Kaldı ki padişah ve avenesinin istediği, İngilizlerin mandasında Suudi Arabistan’ı da içine alan, Halifeliğin korunduğu bir Osmanlı Devleti idi.
Bazen özel olarak milletlere vadesi dolan bir dönemden diğerine geçişte bazen de insanlığa hizmette tarihin sunduğu fırsatlar olur.
Tanınan bu şans milletlere çağ atlatması yanında insanlığa geleceğinde devrim niteliğinde gelişme ve yenilenme fırsatı sunar.
İnsanlık tarihinin başlangıcından 2000’li yıllara kadar Amerikan doları ölçeğinde 75 milyarderinin sıralandığı bir araştırmada 14’ünün Amerikalı olduğu ve 1830-1840 yılları arasında doğdukları tespit edilmiş..
1860-70’lerde de bu zenginlerin katkılarıyla tarihinin en büyük fırsatını yakalayan Amerikan ekonomisi, tarımdan sanayiye geçişle tarihinin dönüşümünü yaşamıştır.
***
İlk icat edilen bilgisayar bir odaya sığabilecek büyüklükteyken pratik kullanımdan hayli uzaktı. Onun günümüzdeki boyutlarına ulaştığı,ve ekonomik bir ürün olarak yaygınlaştığı yıl ise 1975’ti.
Bill Gates başta olmak üzere bu devrimi yapan 6 kişinin de doğum tarihleri 1955-1956 idi. Eğer günümüzde insanlar bilgisayarları ceplerinde taşıyabiliyorlarsa o şansı tarihin özel seçtiği bu altı kişiye borçludur.
***
Tıpkı Amerikan Ekonomisini dönüştüren, doğum tarihleri 1830-40 olan 14 milyarder gibi doğum tarihleri 1880-1890 arası Atatürk’ün kurmay heyeti denebilecek, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, İsmet İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele,A.İhsan Sabis gibi komutanlar çöken Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir devlet çıkarmada tarihin bu millete sunduğu bir şanstır.
Atatürk’ün bu seçilmişliğini, Şeyh Efendi’nin gördüğü bir rüyaya dayanarak Prof.Dr. İsmail Kara da doğrular. (Bkz: Şeyhefendi’nin Rüyasındaki Türkiye, Dergâh yay.)
Atatürk başta olmak üzere devrin kurmayları İmparatorluğu kurtarabilmek için cepheden cepheye koşmaktan Kurtuluş Savaşı sonuna kadar sıcak yatak yüzü görmek bir yana 40 yaşına kadar evlenememişlerdi.
Bu dönemde ayak basmadıkları ne Arabistan Çölleri ne Kars Sarıkamış ne Trablusgarp ne de Balkan cephesi kalmıştı.
Mondros Mütarekesi nedeniyle her türlü maddi ve beşeri kaynaktan mahrum edilen bu millet yeni bir ordu kurarak Kurtuluş Savaşı’nı yaptıysa ve Lozan’da eşit şartlarda barış masasına oturmuş, sonucunda bir devlet kurmuşsa bunlar tarihin bize hediyesi o komutanlar sayesinde olmuştur.
Bu fırsatı yeni bir devlete dönüştüren harekete liderlik eden de Atatürk’tür.
***
Kurtuluş Destanı’nın ve sonucunda kurulan Cumhuriyet’in üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen bu başarıyı halen tarihin bir fırsatı olarak görmeyenler varsa buna neden onların gafletidir.
Bakmayın siz onların “Lozan hezimettir.” dediklerine, Lozan olmasaydı Sevr’in ağır şartları bu millete dayatılacaktı.
***
İkinci itiraz konusu halifeliğin kaldırılmasınaydı. Halifelik nedir, ne değildir en iyi cevabı Meclis’te halifelik kaldırılırkenki konuşmasıyla muhalifleri ikna eden Adliye Vekili ve aynı zamanda bir Fıkıh Âlimi olan İzmir milletvekili Mehmet Seyyit Bey verir.
Mehmet Seyyid Bey
“TBMM’de 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılması teklifinin görüşüldüğü oturumun sonunda Seyyid Bey adliye vekili olarak yaptığı uzun bir konuşmada bu kararın şer’i dayanaklarını tarihi ve fıkhi zeminde temellendirmeye çalışmıştır..
Daha çok bu konuşmasıyla tanınan Seyyid Bey, hilafetin dinî değil dünyevi bir kurum olduğu fikrini savunarak hilafeti’ hakiki ve suri’ olarak ikiye ayırmış, hâlihazırdakinin gerçek hilafet olmadığını savunmuştur.
Ayrıca hilafeti fıkıhtaki vekâlet akdi çerçevesinde halkla halife arasındaki bir sözleşme biçiminde tanımlayarak konunun daha basit bir düzlemde açıklanabileceğini iddia etmiştir.” (İslam Ansiklopedisi cilt 37,s.54-56)
Seyyid Bey’in bu konuşması devrine göre veciz aynı zamanda konu ehli tarafından anlatıldığı için günümüzde de yeri geldiğinde atıf yapılan bir konuşmadır.
Ona göre halifelik ümmetle halife arasındaki bir vekâlet işinden ibarettir. Vekâleti veren taraf, istediğinde kısıtlama ve geri alma hakkına da sahiptir.
Kaldı ki padişah ve avenesinin istediği, İngilizlerin mandasında Suudi Arabistan’ı da içine alan, Halifeliğin korunduğu bir Osmanlı Devleti idi.
İngilizlerse İstanbul’u Kurtuluş Savaşı öncesi işgal ederek Arabistan’ı istemeleri hâlinde Osmanlı’ya karşı ellerini güçlendirmek istemişti. Ne padişah ne avenesi bunun bile farkında değillerdi.
***
Atatürk döneminde Müslüman kitlenin en fazla şikâyetçi olduğu konu Türkçe ezandır. (1932-1950) Atatürk’ün dilin sadeleştirilmesi çalışmaları sırasında bu tür çıkışları olmuştur.
Bunun yanında Mehmet Akif’e Türkçe Kur’an Meali, Elmalı Hamdi Yazır’a Kur’an’ı Tefsir görevlerini veren de Atatürk’tür.
Kaldı ki, Atatürk Sovyet Rusya’da Bolşevik İhtilalı sonrası olduğu gibi dini konularda istediği yasakları da getirebilecek güçleydi.
Atatürk Türkçe ezan okunmasını istemekle Türkçe konuşan milletle onun dini arasında doğrudan bir bağ kurmasını istemiş olabilir. (Fehmi Koru,10 Kasım 2018)
Ancak 1950’de Demokrat Part iktidarının ezanın eskisi gibi Arapça okunmasında yapılan kanun değişikliğine lider İnönü ve CHP milletvekilleri, “evet” oyu vermiştir.
İnkılâplara diğer bir itiraz da alfabe değişikliğine gidilmesidir.
Atatürk’ün bu konuda gerçek niyeti Orta Asya Türkleri ile kültürel bağları güçlü tutmaktı.Ne var ki,Türkiye’nin bu hamlesine Rusya Kıril alfabesi ile cevap verince amaca ulaşılamadı,ta ki,1990’larda Sovyetler Birliği dağılana kadar ..
“Son olarak en yoğun eleştiri konusu Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki çevresini niye tasfiye ettiğidir.
El cevap İktidar koltuğu bir tanedir, ortak kabul etmez,bu gerçek bütün dünyada böyledir..
Velhasıl Atatürk sadece tarihin bu millete hediye ettiği bir lider değildi. O aklı ve, ferasetiyle bir asır sonrasını görme kapasitesi olan bir devlet adamıydı.