataması toplumda çelişki algısı oluşturdu.
Devlet Bahçeli'nin, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılıp TBMM'de konuşma yapması gerektiği şeklindeki beyanı ve Özgür Özel'in, "Türk bayrağının yanında bir başka bayrak daha olmasının ne sakıncası var?" ifadesi, DEM eş başkanın "Seyit Rıza ne yaptıysa biz de onu yapacağız" açıklaması, toplumda şaşkınlıkla karşılandı.
Bu tür açıklamalar, toplumun sinir uçlarına dokunup nabzını ölçmek amacı güderken, gelecek tehlikelerin ne kadar ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda da uyarı niteliği taşıyor.
Bu tür senaryoların toplum üzerinde yaratacağı travmatik etkiler kaçınılmaz olacaktır. Toplumsal barıştan bahseden liderlerin, ayrıştırıcı söylemlerden kaçınmaları birincil görevleridir.
101 yıl önce Kurtuluş Savaşı ile kazandığımız topraklarımız bugün parçalanmak istenmektedir. Seyit Rıza ve Şeyh Said göndermeleri, emperyalist ülkelerin topraklarımız üzerindeki hedeflerine ulaşmak için yaptıkları planların, içimizdeki bazı iş birlikçilerin desteğiyle adım adım ilerlediğini gösteriyor.
Türk milletinin yıllardır kardeşçe yaşadığı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da etnik köken üzerinden fitne yaymaya çalışan ve bizi birbirimize düşman etmeyi amaçlayan PKK terör örgütünün, en çok bölgedeki vatandaşlara zarar verdiği unutulmamalıdır.
Emperyalizmin taşeronları olan Irak’ta Kürt yönetimi, Suriye’de PYD ve Türkiye’de PKK faaliyet göstermektedir. Türkiye’deki siyasi temsilcileri ise DEM Partisi’dir. Hepsinin amacı, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde özerk bir Kürt bölgesinin kurulmasıdır.
Özerklik talebiyle Kürtçe eğitim, askeri ve polis teşkilatı gibi taleplerle merkezi idareden ayrılmak isteyen PKK’nın nihai amacı, Irak, Suriye ve Türkiye toprakları üzerinde bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. Bu, aynı zamanda Siyonist İsrail’in güvenliği ve kaynak temini açısından desteklenen bir plan olarak öne çıkmaktadır.
İklim değişikliği ile kuraklık, gıda yetersizliği ve su sorunları gündeme gelmişken, Mezopotamya’daki Fırat ve Dicle’nin değeri İsrail için tartışılmazdır. Emperyalizmin asıl hedefi, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu'sundaki madenler, su kaynakları ve verimli toprakları kontrol etmek ve Irak ile Suriye’deki petrol rezervlerine hakim olmaktır.
Ortadoğu’daki İsrail’in etkisi, Türkiye toprakları içinde kurulması planlanan bir Kürt devleti öncesinde, Suriye topraklarında bir Kürt devleti kurmak ve bu oluşumu Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile birleştirmek yönündedir.
Her zaman olduğu gibi, takdir okuyucularımızındır.