15 Mart 1921 günü Almanya'nın Berlin şehrinde katledilen İttihatçı önderlerden ve 1917'nin Sadrazamı (Başbakanı) Talat Paşa (47)'nın şehit edilişinin 96. yılı. Öldüğünde cebinde 10 mark çıkan Paşa'nın nâşı, 1943 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararı ile yurda getirilerek İstanbul Abide-i Hürriyet Tepesi'ne defnedildi. Vatan toprağına 22 yıl sonra dönen Paşa'nın yurt dışına çıkması da kolay olmamış, tekrar dönmek ve hesap vermek kaydıyla çıkmıştı. Talat Paşa ve arkadaşlarına 'savaşa oldu bittiyle, keyfi olarak soktular" suçlaması çok yapılır. Bir de savaş yıllarında "devleti soydu" iddiaları. Hatta giderken "servet götürdüler" iddiası da... Oysa bunların ne kadar yalan olduğu, tarihi belgelerle ıspatlıdır. İşte hakkında en çok yapılan suçlamalar ve gerçekler:

 

HÜKÜMET PROGRAMI

Talat Paşa 4 Şubat 1917-8 Ekim 1918 tarihleri arasında Sadrazamlık yaptı. Savaşın en kritik döneminde bu görevi kabul eden Paşa, 4 Şubat günü Meclis'te Hükümet programını okudu. Paşa konuşmasında ağırlıklı olarak harp hakkında bilgi verdi:

talap-pasa1.jpg

"İki seneyi aşkın bir zamandan beri müthiş bir harbin bütün güçlüklerini çeken, eski harbin bütün alçaklıklarını şerefli bir şekilde silen ve tarihinin kahramanlık devirlerine yeni zaferler, yeni kahramanlıklar ekleyerek cengaver ve vatansever karakterini bir kere daha ispat eden milletin fedakârlığına dayanarak işe başlıyoruz.

 

Üstlendiğimiz sorumluluğun ağırlığının tamamıyla farkındayız. Öteden beri dahili güçlükler içinde yuvarlanan memleketimiz, Trablusgarp ve Balkan harplerinden tamamıyla yorgun ve uzun bir barışa muhtaç bir halde çıkar çıkmaz beliren şu Harbi Umumi esnasında şimdiye kadar tarihimizin hiçbir devresinde görülmemiş derecede büyük fedakârlık göstermeye, bütün varlığıyla, son kudret zerresine kadar gayret etmeye mecbur bir vaziyete girdi.

 

Hayatımıza kasdeden düşmanlar bizi İstanbul'dan ve Boğazlar'dan uzaklaştırarak, Anadolu içlerine atmak emelinde olduklarını ilan ediyorlar. Milletin ruhunun derinliklerinden taşan mevcudiyetin muhafazası azim ve sebat hislerinin heybetli bir timsali olan kahraman ordumuz karşısında bütün deniz ve kara kuvvetleriyle mağlup olarak Çanakkale'den kaçan düşmanların şu gülünç tehditlerine karşılık deriz ki: Dünyada tek bir Osmanlı kaldıkça İstanbul'dan çıkmayacağız.

 

Şanlı ve muzaffer müttefiklerimizle gayet sıkı ve samimi bir silah arkadaşlığı takip ederek, ne kadar büyük olursa olsun hiçbir fedakârlıktan çekinmeyerek, hayat hakkımızı düşmanlara teslim ettirinceye kadar şu büyük mücadelede sebat edeceğiz. İşte harp hakkında heyetimizin görüşü budur." (İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi, C.1, Meşrutiyet Dönemi, TBMM Vakfı Yayınları, 1997, s.320-322. (Sadeleştirme: Kurtuluş Güran.)

