Aymelek Derneği Başkanı Yurdagül Altınbaş insanlarda gözlemlediği karakter erozyonu karşısındaki sitemini sosyal medya üzerinden dile getiriyor

Keşke insanlar yapacağı işler… Alacağı kararlar için demiryolu olsaydı da raydan çıkmasalardı… Her kavşakta yol değiştirmeselerdi… Çok zor bir durum…”

Benzer şikâyetleri sanırım günümüz insanı karşısında yapmayan yoktur… Bir yönüyle bakarsanız bu tür yakınmalar eşyanın doğasına uygundur.

Zira insan bir yönü iyilik (ruh) diğeri yönü kötülük(nefis) olmak üzere çift kutuplu yaratılmıştır.

Yani bir yanı yardım, acıma, merhamet, yumuşak huyluluk, mertlik, dürüstlük, sadakat gibi erdemlerdir, diğer yanı ise kin, haset, kalleşlik, ikiyüzlülük, sahtekârlık gibi kötülüklerdir.

İnsan bu mizaç üzere yaratılmıştır… Onun içindir ki, savaşın en çetini insanın kendi kendine yaptığı mücadeledir.

O nedenle Hz. Peygamber bu sınava büyük savaş adını vermiştir.

İnsanların kendi aralarındaki mücadelesinin de zorlukta kendileri ile olandan bir farkı yoktur.

İnsanlık tarihi bir bakıma ta başından beri iyi ile kötülerin yarışıdır. Ancak her devirde milyonlarca cana mal olsa da bu savaşın kazananı iyilerdir. Onun içindir ki, medeniyetler olagelmiştir.

Nasıl ki, kötülüklerden arınmış bir insan düşünmek imkânsızsa, kötülerin olmadığı tamamen iyilerden müteşekkil bir millet hayal etmek de mümkün değildir.

Burada önemli olan şer düşünceli insanların toplumda ilgi odağı olmasının, baskın karaktere dönüşmesinin önüne geçilmesidir.

Çünkü bu yapılmazsa niteliksiz, hırsız, arsız, hadsizler değer kazanır, her yerde rağbet gören de, baş tacı edilen de onlar olur.

Dürüst, namuslu, terbiyeli, fedakâr insanlar onların gölgesinde kalır… Hatta hışımlarına uğrar.

O içi boş kifayetsiz muhterisler” siyasette, ticarette, sanatta tekelleşir… Çarşıda, pazarda, sivil toplum örgütlerinde egemenliği ele geçirir, itibarlı adam haline gelirler.

Onların çoğaldığı yerde işler rayından çıkar.

Rivayet bu ya…

Devrin birinde yeni mezun bir kadı görev için İstanbul Adliyesi’ne başvurur.

Kadrosuzluktan sıraya alınır. Ama aradan epey zaman geçmesine rağmen göreve atanması mümkün olmaz.

Parası biter… Veresiye harcamaya başlar… En fazla yüz göz olduğu lokantacı bir gün “ belki nasibinin önünde bir engel vardır, Sultanahmet’teki falanca zat-ı muhteremi ziyaretle bir hayır duasını alırsan ola ki, nasibin açılır,”der.

Tavsiyeye uymaktan başka çaresi olmayan kadı söylenen dergâha gider ve şeyhe meramını anlatır. O da sesli bir şekilde “enbiyaların, evliyaların, salihlerin yüzü suyu hürmetine… Allah yolunu da bahtını da açık etsin” der.

Kadı dışarı çıktığında tellal; “ Üsküdar’da falan mahkemenin kadılığı boştur, isteklilerin müracaatı”,diye bağırmaktadır.

Göreve başlar. Fakat ilerleyen süreçte uzun süre tedaviyi gerektiren bir hastalığa yakalanır ve görevi bırakmak zorunda kalır.

Tekrar başvurduğunda karşısına yine kadro engeli çıkınca o şeyhin kapısını tekrar çalmak zorunda kalır.

Derdini anlatır, anlatmaz o “üçkâğıtçıların, hırsızların, ikiyüzlülerin, döneklerin, ahlaksızların yüzü suyu hürmetine… Allah yolunu açık eylesin”,der.

Tellal bu sefer “Beyoğlu falanca mahkemenin kadılığı boştur,” şeklinde bağırmaktadır.

Kadı göreve başlar ama kafası karışıktır… Duanın her birine konu olan kimseler taban tabana zıtken nasıl olur da her ikisinde de nasip açılır?

Hem teşekkür hem de bu işin hikmetini öğrenmek için ziyaretinde şeyh “ilk geldiğinde iyiler çoğunluktaydı ve onların sözü geçerliydi. Bu seferkinde ise diğerleri çoğunluktadır dolayısıyla sözü geçerli olanlar da onlardır…” cevabını verir.

İnsanımızın karakter yapısındaki değişme ve karşılığında ortak tavır geliştirememenin bir sonucu bu yozlaşmış kişiliklerin çevresinde baskın hale geldiğini görmek çoklarını ümitsizliğe düşürüyor, karamsarlığa sevk ediyor.

İnsanlar bu endişelerinde tamamen haksız da değiller… Ne yazık ki, çoğu insanımızın vakar ve duruşunu son zamanlarda servet, şöhret ve makam aşkı ve sevgisi bozdu.

Para araç olmaktan çıktı amaç haline geldi… Anne, baba bile bankamatik kartıyla eşdeğer görülür oldu.

Kul hakkı, göz hakkı, haram, helal inancı tedavülden kalktı… Müslüman çoğunluk “elinden ve dilinden güven duyulan” insan olmaktan çıktı “seküler yobaz” haline geldi.

Siyasette de, ticarette de, dindarlıkta da hatta akrabalıkta da “ Müslüman Türk’ün” simülasyonu(sahte) ortaya çıktı.

Yaşar Kemal’in “Demirciler Çarşısı Cinayet’inde” söylediği gibi,

(Sanki);

O iyi insanlar o güzel atlara bindiler gittiler,

Geriye demirin tuncu insanın pi… kaldı.”