Cihan Harbi’nin kaderini değiştiren Çanakkale Deniz Savaşını donanmamızın güçsüzlüğü nedeniyle mayın döşeli savunma hatları ve kara toplarıyla kazandık. Dünyanın en büyük donanmasına sahip olan emperyalist İngiliz kibrini bu halimizle bile denize döktük. Cihan Harbi’nin kaderini, müttefikimiz Almanya’dan aldığımız Yavuz ve Midilli gemileri değiştirdi. En önemlisi de Türk ordusunun çok iyi komuta heyeti ve Mehmetçiğin savaş azmi…

ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİN 108. YILI KUTLU OLSUN
 

Çanakkale Deniz Savaşı bizim için savunma, İngiliz ve ortakları Fransa için saldırı savaşıydı. O tarihteki en büyük saldırıydı. Kara Savaşıyla birlikte değerlendirildiğinde büyük amfibi harekattı. Kara, deniz ve yeni gelişen hava unsurları kullanıldı. Deniz hakimiyeti elinde olan İngiliz donanması için Çanakkale geçilmez değildi. Onlara göre Türk ordusu gemilerinin dumanını görse kaçarlardı! Olmadı. Çünkü karşılarında çok iyi hazırlanmış ve Almanya gibi güçlü ve dinamik bir müttefiki olan Türkler vardı. Gerek deniz gerekse kara savaşları çok şeyi değiştirdi. Küçümsenen bir güç, böbürlenen bir gücü darmadağın etti. Bu iki kesin sonuçla tarihi seyir de değişti. İşte bu büyük savaşın deniz kısmının zafer günü bugün! Ne mutlu bize Çanakkale Deniz Zaferimiz var. En büyük miras…

Büyük şair Mehmet Akif’in görmeden dizelere aktardığı o hercümerç, Osmanlı İmparatorluğunu kurtarmasa da Türkleri milli devlete ve devrime ulaştırdı. Sadece bize mi, son 150 yılda 13 kez savaştığımız ve her seferinde yenilerek küçüldüğümüz Rus Çarlığının da sonunu getirdi. 1917 yılında Şubat ve Ekim devrimleriyle yerlere serildi. Çar ve ailesi kurşuna dizildi. Kurtuluş Savaşında ise bize en büyük yardımı yapan müttefikimiz Sovyetler Birliğini yarattı. İşte bu manada Çanakkale Savaşı sadece bir Boğaz Harbi değildi, büyük güçlerin de bilek güreşi yaptığı ve küçümsedikleri güç tarafından yenildikleri savaş oldu.  

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

KARADAN KAZANILAN DENİZ SAVAŞI

Çanakkale Deniz Savaşı’nı kazanmamızın önemli unsuru Boğazın önceden gayet mükemmel şekilde güçlendirilmesidir. Almanya’nın da teknik yardımıyla Boğazın girişine 11 mayınlı engel hattı kuruldu. Girişe kuvvetli toplar yerleştirildi. (Başına da Cevat Çobanlı Paşa getirildi. Bölgedeki 5. Ordu Komutanlığına da Limon Von Sanders.) Gerisine de yüzlerce top. Bazı kaynaklara göre bu top sayısı 700 ila bin arasındadır. Dar Boğazın -güçlü de olsa- zırhlılarla tek başına geçilmeyeceği yapılan savaşla kanıtlandı. Sabahtan akşama kadar süren deniz savaşını gemilerle değil, karaya yerleştirdiğimiz toplar ve döşediğimiz mayınlarla kazandık. Çünkü düşmanla baş edecek donanmasızlık nedeniyle saldırı değil, savunma savaşı yaptık. Eğer güçlü bir donanmamız olsaydı İngiliz-Fransız donanmasını Boğazın kapılarına kadar getirmezdik. Çok ilerilerde karşılar ve büyük darbe vururduk. Çünkü Türkler eski bir denizci milletti!

1876’da Sultan Abdülhamit tahta oturduğunda Türk donanması dünyanın ikinci büyük donanmasıydı. Zamanla İmparatorluğun yanlış deniz siyaseti ve özellikle ekonomik sıkıntılar ve kaybedilen savaşlar donanmamızı zayıflattı. Haliç’e hapsetti. İçten çürüttü… Dönemin komutanlarının anılarında da bahsedildiği gibi gemilerde domates biber ve tavuk yetiştirildi. Yıllarca Marmara Denizini aşamadı. 1913 yılında Balkan Harbi nedeniyle Marmara Denizine açılan donanma arızalar nedeniyle kullanılamadı. Teknik gerilik ve eğitimsizlik Çanakkale Savaşında kullanılamayan bir donanmayla karşı karşıya kaldık. Buna rağmen kullanılmayan gemilerin topları tabyalara yerleştirildi ve o savaş yine de kazanıldı.