talap-pasa2.jpg

BİR EVİNDEN BAŞKA MALI YOKTU

Cihan Harbi bitip 30 Ekim 1918 günü Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanınca, İttihatçı önderler 1 Kasım günü yurdu terk etmek zorunda kaldılar. Bunların ardından yönetime gelen işbirlikçi hükümetler ise, birlik ve beraberliğin daha fazla ihtiyaç olduğu bir dönemde bunu sağlayacaklarına, İttihatçı avına çıktılar ve bu dönemde İttihat ve Terakki'nin devamı olan Teceddüt Fırkası'nın bütün mallarına el koydular. Buna İttihatçı önderler Sadrazam Talat Paşa, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa ve 4. Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa da dahildi. Aralık 1918 başlarında alınan karar gereği yapılan incelemede, Sadrazam Talat Paşa'nın Edirne ve İstanbul Bakırköy'de bir iki kıymetsiz emlâkı ortaya çıktı. Saray damadı Enver Paşa'nın ise bütün mal ve emlâkının eşi Naciye Sultan üzerinde olduğu ve bunların da o kadar da denildiği kadar büyük olmadığı anlaşıldı. İstanbul Cadde-i Kebir'de 12 bin lira değerinde dörtte bir hisseli bir eczane ve yine aynı yerde 18 bin lira kıymetinde ahşap bir dükkânı olduğu tespit edildi. Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın ise üzerinde bir emlâkı ve birkaç parça eşyası olduğu saptandı. Oysa haklarında edilmedik iftiralar kalmamıştı. (Dr. Bünyamin Kocaoğlu, Mütarekede İttihatçılık, İttihat ve Terakki Fırkası'nın Dağılması, Temel Yayınları, İstanbul, 2006, s.199-200.)

 

'KALIP, HERŞEYİN HESABINI VERİRİM'

İttihat ve Terakki Fırkası'nın son kongresi ise 1-4 Kasım 1918 tarihleri arasında yapıldı. Parti'nin fesh edilip Teceddüt Fırkası haline gelmesi sırasındaki tartışmalarda Talat Paşa, yurt dışına çıkmayı uygun bulmadı ve kalarak herşeyin hesabını vereceğini beyan etti. Düşmanın eline geçmemek ve bu yönetimi bahane ederek, daha ağır şartların dayatılmaması ve işgalin önüne geçilmesi için yurt dışına çıkış kararlaştırıldı. 1/2 Kasım gecesi gerçekleşen bu tartışma sırasında, Sadrazam Talat Paşa, çok inatçı davranıyor ve memleketten ayrılmak istemiyordu. Hatta gerekirse her şeyin hesabını verebileceğini söylüyordu. Birçok İttihatçı önder de aynı görüşteydi. Hatta buhranlı anlarda saklanmak için yerlerini bile hazırlamışlardı. Talat Paşa bu saklanma işine de karşı çıkarak, "Mukadder olan akıbete katlanırız" diyordu.

Kemal Bey durumun vahametini ve olacakları anlatarak Talat Paşa'yı iknâ eder. Talat Paşa, bazı şartlar ileri sürerek çıkmayı kabul eder. Talat Paşa'ya göre önce İttihat ve Terakki Kongresi toplanacak ve fırkanın bütün hesapları tetkik edilecek, mütareke imzalanıncaya kadar beklenecek, şayet mütareke hükümleri içinde İtilaf Devletlerinin memleketi ve İstanbul'u işgal etmeleri şartı varsa ozaman hareket olunacak ve Dr. Nazım ile Dr. Bahattin Şakir Beyler ve diğer bazı İttihatçılar da kendisiyle birlikte gidecekti. Varılan karara göre başta Talat, Enver ve Cemal Paşalar olmak kaydıyla Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Dr. Rasuhi Beyler memleketten gideceklerdi. Talat Paşa ise Berlin'e gitmek istiyordu.

