Hâsılıkelâm günümüzde gelinen noktada seçtikleri yöneticiler taşra kadınlarına coğrafyanın, kent kadınlarına ekonominin dayattığı kaderini değiştirecek, görev ve sorumluluklarının bir gereği, yardımı yapmayınca yaşanan ekonomik toplumsal krizlerden en fazla etkilenen kadınlar oldu.

Kadın bir anne olarak sevgisine bedel istememekle,sevgisinin karşılığını alamadığında yaptırıma başvuran babadan ayrılır..

Kadının diğer bir ayırıcı özelliği de, sevgisini kendi neslini sürdürecek çocuklarına  karşılıksız dağıtan bir anne, babanın çocuklarına olan hiddet ve öfkesine göğsünü geren ve ortayı bulan bir arabulucu olmasıdır..

Ayrıca kadın sosyalleşmeyi sağlayan yegâne varlıktır.

İbn-i Haldun’un dediğine göre coğrafya bir kaderdir. Bu teze göre hayatını topraktan, tarımdan kazanan insanların yaşadığı coğrafyada kadının kaderine dayalı görevleri erkekten fazladır.

İklimiyle, toprağıyla, ekosisteminin sağladığı birçok endemik bitkiye ev sahipliği yapmasıyla sulanabilir ovasıyla, ürün deseni bakımından zengin dağıyla coğrafyanın insanlara dayattığı gerçek, Ülke’nin nadir tarım havzalarından olan ‘Aydın Çukuru ‘ için de geçerlidir.

Kısaca bu coğrafyada kadın olmak zordur.

Çünkü tarım toplumlarında ekonominin öznesi olmada kadın erkeğe göre daha fazla paya sahiptir ve bu da kadına içinde bulunduğu coğrafyanın bir geleneği, fazladan bir takım görev ve sorumluluklar yükler.

Coğrafyadan kaynaklı bu özelliği bölge kadınının erkeğe kıyasla daha aktif, daha çalışkan olduğu anlamına gelir.

Örnek tarım makineleşmeden önce pamuğun çapasını, toplamasını kadınlar yapardı. Keza zeytini de kadın toplardı. Yaygı sisteminin henüz bilinmediği, zeytinin tane, tane elle toplandığı devirde hele bir de zeytinlik yamaçta ise o kış, kıyamette zeytin hasadı en büyük çile demekti.

Pamuk ve zeytin hasadına ilaveten evdeki hayvana bakmak, sağmak, peynir, kesik yapmak pazarda satmak da genelde kadına bakardı.

Bunlardan arta kalan zamanlarda da kadın eşe, dosta, komşu ve akrabaya imeceye giderdi ki, ödünç gittikleri işi düştüğünde kendisine yardıma gelsin, yoksa o toplumda dışlanır, bir başına kalırdı.

Çünkü devir komşu komşunun külüne muhtaç olduğu dönemlerdi.

Ayrıca kışa hazırlık olmak üzere yakacak odunu, yenecek bulguru, tarhanayı, erişteyi, salçayı, çökeleği, pestili hazırlamak da kadına aitti.

Yemek hazırlamak, pınardan ya da kuyudan taşıdığı suyla çamaşır yıkamak, hamur yoğurup ekmek etmek, zamanlı zamansız gelen misafirin önüne sofra koymak da kadınlar için günlük işlerdendi.

Kadının işini kolaylaştıran buzdolabı70’li yıllarda, çamaşır ve bulaşık makinesi de daha sonra,80’li yıllarda yaygınlaşmıştı.

Tarım toplumunda erkekler ise pamuk sulamak, zeytin silkmek, kök kazmak, duvar örmek, traktörün sayılı çiftçide bulunduğu yıllarda öküz ya da atla çift sürmek gibi kadının yapmakta zorlanacağı işleri yaparlardı.

Tarımda artan makineleşme emeğin yükünü azaltması sonucu açığa çıkan iş gücü kentlere akın etti ve çoğu kadının coğrafyaya bağlı kaderi ekonomik çileye dönüştü..

Bunun bir sonucu eğitimli çalışan kadınları alta tükürse sakal, üste tükürse bıyık misali çocukları ile çalışma hayatı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldı.

Ve  ekonomik şartların dayatmasıyla kadın tercihini çocuğuna rağmen,biraz da  kendi ayakları üzerinde durabilmek için,  çalışma hayatından yana kullandı..