YAVUZ VE MİDİLLİ’NİN BÜYÜK KATKISI

1908 yılında ihtilal yaparak iktidara gelen İttihatçılar donanmasızlığın acısını yaşadıkları için kısa süre içinde seferberlikle donanmaya yeni gemiler katmaya çalıştı. Donanma Cemiyeti kuruldu. Halktan toplanan yardım paralarıyla yeni gemiler sipariş edildi. İki gemimiz (Sultan Osman-ı Evvel ve Reşadiye) bittiği halde savaşın başında İngiltere tarafından el konuldu. Bunun yerine İngiliz donanmasının takibinden bize sığınan müttefikimiz Almanya’nın Yavuz ve Midilli gemilerini -karşılıkla anlaşmayla- donanmamıza kattık. Bunu birçok kişi “Bizi oldu bitti ile savaşa soktu. Sonunda koca İmparatorluk battı” diye anlatır. Hatta bu yanlış değerlendirme okul kitaplarına bile girmiştir. Bunu bazı kurmay subaylar da sık sık dillendirir.

BEKLEDİK DE GELMEDİNİZ

Oysa Birinci Dünya Savaşı, başından sonuna kadarki bütün safhaları ile iyi değerlendirilmez. Hele ki sonucu! Oysa bütünsel olarak baktığınızda Birinci Dünya Savaşı’ndan en sağlam ve dinç çıkan ülkesi Türkiye olmuştur. Ayakta kalamayacak Arap ve Türklerden oluşan İmparatorluğu kaybettik ancak Fevzi Paşa’nın deyimiyle “Çok güçlü bir Cumhuriyet” kurduk! Bunda, Yavuz ve Midilli’nin katkısı kıymetlidir. Şöyle ki, bu iki gemi bir kere Karadeniz’de dengeleri değiştirmiş ve Rus donanmasının mutlak üstünlüğünü zayıflatmıştır. 29 Ekim 1914 tarihli baskınla Rusların donanmasına ve limanları ile depolarına darbe vurduk ve Ruslar 18 Mart 1915 günü İngilizler ile müşterek olarak yapılması planlanan Çanakkale Harekâtına katılamadılar. Ruslara İstanbul vadedilmişti ve Ruslar Boğazların Karadeniz girişinden 40 bin kişilik bir kolordu ile çıkarma yapacaktı. Biz aynı anda iki tarafla savaşacaktık. Bir anlamda bizi arkadan vuracaklardı. Yavuz ve Midilli’nin Karadeniz harekatları onları korkuttu ve bu büyük harekattan vazgeçtiler. Bu kabiliyetlerini yitirdiler. Rusların yardım harekâtını Seferi Kuvvetler Komutanı General Ian Hamilton günlüğünde şöyle yazar:

“2 Haziran 1915: Bütün bu faktörleri dikkatte alırsak, kısa zamanda zafere ulaşmak, Rusların İstanbul Boğazı'na taarruzlarıyla mümkün olacak kadar hayati önem taşımaktadır. Ayrıca Yunanlılar Trakya yarımadasında Enez'den tercihen hücuma geçmeli ve bu noktada da Türklere bir cephe açılmalıdır. O zaman mesele daha basitleşecektir. Benim kanaatim şu merkezde: Müttefiklerimiz bu safhada Türklere karşı kışkırtılıp, harbe sokulmalı ve Türkler değişik cephelerde savaşmağa mecbur bırakılmamalıdır. Yukarıda belirttiğim harekat Rusların yardımı olmadan tahmin edilemez." (Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Çeviri: Osman Öndeş, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1972, Age, s.163.)

SAVAŞIN SONUNA KADAR GÖREV YAPTILAR

Yavuz (SMS Goeben, 1954 yılına kadar Türk donanmasında hizmet verdi) ve Midilli (SMS Breslau) savaşın sonuna kadar gerek Karadeniz’de gerekse Adalar Denizinde görev yaptı. (Midilli Adalar Denizi’nde 20 Ocak 1918 günü Gökçeada yakınlarında mayına çarparak battı.) Kuşkusuz, iki gemiyle böylesine büyük ve çok cepheli bir savaş kazanılamaz ancak onların önemini iyi değerlendirmek gerekiyor. En önemlisi de biz savaşa macera, Almanların baskısıyla oldu bitti ile girmedik; emperyalist İngiltere’nin üzerimize gelmesi ve bizi parçalayarak tarih sahnesinden silmesine karşı durmak; vatanımızı savunmak için zorunlu olarak girdik! (Bunu Atatürk de açıklar.)