Sadrazam Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa'lar gitmeden önce Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'ya verilmek üzere birer mektup yazarlar. Talat Paşa mektubunda, içinde bulunulan şartlar sebebiyle geçici bir süreliğine İstanbul'dan ayrılmayı uygun gördüğünü, ancak müsait bir zamanda hükümetin ilk işareti doğrultusunda açık alın ile hesap vermek üzere tekrar geri döneceğini belirtir. (Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979, s.116, ve Celâl Bayar, Ben de Yazdım, C.1, 1965, s.123-124'den aktaran; Dr. Kocaoğlu, s.70-74.)

 

CELAL BAYAR ANLATIYOR

İttihat ve Terakki'nin İzmir Genel Sekreteri, 3. Cumhurbaşkanımız Celâl Bayar, partili arkadaşı Talat Paşa'yı şöyle anlatır: "Talat Paşa, Sadrazam olduğu günden beri daha serbest bir idareye taraftardı. Harp sonlarına doğru sansürü kaldırmış, matbuatın dili çözülmüştü. Paşa, 'tek parti' ile memleket idaresinin zorluğundan bahsederek,"Uzun müddet iktidar mevkiini elinde tutanlar için yıpranmak zaruridir. Milli meselelerde, milletin iradesinin, tabii birşekilde ve zamanında kullanılmasını temin etmemiz lazımdır" derdi. Bilhassa, fevkalade zamanlarda memleketi teşkilatsız bırakmamak için programlı, muhalif diğer bir partinin lüzumuna inanmış, İzmir valisi gibi nüfuzlu birkaç kimseye, bu uğurda çalışmaları için teklifte bulunmuştu." (Celâl Bayar, Ben de Yazdım, C.1, Sabah Kitapları, İstanbul, 1997, s.80.)

 

SON KONUŞMASI

Talat Paşa, İttihat ve Terakki Fırkası'nın son kongresinde (1 Kasım 1918) yaptığı konuşmada ise savaşa neden girildiğini ayrıntılı şekilde tek tek anlatır ve bir yerde "Hakikatte ben harpçi değildim" der. Konuşmanın devamında ise şunları söyler: "Sadrazam Paşa da nihayet bir karara varmaya mecburdu. O da harp halini kabul etti. (...) Çekilen nazırlar, Almanya'nın 'nihai zaferi' nden şüphe ettikleri için, aleyhte rey vermişlerdi. Bütün Osmanlılar galip bir Almanya ve Avusturya'nın yanında Türkiye'nin istiklâlini koruyacağına inanıyorlardı. Rus ihtilalinden sonra bu hakikat daha iyi anlaşıldı. Bizim için Almanya'nın harbi kazanması şüphesiz iyiydi. Almanya'nın mağlup olmaması da kâfi görülüyordu. Kimse harbe girildiğinden pişman değildi. Padişah, veliaht sultan Vahdettin, Ayan ve Mebusan Meclisleri, memleketin kurtarılmış olduğuna kanii idiler. Fakat harbin bu kadar uzun süreceği kestirilememiştir.

Dört harp yılının iki senesi fedekârlıklarla geçti. Halk canını, malını seve seve verdi. Sivil, asker bütün memurlar şereflerini muhafaza ettiler. Harbin üçüncü ve dördüncü yıllarında yolsuzluk yapanlar oldu. Bunlar da takip edildi, cezalandırıldı. Son zamanlarda harp tarihi döndü. Mağlup olduk. İktidar mevkiini bıraktık. Şimdi de cemiyetin reisiliğinden çekiliyorum. Umumi merkez azaları da istifa ettiler. Bundan sonra Fırkanın mukadderatı kongrenin kararına bağlıdır." (Bayar, s.80-82.)

O gece yurdu terk etti. 15 Mart 1921 günü ise Berlin'de İngiliz istihbaratının Ermeni tetikçileri tarafından katledildi... Ölümüne kadar hep Mustafa Kemal Paşa ile irtibatlıydı. Milli Mücadeleyi canla başla, bütün kalbiyle destekledi. Ruhu şad olsun.

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA