Bir takipçisi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Aydın BŞB Başkanı Özlem Çerçioğlu için “Onun yüreğinin ve gülüşünün güzelliğini doya doya seyretmiş bir kişi, cehenneme gidemez,” fetvasını vermiş.

Mefhumu muhalifinden yani tersten okursanız onun yüreğini ve gülüşünü seyretmenin ödülü cennete gitmektir.

Bu şekilde açıktan cehennem, üstü örtülü cennet metaforunu kullanmakla paylaşımcı Özlem Çerçioğlu’nu ilahe, tanrıça mertebesine yükseltiyor.

Paylaşım metni de böylece basit bir methiye olmaktan çıkıyor, metafizik bir karakter kazanıyor.

Özlem Çerçioğlu’na ama bir yarar umarak ama karşılıksız bu meth-i sena bir soruyu akla getiriyor.

O Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı olmasaydı hakkında o şahıs bu yağcılık güzellemesini yapar mıydı?

Yanıtın olumlu olma ihtimali oldukça düşüktür.

Çünkü dini metaforlarla güçlendirilmiş bu tür cümleler tarihe baktığımızda dalkavuklar tarafından gücü elinde bulunduran makamlar için kurulmuştur.

Sultan, halife, mehdi, zillullah (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)  gibi dini sıfat ve kavramlarla devleti yönetenler yüceltilmiştir.

Çünkü gerek Orta Asya gerek İslam geleneğimize göre hâkimiyetin kaynağı semavidir, yani sultan, halife Allah tarafından yetkili kılınmıştır

Bu anlayış Osmanlı İmparatorluğu’nda devletle dinin iç içe geçmesi, özdeş hale gelmesi yani devletin de din gibi kutsal kabul edilmesinin bir sonucudur.

Servetinin ve askerinin çok olması, adil vergi alınması, tebaasını adil kanunlarla yönetmesi, hepsinden de önemlisi İslam’ın hükmünü yürütmesi gibi gerekçeler bu kutsallığın dünyevi ayağını oluşturur.(Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Zındıklar ve Mülhitler s.114-126)

O nedenle bizim geleneğimize göre dalkavukluk bir meslektir ama onu yapanlar halk arasında pek sevilmez.

Nedeni hakkında tarihçi Reşat Ekrem Koçu diyor ki:

“Kendi çıkarı, menfaati için bir zengine veya devlet kapusunda yüksek mevki sahibine yardakçılıkta bulunan dalkavuk bu günkü anlamda hacıyatmaz gibidir.

Para kaynağı yahut timsalin önünde eğilir, el etek, ayak öper, ama her zaman menfaatini sağlar. Maddi sıkıntı çekmemek anlamında ayakta durur.

Ayağını öptüğü kimse imkân ve kudretini kaybedince de hemen yeni efendilerinin huzurunda zilletle eğilir. Asla tereddüt etmeyerek eski efendisinin aleyhinde bulunur.”(Bilim ve Gerçek 01.01.2015)

Doğu kültüründe dalkavukluğu besleyen diğer damar da “şahıs kültüdür.”

Şahıs ya da kişi kültü demek ama devlet ama tarikat ama siyasi olsun fark etmez lider konumunda olanların rüyalarla, hikâyelerle, mistik anlatımlarla yüceltilmesi, adeta tanrılaştırılması demektir.

“Şeyh uçmaz, mürit uçurur”, sözü tam da bu anomaliyi anlatan eşi bulunmaz bir örnektir.

Osmanlı Dönemi’ndeki bu yağcılık geleneği Cumhuriyetten sonra da sürmüştür.

Hakkında en fazla meth-i sena yapılan en güçlü lider olması nedeniyle Atatürk olmuştur, ikinci sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geliyor.

Atatürk hakkında Celal Bayar’ın söylediği “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir,” sözünü sanırım, bilmeyen yoktur.

Tarihçi yazar Murat Bardakçı’nın anlattığına göre Atatürk’ü meth-i sena eden sadece Celal Bayar değildir, başkaları da vardır.

Bunlardan ilki Edip Ayel Atatürk’ün vefatından sonra yazdığı bir şiirde: “Aslında Atatürk’ün Tanrı olduğunu, Tanrı’nın da ölmeyeceğini”,söyler.

İkincisi gençliğinde bir İttihat ve Terakki destekçisi olan ve Tekinalp adıyla Türkçülük ve Milliyetçilik hakkında eserler veren Moiz Kohen de Türk’ün Yeni Amentüsü başlıklı bir metin yayınlamıştı.

O metinde Moiz Kohen: “Türk için ahiret günü yoktur, iyilik ve fenalık insanlardan gelir,” diyordu.

Diğer bir Amentü şartı da,”Kudretli Türk Ordusu’nun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusiyle iman ederim,” maddesiydi.

Üçüncüsü de asıl mesleği maden mühendisliği olan fakat şairliğiyle bilhassa Atatürk’e yazdığı şiirlerle öne çıkan Behçet Kemal Çağlar da Süleyman Çelebi’nin Naat-ı Şerif’i Mevlid’i Atatürk’e uyarlamıştı.

”Ol Zübeyde Mustafa’nın annesi, Ol sedeften doğdu, oldür danesi,” gibi.(Murat Bardakçı, Haber Türk,07.02.2010)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki övgülere gelince bildiğimiz bir il başkanı söylediği “Recep Tayyip Erdoğan bizim için ikinci bir peygamberdir,” sözleri üzerine Ankara adeta sallanmıştı.

Neden olduğu deprem bu yöneticiyi hem il başkanlığından hem de parti üyeliğinden etmişti.

Bir iktidar milletvekili de “Cumhurbaşkanı denince bize Allah gibi geliyor,” sözleriyle muhalefetin eleştirilerinin hedefi olmuştu.

Başka bir siyasetçi de “Eğer Hz. Muhammet son peygamber olmasaydı o son peygamber Recep Tayyip Erdoğan olurdu,” sözlerini sarf etmişti.

Son olarak hakkında tanrıça yakıştırmasıyla ifrat (aşırı) derecesinde övgüler yapılan siyasetçi de Özlem Çerçioğlu oldu.

Eskiler dalkavukluk mesleğini şiirlerle, hicivle, karikatürle, yazdıkları makale ve eserlerle icra ederlerdi.

Günümüzde ise dalkavukluğun ana üssü sosyal medya… Bu platform her türlü sallamaya elverişli bir alan…

Takipçisi konumundaki hayranı da Özlem Çerçioğlu ‘nu bir ilaheye bir tanrıçaya benzeten güzellemesini sosyal medya aracılığı ile yaptı.

Karşılığında Özlem Çerçioğlu, varsa bu takipçisinin beklentisini yerine getirdi mi ya da padişahların yaptığı gibi “ihsanlara” boğdu mu, işin o yönü bilinmiyor.

Ama bilinen bir şey varsa, bu yağcı müridin yaptığı tanrıça benzetmesi Özlem Çerçioğlu’nu uçurmaya yetmez.