Altılı Masa Gelecek Partisi'nin ev sahipliğinde mutad olduğu üzere 10. toplantısını yaptı.

Toplantı dokuz saat sürdü.

Toplantı sonrasında yapılan açıklamada, "Bugün işbirliği sürecimizin somut adımlar bağlamında son derece önemli iki ortak metnini daha tamamlama aşamasına getirdik. 

Ayrıca bundan sonraki adımlarımızı ve çalışma takvimimizi de oluşturduk. 

Bugün tamamlama aşamasına getirdiğimiz Geçiş Süreci Yol Haritasını ve Ortak Politikalar Metnini 30 Ocak’ta yapacağımız ortak bir tanıtım toplantısı ile kamuoyunun bilgilerine sunacağız. 

Bu iki metin ile birlikte partilerimizin siyasi işbirliği mimarisi önemli ölçüde tamamlanmış olacaktır. 

Temel İlkeler ve Hedefler metni ile iş birliğimizin dayandığı zemini, 

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni ile iş birliğimizin siyasi iskeletini, Seçim Güvenliği metni ile siyasi sigortasını, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi ile hukuki sütunlarını, Kurumsal Reform metni ile kurumsal altyapısını, açıkladıktan sonra şimdi de Yol Haritamız ile süreç yönetim mekanizmalarını, Ortak Politikalar Metni ile her alandaki ortak somut adımlarımızı tanımlamış olacağız." denildi.

Yani Altılı Masa yoluna devam ediyor, bir sıkıntı yok.

İktidar mensupları ve yandaşları masada sorun aramaya, daha doğrusu sorun üretmeye veya varmış gibi söylem geliştirmek için canhıraş gayret içinde…

Bu konuda bulabildikleri ise sayın Davutoğlu'nun aday dışarıdan veya masadan belirlense bile, mevcut sistem aynen devam etmeyecek, getirecekleri yeni sistemle "Tek adam keyfiliğine" son vereceklerini, alınacak kararların şu ana kadar ortaklaşa alınan kararlara uygun olarak sürdürüleceğini, bu denetimin sağlanması için stratejik kararlar ve önemli atamalarda altı genel başkanın da rızasının, onayının aranacağını, bu kararlara uyacak bir adayla seçime gideceklerini söyledi.

İşte bu söylem üzerinden birileri "Seçilmiş Cumhurbaşkanı üzerinde vesayet kurmak istiyorlar ve Milli İradeyi ipotek altına alacaklar" diyerek "Ultra demokrasi havariliğine" soyunmuş durumda.

Oysa, demokrasi demek denge denetleme, hesap verilebilir olmak demektir.

Ama onlar, bunu unutmuş görünüyorlar.

Öyle ya, 2016'dan beri değişik bahanelerle devleti diledikleri gibi, kimseye hesap vermeden yönetmelerini meşru görür oldular.

Sanki parlamenter sistem zamanında Başbakanlık kararnamesini hiç kullanmamışlar, o kararnameye imza atan bakanlar vesayet oluşturuyormuş(!) gibi yaptıklarınıı unutmuşlar.

Şımarıklık ve kibir böyledir işte, kişiyi veya kişileri kendi yaptıklarını bile unutturur.

Şimdi birileri "Seçilmişlerde hesap vermelidir" dediğinde akıllarına hemen vesayet geliyor.

Oysa, devletleri, demokrat ve hukuk devleti yapan bu ilkedir.

Yürütmenin yasama ve yargı tarafından denetlemesini vesayet olarak görüyorlar ama yürütmenin, yasama ve yargıyı vesayet altına alma pratiğinden ve arzusundan hiç bahsetmiyorlar.

Onlara göre seçilmiş tek adam her şeye muktedir olmalı ve hiç hesap vermemeli!!

Çünkü onlar için ortak akıl, müzakere, istişare, hesap vermek antidemokratik tutum oluyor!

Millet ve ülke olarak bu yöntemle 2016'dan beri fiilen yaşıyor, şahit oluyor ve doğrudan mağduruyuz.