Yaptığı tercihle aldığı aylığın yarısına bir bakıcı bulsa bile sevgiye aç büyümemesi için kadının çocuğuna daha fazla zaman ayırmasını gerektirir ki, o dengeyi de kurmak sanıldığı kadar kolay değildir.

Çalışma hayatı ile evi dolayısıyla çocuğu arasındaki o hassas denge kurulamadığı takdirde eksik kalan sevgi ya da aşırısı çocuğun ileriki hayatında davranış bozukluğu olarak kendini gösterebilirdi.

Ama ne var ki, kent hayatına tutunmak, çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak, kendi ayakları üzerinde durabilmek için anne de olsa bir kadın çalışmak zorundadır.

Tarım toplumunda pamuğa, zeytine, bağ, bahçe işlerine gündeliğe giden vasıfsız işçi konumundaki eğitimsiz kadınlar ise kentte hizmet sektöründe, temizlik, hasta ya da çocuk bakıcılığı benzeri işlerde çalışarak eşine ve çocuklarının eğitimine destek oldu.

Kadının çalışmadığı ya da yarı zamanlı çalıştığı ailelerde ise karşılıklı yardımlaşma ve imece üzerine kurulu tarım toplumunda erkeğin pek ilgilenmediği evi, kadının idare etme geleneği günümüz kent hayatında da varlığını sürdürüyor.

Bu gerçeği semt pazarlarındaki erkeklere kıyasla pazar alış verişine çıkan kadın sayılarında görmek mümkündür.

Çoğu ailede bir gelenek olduğu üzere evin erkeği mutfak masrafı için aylık veya haftalık kadına bir para verir, kadın da bununla haftanın ya da ayın sonunu getirmeye çalışır.

O nedenle TÜİK ne derse desin, gerçek enflasyonun ne olduğunu ekonomik şartların dayattığı dar bütçesine uygun ihtiyacı olan bir malı bulabilmek için çarşı, pazar ve mağazaları alt üst eden bu kadınlar bilir.

Bu da demek oluyor ki, ister çalışsınlar ister ev hanımı olarak çocuklarını büyütsünler dün tarım toplumunda en ağır işleri yapan kadınların sırtlarındaki geçim yükü kentte de devam ediyor.

O nedenle ekonomik krizin geçim şartlarını zorlaştırdığı günümüzde bazı kadınlar ayakları üzerinde durabilmek için bazıları da aile bütçesine katkı için arayış içersindeler.

Buna da neden bu ekonomik krizde gün çarığı sıktıkça çarığın da ayağı gün güne daha da fazla sıkmasıdır.

Kadınlar uzun zamandır ihtiyaç duydukları el emeği göz nuru işlemelerini, yiyecek maddelerini satabilecekleri, yazın sıcağından, kışın yağmur ve soğuğundan korunaklı bir pazaryeri isterler.

Bunu da yapacak olan büyükşehir ya da ilçe belediyeleridir. Eğer istenseydi büyükşehir belediyesi Nazilli, Söke, Efeler, Kuşadası, Didim gibi büyük ilçelerde bu tür pazaryerleri yapabilirdi.

Görevleri gereği kadın kooperatifleri kurabilirdi, var olanlara destek olabilirdi.

Örnek Yenipazar Kadın Kooperatifi Sanayi Bakanlığından hibe kapsamında almaya hak kazandığı makineleri iki yıl öncesinin döviz kuruyla 50 bin TL tutarındaki katılım payını bulamadığı için vazgeçmek zorunda kaldı.

Marifet birkaç üreticiye üçer, beşer çuval gübre, hayvan yemi, birkaç yüz kilo bamya, portakal satın almak ve bunları bir reklam aracı olarak fakire dağıtmak, ardından da “başkanım çok yaşa” dedirtmek değildir, çiftçiye, üreciye mesela Yenipazar Kadın Kooperatifine o makineleri kazandırarak insanlara balık tutmasını öğretmektir.

Hâsılıkelâm günümüzde gelinen noktada seçtikleri yöneticiler taşra kadınlarına coğrafyanın, kent kadınlarına ekonominin dayattığı kaderi değiştirecek görev ve sorumluluklarının bir gereği yardımı yapmayınca yaşanan ekonomik ve toplumsal krizlerden en fazla etkilenen kadınlar oldu.

Ama kadınlar buna rağmen hiçbir zaman tükenmedi.