Genç bir nüfusa sahip olan ülkeler arasında yer alıyoruz ama o gençliği ekonomi başta her alanda kendi kendilerine yeterli bireyler olarak yetiştiremediğimiz de bir gerçektir.

2023-2024 eğitim öğretim yılı bu gün -11 Eylül Pazartesi- itibariyle başladı. Aydın genelinde190 bin 569 öğrenci 842 okulda öğrenim görecek. Bu iş için 16 bin 363 öğretmen görev yapacak.

Bu arada Milli Eğitim Müdürü de değişti. Bakanlık emrine alınan Seyfullah Okumuş yerine Denizli Milli Eğitim Müdürü Süleyman Ekici Aydın’a atandı.

Seyfullah Okumuş neyi başaramadı da halefi Süleyman Ekici onu yerine getirecek ilerleyen süreçte göreceğiz.

***

Öğrenci velileri çocuklarını okutmada bu yıl epeyce zorlanacak gibi görünüyor. Kırtasiye giderleri geçen yıla göre iki, üç misli arttı..

Giyim, kuşam deseniz ona hakeza… Hele bereket ki,tek tip kıyafet zorunluluğu kalktı.

Artan akaryakıt fiyatları nedeniyle okul servis ücretleri de bir hayli pahalandı. Öğle yemeği çıkan okullarda ücret öğrenci başı 30 bin TL...

Bir beslenme çantasının veliye maliyeti de 150 TL’den az değil.

Öğrenci okul kantininden de karnını doyursa zaten velisi bu parayı gözden çıkarmak zorunda.

Bu yıla kadar sorun edilmeyen öğrencilerin içeceği su bile ailelerin bütçelerini zorluyor olacak ki, devletten çocuklara su yardımı isteniyor..

Velhasıl öğrencilerin okul giderleri anne-babaları bu yıl hayli terletecek gibi görünüyor.

***

Terleyecek olan yalnız veliler değil. Öğretmenler de kesenin ağzını büzmede öğrenci velilerinden aşağı kalmayacak.

Bir defa öğretmenlerin çoğunluğu eş durumu başta mazerete bağlı olarak Efeler, Nazilli, Söke gibi merkez ilçelerde oturmak, oradan okullarına geliş-gidiş yapmak zorundadır.

Bu da öğretmenin geçen yıla göre cebinden birkaç misli daha yol parası çıkması demektir.

Eskiden mahrumiyet yerlerinde çalışanlar veya lokantalar, okul kantinleri bu kadar yaygın değilken öğretmenler yemeklerini sefer tasları ile evlerinden getirirlerdi.Bu yıl  o dönemlere dönülecek gibi görünüyor..

  Nasıl dönülmesin, evi kira ise üstüne bir de üniversitede çocuk okutuyorsa vay o öğretmenin haline…

İster bir Anadolu kentinde ister Ankara, İzmir gibi megakentlerden birindeki bir üniversitede öğrenci okutan bir öğretmen çocuğu ne kadar tutumlu da olsa barınma  dışında  7 bin 500-10 bin TL arasında bir parayı bütçelerinden ayırmak zorundadır.

Kredi Yurtlar Kurumunda bile barınma ücretleri aylık 840 TL ile 1880 TL arasında değişiyor. Geçtiğimiz yıl bile şehiriçi yol parası olmadığı için okula gitmekte zorlanan öğrenciler vardı.

Eşler ikisi de çalışsa bile bu durumda maaşlarını yetirmekte sıkıntı çekecekleri bir gerçek. Bekârlar bu şartlarda cesaret eder, gözlerini karartarak evlenirlerse uzun süre borç ödemek zorunda kalacaklar.

Diğer yandan emekli olanlar eskiden ikramiyeleriyle bir ev alabiliyorlardı..

 Günümüzde eşler ikramiyelerini birleştirseler dahi 450+450= 900 bin TL’ye 1+1 bir daire bile alamazlar.

 Onun üzerine bir de en az 500 bin TL kredi çekmeleri gerekir. Bunlar dramatize edilen hikâyeler değildir, yaşanan gerçeklerdir..

Bu şartlarda yaşayan bir öğretmenden tam randıman beklenmez her halde…

***

Ayrıca genel kanaatin aksine öğretmenlik herkesin yapacağı bir meslek değildir, o bir ihtisas işidir. Bu gerçek siyasetçiler tarafından bilinmediği içindir ki, maarifin beli bizde bir türlü doğrulmaz.

Daha doğrusu sendikaların da zorlamasıyla öğretmen odasının ahengi bozuldu araya “bizim sendikadan, sizin sendikadan” ayrımı girince maarif kurumlarının eski tadı kalmadı.

Sendikalar yönetici atamada etkili olunca son derece kırılgan olan öğretmeni tedirgin etti. Çünkü gerek okul içindeki gerek okul dışındaki olumlu/ olumsuz olaylardan bu zümre tez etkilenir.

Bir meslektaşına yapılan bir haksız işlemden, arkadaşının bir şikayetten  adliyelik olmasından ya da basit bir olaydan birisinin soruşturma geçirmesinden etkilenir,içine kapanır.

Bu öğretmen eğer arkasında yöneticinin gücünü hissetmezse, güveni olmazsa elini taşın altına sokmaz, sallabaşı, al maaşı modunda çalışır.

