Bunun anlamı insanların ihtiyacı arabadan, cep telefonuna, bilgisayardan tablete, mazottan benzine, etten sucuğa, peynirden şekere, ayakkabıdan gömleğe ne varsa Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkelerinden Yunanistan, Güney Kore, İsrail ve Yeni Zelanda da içinde 33 ülke satın alma gücü bakımından durumları bizden daha iyi demektir.

Çarşıda pazarda gıda fiyatlarındaki artışların önü alınamıyor. Hasat sezonunun sona erdiği altı ay öncesine göre yiyecek, içecek ne varsa fiyatlar ikiye, üçe hatta şeker gibi bazıları da dörde,beşe katlanmış durumda.

Hükümet bu artışları zincir marketlere bağlayarak önüne geçebilmek için Tarım Kredi Kooperatiflerinin Ülke genelinde bin market açacağını duyurmuştu, açıldı ama ne var ki, artışları önleyecek sayıda değil.

Yine hükümet tarafından özellikle gıdada aşırı fiyat artışına giden firmalara ve stokçulara aman verilmeyeceği açıklanmıştı o da gerçekleşmedi.

Bunlar gerçekleşmeyince bu işle uğraşan esnaftan aldığımız bilgilere göre aksine her üç ayda temel gıda maddelerin zam yapılması otomatiğe bağlanmış gibi görünüyor.

Gıda söz konusu olduğunda un, şeker, makarna, salça gibi sanayi ürünü olsun olmasın fark etmiyor sebze ve meyvede de artış hız kesmeden devam ediyor.

Örnek üç ay öncesinde kilogramı ortalama 7 TL’den satılan toz şekerin perakende fiyatı bu gün 18-20 TL’den,8-9 TL’den satılan salça 22-25 TL’den,3 TL olan makarna 6-7 TL’den satılıyor.

Yine üç ay önce pazarda 5-6 TL arasında satılan domates 15-20 TL,3 TL olan patates 6-7 TL, büyüklüğüne göre 5-6 TL arasında satılan kıvırcık marul da 12-15 TL arasında…

Aşırı zamların bir sonucu nakit sıkıntısı çeken müşteriye yardımcı olmak için patates, soğan satan pazarcı esnafı bile kredi kartıyla satışa başladı.

Giyim ve ayakkabı sektöründeki fiyat artışı desen gıdadan pek farklı değil. Yani her ne kadar yıllık enflasyonu TÜİK yüzde 61,14 olarak açıklasa da altı ay öncesine göre geçim çarşıda, pazarda en az yüzde yüz pahalanmış durumda.

Gidişata bakılırsa fiyat artışı devam edecek gibi görünüyor. Bu da dar gelirli ve orta tabakanın gün çarığını, çarık da ayağını daha da sıkmaya devam edecek demektir.

Pahalılığı kabullenmek istemeyen hükümet yetkileri yaptığı açıklamalarla olayı bütün dünyadaki fiyat artışlarına bağlayarak Avrupa ülkelerinde de durumun bizden farksız hatta daha da vahim olduğunu dile getiriyorlar.

Örnek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez bir TV programında “benzini, elektriği ve doğalgazı en ucuz kullanan ülkelerden biriyiz. Bu gün benzin Avrupa’da ortalama 26 TL’den satılmaktadır,” diyebiliyor.( Haber Türk TV,24.01.2022)

Pekiyi, hükümet yetkililerinin zamlar konusunda üzerlerine toz kondurmadıkları bu tür açıklama ve kıyaslamaları ne kadar doğru, ne kadar gerçekleri yansıtıyor?

Her şeyden önce Türkiye’de 2022 yılı için yüzde 50 artırılan asgari ücret brüt 5 bin 4 TL net 4 bin 250 TL olarak belirlendi ama zamlar artışı eriteli hayli zaman oldu.

Çalışma Bakanı ise Aralık ayına kadar bu kesimin maaşına bir artışın söz konusu olmadığını açıklandı.

Avrupa’da ise Euro ölçeğinde 2021 yılı asgari ücret brüt Lüksemburg’da 2 bin 257,İrlanda’da bin 775,Hollanda’da bin 725,Belçika’da bin 658,Almanya’da bin 621 Türkiye’nin bu sıralamadaki yeri ise 248 Euro olan Arnavutluk’un önünde 328 euro ile sondan ikinciliktir.

Bu arada çoğu Avrupa ülkesinde asgari ücret hesaplamasının saat üzerinden yapıldığını bir saatlik ücret ortalamasının da 10 Euro olduğunu kaydetmiş olalım.

