Yayıncılık sektöründe eğitim öğretim yılının başlamasıyla sektörde çalışan bir çok  firmada hummalı bir çalışma başlar.

Yayın evleri, çıkardıkları ürün örneklerini il ve ilçelerde oluşturdukları bayilerine gönderir ve bunların öğretmenlere ulaştırılmasını ve tanıtımını sağlar.

Ürettiği ürünler ne öğrenciye, ne de insanlığa zararlıdır.

Eğitimin bir ucundan tutarak ticaret yapmaya çalışır, sektörde bir çok insana istihdam sağlarlar.

İhtiyaç duydukları şey, tanıtımdan sonra öğretmenin ürünlerini tavsiye etmesidir.

Hazırladığı ürünler kesinlikle “Ders Kitabı” değildir.

Biliyoruz ki, ders kitaplarının seçimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılıp, ihaleyle alınarak okullarımıza ve öğrencilerimize ücretsiz ulaştırılmaktadır.

Bu sektörde uzun yıllardır çalışıyorum.

Bu uygulama veliler ve öğrenciler için çok iyi olmuştur.

Velilerin ve öğrencilerin kan ter içinde ders kitapları için koşuşturduklarını çok iyi bilirim

Bakanlık verdiği bu hizmetle çekilen sıkıntılara son vermiştir.

Haklı olarak da, verdiği bu hizmetten sonra, o zamanlar okullarda yaygın olarak velilere aldırılan ve ders kitapları yerine kullanılan “Ünitelere göre hazırlanmış dergilerin” okullarda kullanılmasını kararlı duruş ve uygulamayla engellemiştir.

Yayın evleri yeni duruma göre vaziyet alıp eğitim sektöründe varlıklarını sürdürmek üzere dergiden vazgeçerek, öğrenciler için sınavlara hazırlanırken kullanma amaçlı ”konu anlatım, soru kitapları ve yaprak test” çıkararak ticari hayatlarını sürdürmeye çalıştılar.

Yayın evleri bu faaliyetiyle yasa dışı bir eylem yapmış olmadıkları gibi, meşru zeminde eğitim ve öğretime katkı vermeye çalışmaktadırlar.

Yayıncılara, bayilerine ve en önemlisi öğretmenlere potansiyel suçlu muamelesi yapmak doğru değildir.

Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmenlerimizi suç unsuru ürünlerin pazarlayıcısı gibi görmek, öğretmene ve bu mesleğe saygısızlıktır.

Peki, ne yapmalı ve nasıl yapmalıyız?

Öncelikle eğitim ve öğretimde öğrencinin bilgiye ulaşma hakkına saygılı olunmalıdır..

Bu hakkı korumak, milli eğitim yetkililerinin ve öğretmenlerin görevidir.

Benim verdiğimle yetinin demek “bu hakkın ihlalidir.

Üzerine gidilmesi gereken yardımcı kaynak kitap alımlarında veli ve öğrenciyi zorunlu tutan anlayış ve uygulamalardır.

Bize göre, öğretmenlerimiz bu konuda yanlış uygulama yapmaktadırlar.

Hele “konu anlatım kitaplarını ve ders fasiküllerini” zorunlu tutmaları tamamen yanlıştır.

Konu anlatım kitapları derste konuyu kavrayamayan öğrencilere özel olarak tavsiye edilmelidir.Sınıfın tamamına değil.

Belki, ilk okul öğrencilerinde yaş ve seçme kabiliyetleri açısından yapılacak tavsiye biraz anlaşılabilir.

Ama bunu orta okul ve lise öğrencileri için yapmak hiç doğru değildir.

Ayrıca yeni icat  “Akıllı Defter” diye üretilen, tamamen ticari ürünlerin alınmasını zorlamanın makul izahı yoktur.

Öğretmen alınacak demedikçe hiçbir öğrenci bu “Aklılı Defteri (!)” almaz.

“Akıllı Tahta ve verilen tabletlerle” dersi defterle işleyeceğiz bahanesi çok saçmadır.

Öğretmenlerimiz böyle zorlayıcı uygulama yaparak öğrencilerimizin araştırma ve kendi seviyelerine göre hazırlık kitabını seçme yeteneklerinin gelişmesini engellemektedir.

Ayrıca, sınıftaki öğrencilerin hepsini aynı kefeye koymak öğrencileri yarış atına dönüştürmektir.

Bu uygulama Bakanlığın “araştıran, düşünen ve farklılıkları kabullenen bireyler yetiştirme” hedefine aykırıdır.

Bu bakımdan  kaynak kullanılmasını değil, “tek tip kaynak” dayatmasına karşı çıkalım.

Hatta mümkünse Bakanlığın “Müfredat dayatmasına” karşı çıkalım.

Hele müfettişlerin ilk okul öğrencilerinin çantalarını aramasına hiç rıza göstermeyelim.

Kurum yetkilileri öğretmenlerine güvenerek ne istediğini onlara münasip şekilde söylemeli, suçlu muamelesi yaparak öğrenci ve velinin gözünde itibarını zedelememelidir.

Bu inisiyatif öğretmene verilirken, öğretmenlerden yayıncılar ve yerelde hizmet veren kitapçılar arasında tespit edilen “çıkar ilişkisi” olursa, onları şiddetli şekilde cezalandırmalı, afişe etmeli, mümkünse meslekten atmalıdır.

Öğretmen sadece not vereceği zaman yapacağı sınavla öğrenciyi değerlendirmemeli, zaman zaman “konu testleri, ünite testleriyle ölçme değerlendirme” yapabilmelidir ki, öğrencisini eksik gördüğü konularda yönlendirebilsin.

Bu hakkı öğretmene çok görmek doğru değildir.

Bu arada; öğretmen sendikalarının yaşananlar karşısında sessizliğini ise hiç anlaşılır değil.

Suçlanan sizin üyeleriniz ve sizin meslekdaşlarınız değil mi?

Öğretmenlerinize niçin sahip çıkmıyorsunuz?

Yoksa, sessizliğiniz ücret ve ideolojik yönü olmamasından mı kaynaklanıyor?

Bu arada, Bakanlığın dershane yerine düşündüğü “Yetiştirme Kursları” ise ayrı bir yazı konusudur.

Şimdiden söylemeliyim; ”Mış gibi” yaparak meselelerimizi bu güne kadar çözemedik, bundan sonrada çözemeyiz.

Vesselam

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınbunukonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg