Yazar arkadaşımız, dostumuz Sayın Ercan Dolapçı değerli bir Atatürk araştırmacısıdır.

Çalışmaları Kaynak Yayınevi tarafından “Atatürk’ün Bütün Eserleri” adıyla meraklılarının hizmetine sunulmuştur.

Dostumuz “Atatürk Aydın’da neden kızdı” başlıklı yazısında (aydınpost 23.12.2016) Atatürk’ün Aydın’a kızmasını “gençlerin devrimleri anlatmak için köylere gidecek vasıta bulamamaktan şikâyetçi”olmalarına bağlamıştı.

Fakat ben affına sığınıyor, “asıl neden o değildi” diyorum.

Ancak benimki iddia değil bir katkı…

Anlatacaklarımın kaynağı da rahmetli Haydar Özde (1912-2010)…

Konuya geçmeden üzerinde durulması gereken ilk konu Atatürk’ün Aydın’a gelişi (03.02.1931) bir tesadüf değildir… Önemli olayların sonucudur.

BİR: Menemen Olayı’nın üzerinden henüz kırk gün geçmiştir… Olay tazedir. Ayrıca şehit Asteğmen Kubilay Aydınlıdır.

İKİ: Çok partili demokrasinin ilk denemesi Serbest Cumhuriyet Fırkası Aydın başta Ege’de taban bulmuştur. Adnan Menderes’in il başkanlığı Aydın’da taban bulmasında etkili olmuştur.

ÜÇ: Bunun sonucu olarak da henüz iki aylıkken girdiği mahalli seçimlerde Bozdoğan, Çine, Germencik, Söke Karapınar(İncirliova), Umurlu ve Yenipazar belediye başkanlıklarını kazanmıştır.

DÖRT: Fakat İzmir mitinginde meydana gelen taşkınlıklar nedeniyle SCF kurucusu Ali Fethi Okyar tarafından kapatılmıştı.(17.11.1930) Gazi’nin Aydın’a gelişi ile kapanmanın arasından da henüz iki buçuk ay geçmişti. Yani Menemen olayı gibi olayı henüz tazeydi.

BEŞ: Ayrıca Avrupa’da başlayan 1929 ekonomik krizi Türkiye’yi de etkisi altına almış geçim daralmış, ekonomi darboğaza girmişti.

Yeni kurulan SCF’nin kısa sürede millette taban bulmasının bir nedeni de işte bu krizdi.

Atatürk milletin bu olaylar karşısındaki tutumunu yerinde görmek, vatandaşın nabzını ölçmek, en önemlisi de Cumhuriyet Halk Fırkası teşkilatlarını denetlemek için Ege illerini kapsayan geziye çıkmıştı.

O beraberinde Aydın milletvekili aynı zamanda Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, İzmir Valisi Efe Kazım(Dirik),Vasıf Çınar, İstiklal Mahkemesi Hâkimi Kılıç Ali başta olmak üzere kalabalık bir grupla Aydın’a geldi.(03.02.1931)

Ticaret Odası’nın yerinde bulunan Belediyeyi, Valiliği, Topyatağı’ndaki bu günkü Teknik Lise, o günkü Sanat Okulu’nu ziyaret etti.

Ziyaret ani olduğu için öğretmen ve yöneticiler buna hazırlıklı değildi ve müdür de dersteydi.

Gazi’nin ziyaretini haber alan müdür “Dersteyim… Gazi Hazretleri izin verdikleri takdirde ancak ders bitiminde kendilerini karşılayabilirim cevabını verdi. Ancak ziyaret kısa sürdü.

Peki, Atatürk bu hareketi karşısında müdüre kızdı mı?

Kızmak ne kelime… Bilakis onun bu idealistliğini takdirle karşıladı ve bir memnuniyet belirtisi olarak Vali’ye müdür için bir takdirname yazma emri verdi.

Misafirlerin ağırlanacağı Hükümet Konağı’na jeneratörle elektrik üreten Sanat Okulu’ndan hat çekilmiş panonun başına da Haydar Özde dikilmişti.

Giriş katta yemek yenip kahve içildikten sonra Atatürk ani bir hareketle “haydin gidiyoruz” dedi ve beraberindekilerle yaya olarak Hükümet Bulvarı üzerinden bu günkü Nüfus Müdürlüğü karşısında, üç yol ağzındaki tarihi binanın giriş katındaki kahveye geldi.

Kıraathanede” iskambil oynandığını gören Gazi öfkesini “cehalet dışarıda kol geziyor.. softalar baş kesiyor..sizse vaktinizi kumarla geçiriyorsunuz” diyerek dile getirdi.

Çünkü Gazi irfanı hür nesiller yetiştirme görevini okullarla sınırlı tutmuyor onun bir ayağının da kıraathaneler, halkevleri ve Türk Ocağı olduğu düşüncesini taşıyordu.

Kahvede gördükleri karşısında hayal kırklığı yaşamasının temelinde yatan da buydu.

Kahvehaneler ilk başta tasarlanırken kitap okuma salonları olarak düşünülmüş kısa süreli de olsa bu görevi görmüşlerdir. Günümüzde bile kahvehanelerden kıraathane diye söz edilmesinin nedeni budur.

Ardından grup İstasyon Meydanı’nda, bu günkü Sulu Park’ın yerindeki binada bulunan Türk Ocağı’nı ziyaret etti.

Salondaki bilardo masasını görünce Gazi kahvedeki hayal kırıklığının aynısını burada da yaşadı. Ve ”kumar buraya da girmiş” sözleri ile tepkisini dile getirdi..

Ve Aydın’da yedi yıl sürecek oyun yasağı da böylece başlamış oldu.

Şahit olduklarına öfkelenen Atatürk” fikri hayatta, millete eğiticilik yapacak, ilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi bütün kültür sahalarında vatandaşları yetiştirmektir,” sözleriyle görev hatırlatma adı altında ocak mensuplarının suçlarını nazikçe yüzlerine vurmuştur.

İnkılâpları anlatmak için orada hazır bulunan gençlerin köylere gitmemeyi vasıtasızlığa bağlama mazereti işte bu suçu yüze vurma eylemine karşı çaresizlikten üretilmiş bir bahaneden ibarettir.

Hâsılı kelam, sözün özü;

Bunlar da varsa da Atatürk’ü asıl üzen kitap okunması gereken yerde kumar oynanmasıdır.. Türk Ocağı gibi bir ilim, irfan yuvasında bilardo ile vakit geçirilmesidir.

Çünkü ona göre bir milletin cahil kalmasının yolu budur.