"Hızlı karar alıyoruz" bahanesiyle devlet mimarisinde oluşan tahribat, millet hayatında yaşanan fakirleşme, düşünce hayatında ortaya çıkan çölleşme, gelir adaletinde yaşanan adaletsizlik, hukuk devletinde yaşanan yıpranmanın yargıda oluşturduğu güvensizliğin maliyetini fazlasıyla bizler ödemekteyiz.

Bu çarpık ve milli iradeyi tek adam iradesine hapseden anlayıştan ülke mutlaka kurtulmalıdır ve bunun vazgeçilmez yolu da karar süreçlerinde; istişare, özgür düşünce iklimi oluşturmak, denge ve denetleme kurumlarını yeniden inşa etmek, özgür basınının  hayatiyet bulmasıyla gerçekleşir.

Bu irade gaspı değil, yetki paylaşımı ve denetlemeye açık olmaktır.

Zihinleri kirleterek algı oluşturmak,  elindeki medya, devlet gücünü kullanarak sonuç alacağını düşünenler sanırım yirmi yıllık iktidarlarında yaptıklarıyla milletin iradesini manipüle etmeyi başaracağını sanıyorlar.

Oysa milletimiz böyle davranma kudretinde olduğunu zanneden nice milli irade karşıtlarına gereken cevabı sandıkta defalarca vermiştir.

Bu gerçeği mevcut iktidar mensupları da iyi bilir ama ne yaparsın güç işte, insanı hem azgınlaştırıyor, hem yanıltıyor.

Tarih şahittir ki, milletimizin siyaset ve demokrasi kültürü, adalet ve eşitlik arzusu her zaman galip gelmiştir.

Kaos çıkar korkusuyla toplumu tek adama dayanan otoriter düzen safında hizalamanın mümkün olmadığını bu iktidarda görecek.

Kendileri; demokrasi, hukuk, adalet diyerek çıktıkları yolda güç sahibi olunca nasıl değiştilerse, başkaları da, milletin demokrasi, hukuk, adalet arzusu doğrultusunda pekala değişebileceğini unutuyorlar.

Hiçbir insan ve kurum değişmez değildir, şartlar değişirse kişiler ve kurumlar da değişir.

Uzun siyasi tecrübelerime dayanarak ifade etmek isterim, aynı parti içinde insanlar güç sahibi olduğunda öncelikle rakiplerini etkisizleştirmek istemektedir.

Bu bakımdan altı değişik partinin birbirini içeriden denetlemesi ve ortak iş yapması demokrasimiz ve millet menfaati açısından çok kıymetlidir.

Haklar ve hukuk gücü eline geçirenin insafına ve vicdanına bırakılamaz.

Bugün millet olarak yaşadığımız sıkıntının ana sebebi gücün denetimden uzak olmasından ve gücü elinde tutanlar ve beslediği kalemşorların telaşı da bu sebepledir.

Maalesef kabul etmeliyiz ki, siyasal kültürümüzde tercihler konusunda değişik saiklerle alışkanlıklarımız var ve o alışkanlıklar birçoğumuz için "Konfor alanı" oluşturuyor işte bu sebeple tercihlerimizi değiştirmekte çoğu zaman zorlanıyoruz.

İnsanoğlunun çoğu zaman alışkanlıklarını değiştirmesi için daha çetin zorluklarla karşılaşması gerekiyor.

Ülkemiz ve insanımızın özellikle son üç yıldır içine sürüklendiği ekonomik problemlerin başında hayat pahalılığı ve enflasyon, sabit ücretli ve dar gelirli insanlarımızın belini bükmekte, mutfakta tencere kaynatabilmek için ev ekonomisi uzmanlığı gerekmektedir.

Her gün artan hayat pahalılığı ve enflasyon, insanımızın alım gücünü zayıflatmakta, hükümetin müjde diyerek verdiği zamlı maaşlar ücretlinin eline geçmeden erimektedir.

İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır ve iktidar sanki bu durumun sorumlusu kendisi değilmiş gibi Altılı Masa bileşenlerinin farklılığından kinaye bu durumu düzeltecek kararı alamayacaklarını söyleyerek toplumda umutsuzluk üretmektedir.

Unutulmamalıdır ki, önümüzdeki seçim, toplumda korku yayanlarla, umut verenler arasında olacaktır.

Benim tercihim umut verenlerden yana…