Geçen dönemde icraatları en fazla eleştirilen kurum Ülke’de enflasyonu tek belirleme yetkisi olan ancak kendine duyulan güvensizliğin bir sonucu birden fazla kuruluşun enflasyon tahmininde bulunduğu TÜİK olmuştur.

Efeler’in tek sosyalleşme alanı olan toplu alış veriş merkezine her gidişimizde uğradığımız zincir kafelerden birinde içtiğimiz bir Türk kahvesi ve çaya ödediğimiz 70 TL’ye karşılık şaşkınlığımızı  “bir ayda fiyatlar bu kadar olmuş mu,”diyerek belirtmiştik.

Bir fincan Türk kahvesi 45 TL olur mu, diyenleriniz çıkabilir… Oluyor işte.

Ondan sonra dikkat ettim sohbet etmek ya da vakit geçirmek için üç arkadaşın gittiği mahalledeki bir çay ocağına içilen birer kahve birer çay karşılığında asgari 50-60 TL hesap ödeniyor.

Yiyecek, içecek mecburiyeti olmayan belediyeye ait parklarda garsonlar rahatsız etmeyeceği için bir çay karşılığında sınırsız oturulabilirsiniz bir şartla oturacak masa ve sandalye bulabilirseniz...

Çarşı, pazar deseniz ona hakeza… Üretici merkezi olduğu için nakliye giderinin azlığının da etkisiyle Aydın semt pazarları her türlü sezonluk sebze ve meyvenin en az fiyata tüketildiği yerlerin başında gelir.

Geçimin ucuz olmasının bir nedeni de haklarını teslim etmek gerekir ki, Acarlar pazarcı esnafıdır. Onlar sayesinde dar gelirlilerin masraflarını en azından üçte bir oranda daha ucuza temin edebildikleri söylenebilir.

Gerek sebze, meyve üretici merkezi olması gerek pazarcı esnafının kanaatkârlığına rağmen Aydın semt pazarlarında bile örnek mevsimin ürünü çileğin bile fiyatı 25 TL’nin altına düşmüş değil.

Diğer meyvelerde ise fiyatlar yerli muz 25 TL, elma 12-15 TL, mevsim meyveleri erik 20-25 TL, kiraz ise 45-50 TL bandında seyrediyor.

Mevsim sebzelerinden seçim öncesi siyasetin gündemi olan soğan fiyatları 7,5-10 TL’ye düştü ama bezelye 20 TL, her mutfağın olmazsa olmaz ihtiyacı domates 15 TL, salatalık 10-15 TL, tane olarak kışın bile marul 10 TL’nin altına düşmedi.

Sebze meyve merkezi konumundaki Aydın’da bile bu fiyatlardan satılıyor, aşağı düşmüyorsa nakliye ve diğer masrafların bindiği kentlerdeki tüketiciyi siz düşünün

Ramazan Bayramı’nın hemen ardından her yıl kurbanlık aldığımız besiciye gittik, yolda da geçen yıl 24 bin TL’ye aldığımız danaya bu yıl iki katını yani 45-48 bin TL ödemeyi aramızda kararlaştırmıştık.

Besicinin aynı evsaftaki danaya 60 bin TL istemesi karşısında şaşkınlıktan bir fiyat verememiştik. Sonuçta yalvar, yakar pazarlığı 55 bin TL’de bitirebilmiştik. Yenile aynı kiloda bir dananın 80 bin TL olduğunu öğrendik.

Çiğ sütün üretici fiyatı 20 TL, mandırada 200 TL’nin altında peynir bulunmuyor, kaymağın fiyatı ise 200-250 TL arasında değişiyor.

Çocuğunuza, torununuza yaş günü için alacağınız pasta, büyüklüğüne göre 200 TL’den başlıyor. Dostunuza, nişanlınıza hediye baklava götürmek isterseniz en seçkin marka için en az 500 TL’yi gözden çıkarmanız gerekecektir.

