İnsanı saran derin üzüntüden, ağzını bıçak açmadığı, kaleminin yazmak istemediği zamanlar olur. Ülkemizde sıkça yaşanan deprem felaketi bu duyguların yaşandığı anlardır. Bir bakmışsınız evini, ailesini, çocuklarını, dükkândaki mallarını kaybeden esnaf, memur, anne, baba çaresizlikten ortada kalmış. Bu manzara, vicdanlı olanların keyfini kaçırır, enerjisini yok eder.
Derin üzüntü yaşanan ikinci felaket ise yine son yıllarda yaşadığımız nice ocakları söndüren ayrıca eski dengesine kavuşması yıllar sürecek ekosistemi yok eden orman yangınlarıdır. Adından hareketle yanan sadece ormanlık alan değildir. Orman içinde ikamet edenlerin bir ömür harcadıkları geçim kaynağı zeytinlikler, ceviz bahçeleri, kestanelikler, incir bahçeleri, harımları, otlakları, ahırları, hayvanları; velhasıl gelirleridir.
Dahası; her birinin ekosistemde bir yeri olan serçelerdir, kargalardır, karıncalardır, sincaplardır, kaplumbağalardır, farelerdir, yılanlardır, kertenkelelerdir, solucanlardır, tilkilerdir; kısaca bütünüyle ekosistemdir.
Bakan’ın “Söz veriyoruz yanan alanları bir yıl içinde yeşillendireceğiz ve eski haline getireceğiz” sözünü farz et ki devlet tuttu. Ancak orman tek başına yeşillikten ibaret değildir. Aynı zamanda geçim kaynağıdır. Bir zeytinin, bir cevizin, bir kestanenin eski halini alabilmesi en az 10-15 yıl alır. Ayrıca ekosistemin eski konumuna gelmesi yılları bulabilir.
Diğer taraftan, “Kabahat kürk olmuş, kimse giymek istememiş” hesabı, yangına karşı tedbir sorumluluğu olanlar savunmaya geçmiş, kimsecikler üzerlerine toz kondurmuyor.
Zamanın Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu basın toplantısında 2 bin 300 kara aracı, 35 hava aracı ile yangınlara müdahale edildiğini, helikopterlerin su alması için 2 bin 942 gölet yaptıklarını; 776 yangın gözetleme kulesinden 107’sinde 234 kamera, ayrıca 360 derece dönebilen kameralı erken uyarı sistemi kurduklarını söylemiş. (21.09.2016)
Anlatılanlara göre sistem daha da modernize edilmiş. Yangın Söndürme Sistemi teknik, alet ve araçlarla güçlendirilmiş. İnsansız hava araçları (İHA) desteğiyle çıkacak yangınlar 24 saat gözetlenir hale getirilmiş. (OGM, Web Sitesi.05.09.2022)
İlerleyen süreçte araç takip sistemi, kule kameraları, canlı İHA görüntüleri ile merkezi Yangın Yönetim Sistemi” modernize edilmiş. (ogm.web.sitesi.02.Ekim,2024)
Sonuçta; Orman Genel Müdürlüğü kule sistemleri, uydu meteorolojik haritaları, araç takip sistemi ve ”Yangın Yönetim Merkezi” ile entegre bir teknik altyapı kurarak yangın tespiti ve müdahalesinde anlık koordine ve izleme sistemine ek olarak 25 bin personelin görev yaptığı yangın ekibine sahiptir. Bu veriler tespit ve müdahalede bir üstünlüktür.
Ama ne var ki, anlatılan bu teknolojik altyapıya ve insan gücüne rağmen çıkan yangınlardan da kontrol edemediğimiz ve eli kolu bağlı, sönmesini beklediğimiz de bir gerçek. Millet de bu çelişkiyi cesaretle açıklayacak bir yetkili arıyor. İşte o zaman -bir ihtimal- gelecekteki olası yangınlarda bu trajediler tekrar etmez.
Yanan yalnız ormanlarımız değil, ülke siyaseti de alev alev…
Son yıllarda iktidarıyla, muhalefetiyle genel Türkiye siyaseti Carl Schmitt’in dost-düşman teorisi ekseninde cereyan ettiğinden siyasi arena da yangın yerinden farksız.
Teori özetle: Siyasetin özü dost ve düşman ayrımına dayanır ve siyasetçinin kiminle bir arada bulunacağını (dost), kimi karşısına alacağını (düşman) belirlediği alandır. (Bu arada “düşman” sözcüğünün ahlaki ya da kişisel anlamda kötü değil, varlığınıza tehdidi ifade ettiğini belirtmiş olalım).
Schmitt’in bu konudaki ünlü sözü: “Egemen olan istisnai hallerde karar verendir.” Bu ifade güçlü olanın kanun ve kurallar dışında kriz hallerinde düzenin devamı için karar verebilecek güç anlamını taşır ve “Güçlü olanın kararları yasaların üstündedir”, yorumlarına yol açacağından eleştiri konusu olmuştur. Onun için otoriterliğe zemin hazırlayan Shmitt’in bu teorisi ileri demokrasi ile yönetilen ülkelerde rağbet görmemiştir.
Carl Schmitt (1888-1985)
Bir not olarak belirtelim: Carl Schmitt’in siyasetteki dost-düşman teorisini günümüze uyarlayan George Brinbaum ve Arthur Finkelstein’dir. İkili, seçimlerde Macaristan Başbakanı Victor Urban ve Netanyahu başta birçok siyasetçiye akıl hocalığı yapmışlar. Başka kimlerin akıl ya da ilham aldıkları ise bilinmiyor.
Uygulama bize gösterdi ki, siyasette yörüngenin dost-düşman ekseni olması, siyaset kurumu ile milletin arasını açabiliyor ve asıl siyasetin gündemi olması gereken gerçek sorunları yeterince kamuoyunda konuşulmuyor. Örnek son yangın felaketi... Ülkede binlerce insanı evsiz barksız geçim kaynaklarından etmişken gündemin bir numaralı haberi operasyon yapılan belediye başkanları oldu. Diğer taraftan demokrasi kültürü yeterince olgunlaşmayan, rejiminin şekli demokrasiden ileri geçememiş ülkelerde dost-düşman ekseninde yapılan siyaset zihni bölünmelere neden olabiliyor, devlete olan güven azalabiliyor. Daha da beteri, iktidar rövanşist duyguların tatmini için istenir hale gelebiliyor.
Nihayetinde devlet geleneğimizin temel taşı olan Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e söylediği, “Ey oğul! En büyük zafer nefsini tanımaktır, düşman insanın kendisidir, dost ise nefsi tanıyanın kendisidir” öğüdü iktidar hırsına yenik düşüyor ve o temele Carl Schmitt’in “Güçlü olan yasaların üstündedir” ve Makyavelli’nin ahlakı ve vicdanı hırslara peşkeş çeken “Gaye için her şey mubahtır” sözleri yerleşiyor.
O zaman da doğası gereği siyaset arenası yangın yerini aratmıyor.