Hani dışarıdan gazel okuyanlar tarafından suçlanıyor ya parası için öğretmenlik yapıyorlar diye, işte o hesap…

Dedik ya öğretmen kırılgandır, eğer bir öğretmene sınıfta bir veli şiddet uygular da idare o öğretmenin hakkını aramazsa eğitim öğretimden düşen sadece o öğretmen olmaz, duyan herkes kendini rölantiye alır.

Çalışmak için öğretmen yöneticisinden daima güler yüz, şefkat bekler. İdarecisinin kapısını açık görmek derdini kendisiyle paylaşmak ister.

O anlamda yönetici odaları öğretmen ile müdürün nice sırlarını paylaştıkları mekânlardır.

Güvendiği müdür öğretmenin gözünde bir ağabeyden, babadan, bayansa abladan, anneden farksızdır.

O uyum varsa eğitim öğretimde başarı da vardır. Günümüzdeki yozlaşmanın asıl nedeni öğretmene tepeden bakan zihniyet ve onlara güvenmeyen yöneticilerdir.,

İyi bilinmeli ki, öğretmene vereceği güvenle eğitim öğretimde lokomotif konumuna getiremeyen o güveni veremeyen devletlerin eğitimde başarılı olma şansları yok denecek kadar azdır.

Sonuç olarak eğitimde başarılı olunacaksa ilk önce öğretmene maddi manevi hak ettiği değer verilmeli, o eğitimde hedeflenen başarının merkezine alınmalıdır.

***

Bilindiği üzere eğitimden maksat Ülke’ye iyi, insanlığa faydalı insanlar yetiştirmektir. Bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmediği kendini bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültür alanlarında belli eder.

Eğer ülkenin üniversiteler de dahil okulları adeta işsizlik diploması dağıtılan kurumlar haline gelmişse Milli Eğitim Bakanlığının bu durumu acilen sorgulaması gerekir.

Sovyet Rusya’nın çöktüğü 1990’lı yıllarda üniversite mezunu mühendisi, doktoru işletmecisi,öğretmeni hemşiresi,psikologu en bol devletti ama ne var ki,diplomaların içi boştu ve o nedenle yıkılmaktan kurtulamadı.

Eğitim,öğretimde kaliteyi yakalayamayan ülkelerin akıbeti Rusya gibi olmaktır,bundan kurtuluşları yoktur..

 Eğer okullaşma beraberinde kendi tarihine, değerlerine, insanlarına yabancılaşmayı da getiriyorsa orada eğitimde üzerinde düşünmeyi hak eden bir yozlaşma var demektir.

Bir üniversite sınavına girenlerden yüz binin üzerinde genç eğer yarım soru bile yapamıyor, bunun sonucunda -0- alıyorsa o ülke için tehlike çanları çalıyor demektir,

Çaresi sistemini başından sonuna gözden geçirmesidir..

Çünkü bir ülkede eğitim sistemi okul öncesinden üniversiteye kadar bir bütündür. Zincirin halkaları arasındaki bir kopukluk aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı bütün sistemi olumlu/ olumsuz etkiler.

Bu sınavlarda -0-çekenlerden daha beteri Türk öğrencilerin PISA sınavlarında Japomya’nın yüzde 5 ortalamasını geçebilmiş olmalarıdır.

Akademik alanda makale üretiminde son yıllarda İran’ın Türkiye’yi geçtiği gerçeği karşısında başarısızlıkların hiçbiri tesadüf değildir.

Bütün bunlar Türk eğitim sisteminin randımanını gösteren birer göstergedir, sorun görmezden gelince  yok olmuyor tam aksine daha da büyüyor ve zamanla içinden çıkılmaz bir hal alıyor..

***

Bilindiği üzere eğitimin hedef kitlesi yeni kuşaklardır ve eğitimde öncelikli sorun üniversite sınavlarında -0-alan öğrenciler de değildir.

O da varsa da günümüzde asıl üzerinde durulması gereken sorun çocuklardaki  mobil telefon ve bilgisayar bağımlılığıdır..

Konu yalnız bizim değil bütün dünyanın sorunudur. Yasağa başvurmadan eğitimin gücünü kullanarak tam olmasa da başarılı olanlar Finlandiya, Estonya gibi Baltık ülkeleridir.

Bu konuda çare  ülkelerin de yaptığı gibi yasaklama değildir. Çocukları müzik aleti çalma, resim yapma gibi bireysel çalışmalara yönlendirerek, takım çalışmalarına teşvik ederek zaman geçirmelerini sağlamaktır.

Bu gailenin eğitim olmadan üstesinden gelinemez.

Genç bir nüfusa sahip olan ülkeler arasında yer alıyoruz ama o gençliği ekonomi başta her alanda kendi kendilerine yeterli bireyler olarak yetiştiremediğimiz  de bir gerçektir.

İkincisi bunun yanında asıl ihtiyacımız mucit gençler yetiştirmek onlara sahip çıkmak olmalıdır.

Çünkü bir ülkeyi ileri medeniyetler seviyesine taşıyacak o gençlerdir. Bu konularda hangi noktadayız, eğitimin asıl sorgulanması gereken yönü de işin burasıdır ve,sınıf tekrarı sonraki meseledir.

2023-2024 öğretim yılı öğretmen, öğrenci ve velilere hayırlı olsun.