Ancak bu meydan okumalar yarı mizah ve hiciv çerçevesinde siyasetçilerin kendi aralarında gerçekleşmiş hiçbirisi legal sınırlar içinde varlığını sürdüren bir zümreyi bir,kitleyi incitici bir dille hedef seçmemiştir..

Zbigniew Brezinski ‘baştan çıkarıcı bolluğun’ ve tüketim hırsının fren görevi gören ahlaki değerleri de alt üst etmesi sonucu insanlığı nerelere sürükleyebileceğine dikkat çeken “Kontrolden Çıkmış Dünya” adını taşıyan kitabına 1992 yılında yazdığı önsözde o gün için dünyayı sanki otomatik bir pilota bağlanmış hızı da gittikçe artan ama hangi yöne gideceği belli olmayan bir uçağa benzetir.

Brezinski’nin o günkü uyarlarını dikkate alan ve yaşanmakta olan ekonomik krize hazırlıklı olan ülkeler insanlığın küresel çapta karşılaştığı bu krizi hafif kayıplarla atlatırken geleceği öngöremeyen ve tercih ettikleri değerli yalnızlık sonucu içe kapanan ülkeler bu gün olası kaoslarla karşı karşıyadır.

O ülkeler her biri kaosa yol açma potansiyeli taşıyan artan hayat pahalılığı, varlıklı kesimle sabit ve düşük gelirliler arasındaki makasın daha da açılması kısaca maddi sıkışmışlıkta Brezinski’nin uçak metaforunu sanki kendi içlerinde yaşıyor.

Son zamanlardaki siyasetçilerin normal vatandaşların bile ağızlarına almaktan sakındıkları kelimeleri siyasi söylevlerinde dile getirmelerini yaklaşmakta olan kaosla açıklayan yazarlar var.

Onlardan biri de meramını sığırcık kuşlarının hareketleriyle anlatan Kemal Öztürk. Onun anlattığına göre sığırcıklar topluca havada birbirlerini takip ederler ve bazen aniden yön değiştirirler.

Bilimsel bir açıklaması olmasa da onların bu ani hareketlerinin birinci nedeni yırtıcı kuşları şaşırtmaya yöneliktir ikincisi de tehdit algıladıklarında kapıldıkları paniktir.

İktidar da yaklaşmakta olan seçimlerin telaşıyla bir türlü önleyemeyen fiyat artışları, ücretlilerin zam istekleri, dövizdeki yükselme, gündemdeki yerini koruyan göçmenler meselesi. gibi devasa sorunlar karşısında oylarının eridiğini gördükçe ne yapacağını bilemiyor.

Kamuoyuna verilmek istenen mesaj “her ne kadar sorun yok, her şey yolunda” algısı olsa da görünen o ki, kimin ne söylediğinin, kimin kime bağırdığının belirsizliğinden sanki, kum fırtınasından göz gözü görmediği Ülke’de bir kaos ortamının yaşanmakta olduğudur.

Dilini keskinleştiren siyasetçiler belli ki, yaşanmakta olan bu olumsuz manzara karşısında seçmenden sığırcık refleksi göstermesini bekliyor .(Haber Türk 03.06.2022)

Bu da demektir ki, seçimlere kadar ve o sathı maile girildiğinde ekonomi böyle devam ederse siyaset dili de o oranda keskinleşecek ve seçmendeki karşı mahalleye yönelik tehdit algısı(sığırcık refleksi) yükseltilmeye çalışılacaktır.

Tabii ki bu beklentinin, tersinin tahakkuku da mümkündür. Kullanılan dilden, rahatsızlık duyan, bu üsluptan nefret edenlerden, karşı mahalleye yönelme refleksi gösterenler de çıkacaktır.

Bu yoldan dönüş olmadığı takdirde kullanılan dilin kime ne fayda sağlayacağı, kimden ne götüreceği artık sandıkta belli olacaktır.

Şurası da bir geçektir ki, bizim Siyasi Tarihimizde her devirde siyasetçiler arasında atışmalar,sürtüşmeler,sert tartışmalar ve polemikler yaşanagelmiştir.

Ancak bu meydan okumalar yarı mizah ve hiciv çerçevesinde siyasetçilerin kendi aralarında gerçekleşmiş hiçbirisi legal sınırlar içinde varlığını sürdüren bir zümreyi bir, kitleyi incitici bir dille hedef seçmemiştir..

TARİHE GEÇEN SATAŞMA, ATIŞMA VE KÜFÜRLERDEN BİR DEMET

Yakın tarihteki sataşmaların, atışmaların ve küfürleşmelerin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile artış gösterdiği söylenebilir.

Cumhurbaşkanlığı döneminde azılı rakibi Süleyman Demirel Başbakan olunca Özal hükümetin işlerine karışıyor, bazı kararnameleri imzalamıyordu. Demirel ve koalisyon ortağı Erdal İnönü o nedenle Cumhurbaşkanlığından indirme arayışına girince Özal İnönü’ye “Boyu uzun aklı kısa “ benzetmesi yaptı.

Hükümet de buna karşılık Çankaya’daki toplantılara boykot etti. Cumhurbaşkanı da hükümet üyelerini GAP törenine çağırmadı. Kendisine “Gaflet ve dalalet içinde” diyen Demirel’i mahkemeye verdi,tazminat kazandı.

Süleyman Demirel de Turgut Özal’ı Cumhurbaşkanlığı makamında yok saymak için adını anmak zorunda kaldığında “864 rakımlı tepenin sakini” dedi.

Yine Özal’ın Erdal İnönü’yü hedef alan “ Benimle değil küçük Turgut’la uğraş” sözüne karşılık milletvekili sıralarında oturan Cüneyt Canver “Yalnız Turgut Bey’in küçüğü yok herkesin var. Onunla Semra Hanım uğraşsın!” dedi..

