Harf devrimi öyle birilerinin sandığı gibi Cumhuriyeti kuran iradenin temelsiz radikal bir kararı olmadığı gibi söylendiği şekilde milli hafızayı ve kültürü de yok etmemiştir..

Devletlerin nesillerine hedef gösterdikleri bir yakın bir de adını pek dillendirmedikleri uzak idealleri vardır.

İmparatorluktan Türkiye Cumhuriyetine geçişte birinci hedef cumhuriyetti. Çünkü Osmanlı döneminde mutlakıyet ve meşrutiyet idareleri yaşanmış, tecrübe edilmişti.

Ayrıca cumhuriyet devrin ruhuna da uygundu ve İmparatorlukların yerini alan Milli Devletlerin de bir yönetim şekliydi.

Pek sözü edilmeyen ancak yaşatılan uzak ideal ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde yer alan Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki bağı canlı tutmaktı.

Bu bağları kurmak o gün için Rusya engeli nedeniyle kolay değildi ancak Atatürk’ün inancına göre Rusya elbet bir gün yıkılacaktı ve o güne hazırlıklı olunmalıydı.

Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu o amaca hizmet etmesi için kurulmuştu. Fakat Türk Dünyasıyla bağ kurmak ve güçlendirmek için harf devrimine ihtiyaç vardı.

Çünkü Cumhuriyet öncesinde okur-yazarlık oranı  yüzde 10’lar seviyesindeydi.. Kanuni Esasi’ye göre (mad.68)  milletvekili seçilebilmek için Türkçe konuşmak yeterliydi,okuma yazma bilmeseler de olurdu.

Ayrıca harf devrimi tartışmaları yeni de değildi adına harf devrimi de dense harf  ıslahı da dense, bir geçmişi vardı.

186O’larda Arnavutların Latin harflerine geçmesi, Azerbaycan’ın benzer bir çalışma içersinde olması ll. Abdülhamit’i de harekete geçirmişti.

Bir rivayete göre Padişah Şeyhülislam izin vermediği için bir rivayete göre kaosa yol açar endişesiyle harf inkılâbına cesaret edememişti.

İttihat ve Terakki Partisi ise harf devriminden daha çok harf ıslahı taraftarıydı.

Ayrıca gerek devlet gerekse okur-yazar halkın 1855 yılından itibaren telgraf yazımında kullanıldığı için Latin harflerine aşinalığı vardı..

Diğer taraftan Türkçe Türk Dünyası’nın yazı ve konuşma diliydi.

Kısaca harf devrimi öyle birilerinin sandığı gibi Cumhuriyeti kuran iradenin temelsiz radikal bir kararı olmadığı gibi milli hafızayı ve kültürü de yok etmiyordu.

Fakat Türkiye Latin harflerine geçince Sovyet Rusya bu bağı engellemek için Kırıl Alfabesine geçmesi hesapları alt üst etmişti.

 Ama ne var ki, aradan 75 yıl geçmesine rağmen Rusya’nın baskısı Türklere dili ve kültürü unutturmaya gücü yetmemişti.

Bu gerçek 1990’larda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkıldığında ortaya çıkacaktı.

Ancak Atatürk’ün vefatından sonra onun millete hedef gösterdiği uzak ideale yöneticilerin ne kadar bağlı kaldığı ise sorgulanmaya muhtaç bir konudur.

Cumhuriyetin hiç şüphesiz en belirgin göstergesi okur-yazarlıktaki artıştır, bu sayededir ki, Türkiye’de 2019 TÜİK verilerine göre okur-yazarlık oranı yüzde 99’dur.

Yahya Kemal’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Kemal Tahir’den Tarık Buğra’ya,Cemil Meriç’ten Sait Faik’e kadar Cumhuriyet döneminde yayınlanan eserlerin sayısı 600 yıllık Osmanlı Döneminde yayınlanan kitapların 100 katıdır.

Günümüz 6 yaş üzeri nüfusun yüzde 24’ü ilkokul, yüzde 21’i lise, yüzde 18’i ortaokul yüzde 13,9’u da yüksek öğrenim çıkışlıysa Cumhuriyet nesilleri bu başarıyı Cumhuriyet’in eğitim politikasına borçludur.

Türkiye bu politikayla ihtiyacı olan akademisyenleri, doktorları, mühendisleri, ekonomistleri  iktisatçıları, öğretmenleri dahası Nobel Barış Ödülü sahipleri Aziz Sancar’ı, Orhan Pamuk’u yetiştirebilmiştir.

Türkiye’nin  eğitim düzeyi ve kalitesi  Orta Doğu Coğrafyasında bulunan ülkelerin üzerindeyse bu başarı hiç şüphesiz Cumhuriyet’in eseridir.

O bakımdan hem de bir kitap fuarında kültür üzerinden Cumhuriyetin kazanımlarını küçümsemek ve değersizleştirmek temelsiz, gerçeklere aykırı sözlerdir.

Buna yeltenenler, günümüz gerçeklerinden kopuk, geleceğe ait fikir ve proje üretemeyen, geçmişle yaşama kolaycılığını seçen bahtsızlardır.

Cumhuriyetin en büyük erdemi ise hiç şüphesiz demokrasidir.

Günümüzde örnekleri olduğu üzere demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerin tabelasında velev ki, Cumhuriyet yazsın bu bir şekilden ibarettir.

Çünkü Anayasa ile teminat altına alınan Yaşama Hakkı, İnanç Hakkı, Sağlık Hakkı, Eğitim Hakkı ve Özel Yaşamın Gizliliği her insanın ontolojik yani doğuştan olan haklarıdır.

Bunlarla birlikte yine Anayasaların güvenceye aldığı Temel Özgürlükler, Düşünce, Kanaat ve İfade Özgürlüğü, Din ve Vicdan Özgürlüğü, Basın ve Haberleşme Özgürlüğü, Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğü, Toplantı Hak ve Özgürlüğü, Bilim ve Sanat Özgürlüğü o ülkede demokrasi olursa hayata geçer.

Bu hak ve özgürlüklerin tamamı bir bütündür,evrenseldir, devredilemez, vazgeçilemez, sınırlandırılamaz..

O nedenle idari şekli Cumhuriyet olan bir ülkede temel hak ve özgürlükler açısından demokrasi yönetimin olmazsa olmazıdır.

Mesela İngiltere, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerin idari şekli krallık olmasına rağmen rejimleri ileri demokrasidir. Bu da demek oluyor ki,ileri demokrasiler aynı zamanda yönetim şekli krallık da olsa cumhuriyeti aratmayabiliyor.

Ancak aynı şeyi tersi için söylemek mümkün değildir. Yani bir despotun iş başında olduğu monarşik cumhuriyetlerin hak ve özgürlükler açısından demokratik olduğu söylenemez.

Demem o ki, Cumhuriyet değersizleştirenlerin aksine gerek eğitim ve kültür açısından gerekse temel hak ve özgürlükler yönüyle zamanın ruhuna denk düşen ileri bir adım   olması yanında ülke insanını cehaletten kurtarmada ve kulluktan onurlu birey seviyesine yükseltmede büyük bir şanstır.

Herkesin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun, nice 99 yıllara!