Geçtiğimiz pazartesi(18 Ocak) Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda AK Parti Aydın 7.Olağan Kongresi vardı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın video-konferansla katıldığı, Ömer Özmen’in tek aday olduğu kongre sakin başladı, sakin bitti.

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı hemşerimiz Zehra Zümrüt Selçuk katılmasaydı Parti sözcüsü Ömer Çelik ve Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan’ın konuşmaları da olmasaydı kongre konuşma kalitesi açısından ortanın da altında kalacaktı.

Ömer Çelik ve Çiğdem Karaaslan’ın salonda bulunan partililere dokunan konuşmaları Aydın milletvekillerinin profilini de ortaya koyar, nitelikteydi.

Düşünebiliyor musunuz, partinizin düğünü, şöleni demek olan kongresi yapılıyor, o kongredeki konuşmanız mahalle toplantısı kıvamında oluyor.

Kürsüye çıkışınızda çağın gerektirdiği dijital araçları kullandığınız mesajını veriyorsunuz ama içeriğe gelince sunumunuz duygu ve heyecan yönünden ortanın bile altında kalıyor.

Kürsüde konuşmanızı koyacak bir dosya da mı bulamadınız, siz bu özensiz tavrınızla bir bakanlığı ziyaret ettiğinizde isteğiniz ne kadar ciddiye alınır?

Bırakın bir bakanlıktaki bir genel müdürlüğü, bu davranışınızla devri iktidarınızda siz bir il müdürlüğünde bile iş yaptırmakta zorlanırsınız.

Bizim vekillerimiz hitabet çeşitlerinden de mi bihaberdirler ne?

Bunca yıldır siyasetin içinde olan bir vekilin konuşma metninin içeriği, konuşurkenki vurguları ilk defa okul müsameresinde sahneye çıkan bir çocuğunki gibi mi olur?

Siyasette doğal davranmak her halükarda iyidir ancak bu tavır sizin kürsüdeki konuşmalarınızın kasaba politikacısını andırır tarzda olmasını haklı kılmaz.

***

Kongrenin diğer önemli olayı ise yönetim kurulu listesiydi.

İsimlere girmeden peşin söylemem gerekirse listede yer alan yönetim kurulu üyelerinin her bireri mesleki temsil noktasında en üst seviyede, değerli isimler olabilir.

Ancak hepsi o değerde de olsa günümüz siyasi koşullarında belirleyicilikte iki nedene bağlı olarak o kıratta insanların bile pek önemi kalmadı artık.

BİR: İnsanların siyasi kanaat edinmelerinde sosyal medyanın ağırlığının artması taraftar kazanmada insan unsurunun payını yüzde 20’lere kadar düşürdü.

Artık seçmen siyasi kanaatini yönetim kurullarında kimlerin yer aldığına, kalabalık mitinglere, kahve toplantılarındaki kalabalığa bakarak değil o da varsa da ağırlıklı olarak facebook, twitter, instegram gibi sosyal medya üzerinden oluşturuyor.

İKİ: Yaşanan yeni süreçte bırakın delegeyi, il başkanı, yönetim kurulu üyeleri danışılan ama görüşleri değerlendirmeye alınmayan etkisiz bir siyasi kişiliktir.

O bakımdan partilerin taşra yönetimlerini “bir bölüşüm, paylaşım aracı” olmanın da ötesinde bir işlevinin olmadığını savunanlar, istisnaları dışta tutarsak, pek de haksız sayılmazlar.

Oysa 1990’lı yıllarda hatırlarsınız, bırakın milletvekilliğini belediye meclis üyelerini bile sandıkla belirleyen partiler vardı.

Daha yakına gelelim 2007 ve 2011 milletvekilliği seçimlerinde adaylarını CHP Aydın’da kayıtlı seçmeniyle önseçimde sandıkta belirlemişti.

Sandığın ortaya konduğu o devirlerde partilerde kıran kırana geçen kongreler olur, hatta bazılarında masalar sandalyeler havada uçuşurdu.

Her ne kadar aşırı bulunsa da bu olaylı kongreler hem bir rekabetin, bir yarışın, bir heyecanın göstergesiydi hem siyasetin canlılığına bir işaretti.

Ne de olsa sonuçları sandıkta seçmen iradesi tayin ediyordu. Bu yetkiyi günümüzde neredeyse partilerin tamamında Ankara devraldı.

Ankara merkezli hale gelen siyaset milletteki siyaset üretme heyecanını da yerle bir etti.

Artık Ankara ile millet arasında birer köprü olan delegelik, yönetim kurulu üyeliği, belde ve mahalle başkanlıklarının fonksiyonları bitti.

Yetkisi elinden giden bir partili delege olmuş, ilçe başkanı olmuş, il yönetim kurulu üyesi olmuş ne fark eder.

O nedenle elli kişilik yönetim kurulları bu dönemde toplanmadaki, karar almadaki zorluklar dışında partilere pek de fazla bir fayda sağlamaz.

Yönetim kurullarının ilk toplantı dışında bütün üyelerin katılımıyla hele muhalefetse buna seçim zamanları da dâhil firesiz toplandıkları bile nadirdir.

O bakımdan AK Parti Aydın il kongresi için en uygun tanım yorgan da yoktu kavga da yoktu, özdeyişidir.

İsterseniz esin kaynağımız Nasrettin Hoca fıkrasını kısaca hatırlayalım, ne dersiniz.

Hoca soğuk kış gününde tam da yattığı sırada dışarıdan bir gürültü sesi duyar.

Merak ederek don, gömlek kapıya çıktığında iki kişiyi yaka, paça kavga ederken görür.

Ayırmaya çalışır ayıramaz, bu arada üşür ancak kavgayı ayırmadan bırakmayı da kendine yediremez.

Onun için içeri girer, yorganı sırtına alarak kaldığı yerden tarafları ayırmaya devam eder.

Bu arada külhanbeyleri Hoca’nın üzerinden yorganı alarak kaçarlar.

Sonuçta Hoca kavgayı sonlandırmayı başarmıştır ama ne çare ki, yorgan da elden gitmiştir.

 Don, gömlek eve döndüğünü gören hanımı Hoca’ya kimlerin, neden kavga ettiğini sorar.

Yorgana bir hayli canı sıkkın Hoca:

-Hanım ne merak ediyorsun yorgan gitti, kavga da bitti, der.

***

Geçmişte basın birden fazla adaylı, çekişmeli kongreleri Hoca’nın “yorgan gitti, kavga da bitti” özdeyişini başlık yaparak anlatırlardı.

Biz de günümüz koşullarına uygun diyoruz ki, AK Parti Kongresinde yorgan da yoktu, kavga da yoktu.

Ömer Özmen ve yönetimine başarılar dileriz