Bu pencereden bakılmayınca yanlış değerlendirmeler yapılıyor ve bu zincir halinde devam ediyor! Yavuz’un Karadeniz’deki görevini, iki geminin komutanı Amiral Wilhelm Souchon da kitaplaştırmıştır. Oradaki ayrıntılardan, Karadeniz’de Rus donanmasının bir hayli zorlandığı görülür. İlginçtir, İngilizler İstanbul’u fiilen işgal ettiklerinde ilk iş, Yavuz’a el koyarak İzmit Körfezine çekmek oldu. Ardından da Türk donanmasına ve bütün malzemelerine el koydular. 

Donanmasızlığın sıkıntılarını Kurtuluş Savaşı döneminde de yaşadık. Büyük Zaferden sonra Atatürk’ün önem verdiği bir konu da Türk Donanmasını güçlendirmek oldu. Ne mutlu ki bugün Türk Donanması güçlü ve kendi gemisini ve donanımını kendisi yapıyor. Türk Donanmasına ve subaylarına bin selam! Zaferi yaşatan Mehmetçiğe ve komutanlarına da…

İngilizlerin boş gururu

Türk ordusunun zaferi

Akdeniz Seferi Orduları Başkomutanı İngiliz General Ian Hamilton, 18 Mart 1915 günü saat 10.00’da müttefik orduları Boğaz kıyılarındaki tabyalara ateş açtığında ordusundan emindir. Günlüğüne şunları yazar: “Boğaza giren gemilerimizin müthiş salvoları gökleri titretiyor. Queen Elisabeth zırhlısı ağır yolla manevra yaparak boğazın dar koyunda toplarından Türklere tonlarca cehennem ateşi yağdırıyor. Alçıtepe alev ve duman içinde... Ancak Türk bataryalarından tek bir cevap yok!” 

VE TÜRK’ÜN CEVABI

Güverte Albay M. Şakir Tunççapa, 18 Mart 1915 günü top bataryasında görev yaparken gördüklerini anılarına şöyle yazar:

“Saat 13.30’da Suffren zırhlısında ani bir infilâk oldu ve Büvet’in iskele baş omuzluğunda bir mayın infilâk etti. Saat 13.45. O anda kırmızı sarı bir flâma çekerek bir anda iskeleye döndüler. Büvet yavaş yavaş sancak tarafına yatmaya başladı. Her iki Fransız gemisi harp hattını terk etti. Büvet 14.15’de Halileli önünde battı.

Çanakkale hâlâ yanmaktadır. Saat 15.35’de İrresistible’nin pruvasında bir mayın infilâk etti. Bir iki dakika sonra Ocean’ın kıç tarafında diğer bir mayın infilak etti. Sarı kırmızılı flamasını çektiler.

Saat 17.15’de düşman, ateşini her nedense zayıflattı. Agamemnon da hasar görmüştü. Hamidiye istihkâmının mermilerinin büyük kısmını bu gemi yedi. Üç gemi geri kalarak hasara uğramayan diğer gemiler, girişe doğru çekilmeye başladılar. Kalanlar ise hasara uğrayan ve hareketten kalan gemileri muhafaza ediyorlardı.

Saat:19.00’da muhafız gemiler de bunları terk ederek gittiler. Saat 19.25’de Ocean tamamen battı. Saat: 20.00’de İrresistible battı. İşte; 18 Mart muharebesi düşmanın bu suretle hezimeti ile sona erdi.” (Emekli Güverte Albay M. Şakir Tunççapa, Çanakkale Muharebeleri Hatıralarım, Birinci Baskı, T.C. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 1958’den aktaran: Çanakkale Hatıraları, Arma Yayınları, İstanbul, 2003, s. 103- 105.)

VE SON

17 Ağustos 1915, Hamilton: “Türkler en tesirli savaşlarını veriyorlar. Mamafih kayıpları bizden fazla. Türklerin maneviyatlarının yüksekliği de aşikârdır. Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretle dövüşen Türk ordusuna karşı savaşıyoruz. Bir kumarbaz ağzıyla, doğruyu söylemek gerekirse, elimize çok iyi bir şans geçmişti ama Osmanlı Bankası'nı soyamadık." (Gelibolu Günlüğü, Age, s.243-244.)

12 Ekim 1915: “Gelibolu Yarımadası'nda ileri harekâta girişme ümidi tamamen kayboldu. Sabah erkenden Lord Kitchener'in mevzileri tahliye etmemizi isteyen mesajına cevap hazırladım.” (Age, s.274.)

Sir Ian HamiltonCevat Pasa 18 Mart KahramanıBouvet'in batısıturk bataryaları RESIMID_7628082SMS Goeben YavuzSMS Breslau Midilli