Pekiyi, o halde bu gelir durumuna göre ülkeler arası en doğru hayat pahalılığı ve fiyat artışı kıyaslaması nasıl yapılmalı?

Mesela Haber Türk’ten Kemal Öztürk’ün bildirdiğine göre(19 Nisan) Viyana’daki zincir marketlerde domatesin kilogramı 4, portakal 3,biber 2,kuşbaşı et 10 Euro…

Kuru 15,95 üzerinden hesaplarsak TL cinsinden 4 Euro domates 63,80 TL, 3 Euro portakal 47,85TL, 2 Euro biber 31,90TL, 10 Euro kuşbaşı et de 159,5 TL, eder.

Bizdekilerle karşılaştırıldığında ilk bakışta insanlar fiyatların hayli yüksek olduğu algısına kapılabilir ve karşılığında da “Avrupa pahalılıkta bizden daha vahim durumda”, “benzini en ucuz kullanan biziz,” diyen hükümet yetkililerine de hak verebilir.

Ancak bu değerlendirme ilk bakışta doğru gibi görünse de gerçeği ifade etmekten uzaktır.

Çünkü bir ülkedeki gıda fiyatlarını para birimlerini çevirerek karşılaştırmak gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Eğer öyle olsaydı Kemal Öztürk’ün de dediği gibi en ucuz et Afrika ülkelerinde domates de Latin Amerika’da bulunurdu. Ayrıca bu o ülkelerin yok, yoksul oldukları anlamına da gelmez.

Kemal Öztürk’ün bu işlere kafa yoran, emek veren Prof.Dr. Lütfi Sunar ve ekonomist Mahfi Eğilmez’in görüşlerine dayanarak belirttiği üzere ülkeler arası en gerçekçi enflasyon karşılaştırması OECD ve Dünya Bankası tarafından ülkelerin “Satın Alma Gücü Paritesi” ölçü alınarak yapılan hesaplamadır.

Bu da bir asgari ücretli çalışanın bir yıllık geliriyle kendi ülkesindeki alım gücü üzerinden yapılan bir hesaplamadır.

Yani bir asgari ücretli çalışan bir yıllık geliriyle söz gelimi Türkiye’de kaç kilogram et, kaç kilogram muz, kaç kilogram şeker ya da domates alabiliyor, Almanya’da, Hollanda’da ya da Avusturya’da asgari ücretle çalışan bir işçi bu saydığımız ürünlerden kaç kilogram alabiliyor, kıyaslamanın onun üzerinden yapılması demektir.

Bu hesaplama da Dünya Bankası tarafından enflasyon sepeti gibi söz gelimi araba, bilgisayar, koltuk takımı, portakal, et, ekmek, yumurta gibi birçok maddenin yer aldığı bir sepetteki ürünlerin hesabından bir endeks oluşturuluyor ve böylece ülkelerin “Satın Alma Gücü Paritesi” tespit ediliyor.

Bu parite Dünya Bankası ve OECD tarafın her yıl güncelleniyor. Dolayısıyla her ülke vatandaşının satın alma gücü karnesi de GSYİH ölçü alınarak tespit edilmiş oluyor.

Bu sıralamada Türkiye 2020 yılına ait kişi başı gelirde 38 OECD ülkesi arasında sondan ikinci yani 36.sırada yer alabildi.

Satın Alma Gücü Paritesi sıralamasında da 34.sırada kendine yer bulabildi. Türkiye’den sonra sıralanan ülkeler ise Şili, Kosta Rica, Meksika ve Kolombiya

Bunun anlamı insanların ihtiyacı arabadan cep telefonuna, bilgisayardan tablete, mazottan benzine, etten sucuğa, peynirden şekere, ayakkabıdan gömleğe ne varsa Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkelerinden Yunanistan, İsrail, Güney Kore ve Yeni Zelanda da içinde 33 ülke satın alma gücü bakımından durumları bizden daha iyi demektir.

Türkiye’den geri olanlar ise Şili, Kosta Rika, Meksika ve Kolombiya… Avrupa’da asgari ücretli bir çalışanın saat ücreti ortalama 10 Euro’dur, Türkiye’de bir asgari ücretlinin bir saat çalışması karşılığında aldığı ücret ise 1,5 Euro bile değildir.

Demem o ki, “Avrupa ülkelerinin satın alma gücü bizden daha vahim”, “en ucuz benzini biz tüketiyoruz” benzeri söylemler aslı, astarı olmayan, olayı geçiştirmeye yönelik söylenmiş sözlerdir.