Turgut Özal’ın İhsan Sabri Çağlayangil’e kızdığı bir anda “İhsan Sabri Çağlayangil ne de olsa Bursalıdır,” sözü Bursalıları ayağa kaldırmıştı.

ANADOLU’DA BİR BAŞKALDIRI HİKÂYESİ, OSMAN BÖLÜKBAŞI

1950-60’lı yıllarda atışma, sataşma, küfür deyince ilk akla gelen Anadolu Fırtınası lakaplı Osman Bölükbaşı akla gelir.

1946’da ilk kuruluşunda Demokrat Parti içinde yer alan Osman Bölükbaşı daha sonra fikir ayrılığına düştüğü için istifa ederek Millet Partisi’ni kurmuştur.

1949 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Demokrat Parti Genel Başkanı olan Celal Bayar’a suikast düzenledikleri iddiasıyla Fuat Arna,Sadık Aldoğan’la  birlikte haklarında mahkemece tutuklama kararı çıkarıldı.

Evinde arama yapılırken 20 günlük çocuğun da odası arandığı sırada Osman Bölükbaşı kucağına aldığı oluna “Oğlum baban gidiyor,belki bir daha dönmeyebilir.Bu memleketin artan pisliğini az su temizlemez diye adını Deniz koydum.Ben geri gelmezsem görevim bu pisliği sen temizle,” diyecektir.

Tahliyelerinin ardından bir arabayla evlerine dönerken Sıhhıye durağında Celal Bayar ile karşılaştıklarında. Fuat Arna Celal Bayar’a “Ruslardan para aldığıma dair şerefsiz iftiralarını duydum, senin sahtekar bir adam olduğunu zaten ilan etmiştim. Yalancı Hürriyet Kahramanı,der.

Peşinden Bölükbaşı da,” Erzurum’dan gönderilen ‘İnönü’yü öldürmek lazım’,yazılı mektubu hasıraltı etmiştin.Şimdi bize tuzak kurmak için girişilen bu teşebbüste artist rolünü alarak Kazım Özalp’a ‘Belki muhafaza tedbirleri alırlar,İnönü’ye bildirin’ demek suretiyle hem İnönü’ye kur yapıyorsun hem de bizleri, muhalefeti vurmak istiyorsun hem de kendini suikasta maruz kalan büyük bir devlet adamı gibi göstermek fırsatını kazanıyorsun.

Bütün hakikatleri ifşa edeceğim. Neden Erzurum mektubundan İnönü’yü haberdar etmedin. Biz öldüreceksek adam öldürürüz, köpek öldürmeyiz,” der.(Deniz Bölükbaşı, Osman Bölükbaşı s.115-124)

Osman Bölükbaşı’nın 1957’de meclis kürsüsünde konuşurken DP milletvekili Murat Ali Ülgen arasında geçen konuşma:

Osman Bölükbaşı:

-Devlet Vekili Cemil Bengü oturduğu yerden bana başını sallıyor, çık dışarı, çık diye işaret ediyordu. Kalktım ayağa ve “Bakınız bir bakan bir milletvekilini kavgaya davet ediyor,” dedim.

Murat Ali Ülgen:

-Yalan, sen davet ettin.

Osman Bölükbaşı:

-Murat Ali koca Meclis’te senden başka şahit yok.

Başkan:

-Murat Ali sus!

Murat Ali Ülgen:

-Yalan söyleme, erkeksen doğru konuş!

Osman Bölükbaşı:

-Murat Ali, erkekliğimin zekatını versem sen de erkek olursun.(Deniz Bölükbaşı, a.g.e. s.547,548)

Osman Bölükbaşı’nın siyasi hayatı adeta bir başkaldırı hikâyesidir, o kadar ki, Adnan Menderes kendisine olan öfkesinden seçim bölgesi Kırşehir’i ilçe yapmıştı

Osman Bölükbaşı başına dert açtığı için her  biri birer başkaldırı olan  konuşmalarını teybe aldırmıştır ki,o buna diktafonlu demokrasi adını takmıştı.

KASIM GÜLEK’E SÜNNETSİZ İMASI

Demokrat Partililer zamanın CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in yıllar önce çekilmiş kepli kolej fotoğrafını basına dağıtarak onun sünnetsiz olduğunu ima etmişlerdi.

Bunun üzerine parti teşkilatı bu iddiayı haber yapan Bursa Köy Postası gazetesini mahkemeye vermiş ve “ Sayın Genel Sekreterimiz sünnetsiz olduğu iddialarını istenilen yer ve zamanda çürütebilir,” açıklamasını yapmışlardı.

Genelev açılışı yapan zamanın Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan’a kapatılan Refah Partisi milletvekili Şevki Yılmaz “p…k adam” demesiyle tarihe geçti.

Yine başka bir konuşmasında Meclis’e p...k dediğini iddia eden CHP’li Sabri Ergül Şevki Yılmaz’a Deyyus-u Ekber (en büyük p…k)  demişti.(Gürkan Hacır,Haber 7.com.27.12.2009)

Örneklerde görüldüğü üzere günümüze kadar siyasetçilerin aralarındaki atışmalarda, sataşmalarında ve meydan okumalarda her hangi bir kitle, zümre hedef alınmamıştı.

Bu kitlelere yönelik keskin dil uygulayıcılarına bekledikleri gibi sığırcık refleksi olarak geri dönecek mi yoksa tersi bir sonuca mı yol açacak onu bekleyip göreceğiz.

Ama sonuç ne olursa olsun dil kirliliğini demokrasi kültürümüz adına tasvip etmek mümkün değildir.