Dört kişilik aile ya da aynı sayıda misafirinizle bir lokantaya gitmeye kalkışsanız her biriniz döner türü et yemeği yerseniz 2 bin TL’yi, pide türü bir şeyler yerseniz 1300-1500 TL hesap ödemeyi göze almalısınız.

Yiyecek içecekte fiyatların önü alınamıyor da giyeceklerde durum farklı mı?

Giyilebilecek spor ya da günlük ayakkabıların çakma markaları 500 TL’den, hakikileri ise 2 bin TL’den başlıyor. Alt üst marka eşofman ise 4 bin 500 TL’den satılıyor.

Bu maksatla bir mağazaya uğradığınızda tezgâhtar: “Bu fiyata aldın, aldın, gelecek ay şu fiyata almak zorunda kalabilirsiniz,” uyarısını yapmaktan da geri kalmıyor.

Döviz bürosunun önündeki yabancı para alacakların kuyruğu ise son bir aydır hiç bitmedi.

İşte onun içindir ki, birkaç gün önce TÜİK’in açıkladığı Mayıs ayı enflasyon rakamını çoğu insan gülerek karşıladı.

Çünkü TÜİK’in açıkladığı yüzde 0,04 mayıs ayı enflasyon rakamına bakarsanız hiçbir ürünün fiyatı artmamış, yıllık bazda da enflasyon piyasanın oldukça altında bir oran olan yüzde 39,59 olarak gerçekleşmiş.

(Rakamlarla ifade edilen enflasyon yerine vatandaşın gerçek hayatında hissettiği enflasyona piyasa enflasyonu denir.)

Çarşı, pazarda manzara anlattığımız gibiyse nasıl oluyor da oranlar bu kadar düşük seviyede kalabiliyor?

Oluyor işte…

İlk başta hesaplama şeffaf değil… Ölçü alınan sepette nelerin olduğu da bilinmiyor.

Hükümetin seçim öncesi konutlardan yaz aylarında doğalgaz ücreti almayacağı kararını, söylendiğine göre, TÜİK -0-ücret olarak yansıtınca bu düşük rakama ulaşılmış.

Bilindiği üzere mayıs ve haziran ayları enflasyon oranları işçi, memur ve emeklilerin maaş zamlarını etkileyeceği için önemlidir.

O nedenle TÜİK yetkilileri bu marifetleriyle hükümetin gözüne girmek istemiş olabilirler.

Fakat bu hareketleriyle onların baltayı taşa vurma ihtimali de var. Çünkü yeni bakanlar kurulunun ilanıyla, tam kestirememekle birlikte paradigma değişmiş gibi görünüyor.

Bu sonuca bakanların seçimine gösterilen özenden ve özellikle iki bakanın devir teslim törenlerindeki sözlerinden, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in şeffaflık ve rasyonalite vurgusundan, İç İşleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın da icraatlarında  “rehberlerinin hukuk ve insan hakları olacağı” yönünde kurduğu cümleden varıyoruz.

Bu sözler bu yeni dönemde millete bazı bakanların fevri çıkışlarının ve bir kısım kurum yetkililerinin tartışmalı icraatlarının devlet kurumlarına olan güveni sarsması olayının düzeltileceği yönde bir izlenim uyandırdı.

Geçen dönemde icraatları en fazla eleştirilen kurum Ülke’de enflasyonu tek belirleme yetkisi olan ancak kendine duyulan güvensizliğin bir sonucu birden fazla kuruluşun enflasyon tahmininde bulunduğu TÜİK olmuştur.

Şayet hükümetin ekonomik konulardaki icraatında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in şeffaflık ve rasyonalite vurgusu gerçekleşecek olursa iktidara yaranmaktan başka bir açıklaması olmayan Mayıs ayı ve yıllık enflasyon oranının TÜİK yetkililerinin koltuklarını korumada kendilerine de bir faydası dokunmayacağını varsayabiliriz.

Çünkü fiyat artışları meydandayken her şey rayındaymış gibi bir veriyle kamuoyunun önüne çıkmak bu işin mağdurları kadar o yetkilileri o görevlere getirenleri de rahatsız eder.