Siyaset bir tiyatrodur. Siyasetçiler de aktör… Aktörler rollerini ne kadar gerçeğe uygun yaparlarsa hem izleyenlerin beğenisini kazanır hem de maddi olarak karşılığını alır.

Siyasetçi de takınacağı tavır, çözme sözünü vereceği sorunlar hakkında seçmene ne kadar umut verirse tiyatrocu gibi hem taraftar ve takdir toplar hem de oy kazanır.

Tiyatro sanatçısı ile siyasetçi arasındaki tek fark birinin yaptığına rol denmesi siyasetçinin yaptıklarına propaganda adı verilmesidir.

Propaganda malum karşıdaki kitleyi etkilemeye yönelik konuşmalar, gerçekleşmesi imkânsız abartıların da içinde yer alabileceği eylemlerdir.

Her ikisinde de önemli olan izleyen ya da dinleyen üzerinde gerçekmiş gibi bırakacağı etkidir.

Bir tiyatrocunun ya da tiyatro grubunun tek muradı izleyici sayısını artırmak ve salonu doldurmaksa bir siyasetçinin ana hedefi bir yandan taraftar kazanmak diğer yandan da mevcut taraftarların safını sıklaştırmaktır.

O nedenle bir siyasetçinin, halkı etkilemeye yönelik konuşma ve eylemleri hakaret içermediği sürece demokrasilerde onun doğal hakkı kabul edilir.

Bu anlamda bir milletvekilinin konuşmalarından tek sorumlu tutulacağı yer meclis kürsüsüdür.

Onun dışında meclis grup toplantısı dâhil katıldığı etkinliklerde yaptığı her türlü konuşma, hakaret ve bölücülük içermediği sürece propaganda kapsamında değerlendirilir.

Siyasetçi bir tüccara veya esnafa da benzetilebilir. Tacir ya da esnaf sattığı mal karşılığında müşteriden para alır.

Siyasetçi ise umut satar karşılığında oy alır.

Tüccar alacağı vereceği karşılığında çek, senet verir, aynı şekilde alış veriş yaptığı kimselerden de borcunu ödeyeceğine dair teminat alır.

Siyasetçi de oy karşılığında adına seçim beyannamesi dediğimiz diğer adı toplumla akitleşme demek olan bir dizi taahhütte bulunur.

Siyasetçi ne değildir?

Siyasetçi mesela toplumdaki yanlışlıkları düzeltmekle görevli bir ahlak öğretmeni ya da kolluk gücü değildir.

Ancak onun ahlaklı, dürüst, güvenilir, toplumun değer yargılarına sahip olmayacağı anlamına gelmez. Bilakis toplumun bu değerlerine en azından saygılı olmak mecburiyetindedir.

Siyasetçi devlet parasının israfına, yetim hakkına tecavüze ne yeltenir ne de aç gözlülerin buna yeltenmesine aracılık eder.

Siyasetçi kendi işyerine bekçi olmasına izin vermeyeceği dürüstlüğünden emin olmadığı, liyakatsiz insanların devlette sorumluluk almasına veya yükselmesine referans olamaz.

Siyasetçi toplumu kalkındırmakla görevli ne bir teknokrattır ne de proje mühendisidir.

Milletten gelecek istekler doğrultusunda siyaset üretmekle görevli milletten gelecek talepleri devlet kurumlarına ileten devlete millet arasında sözcülük yapan bir aracıdır.

Gururlu Aydın Uşağı bu konuda devletten ne isteyeceğini dün bilmiyordu bu gün de bilmez. Onun için Aydın siyasetçisinin işi Ankara’da oldukça kolaydır.

Buna en güzel örnek eski bakanlardan Merhum İsmet Sezgin üzerinden anlatılan bir olaydır.

Seçim gezisi sırasında vatandaşın köklü yatırım anlamında İsmet Sezgin’e  “Aydın’a ne yaptığı” ile ilgili bir serzenişi olur.

Soruya alınan İsmet Sezgin “Tariş Müdürünü üç kez değiştirmemi istediniz, değiştirdim, başka ne istediniz de yapmadım”, der.

Bir başka örnek de Süleyman Demirel üzerinden anlatılır.

Demirel 1991 seçimlerinde Aydın’dan kontenjan adayı yapmayı düşündüğünü söylediğinde Tunç Bilget:

“Beyefendi ben Aydın’ı tanımam orada ne ederim, tutarım,” dediğinde “Aydınlıların istediği tayindir, nakildir, onu da İsmet ve Nahit sana düşürmezler, sen de arada geçinir, gidersin” dediği rivayet edilir.

İsmet Sezgin de Süleyman Demirel de tarihe intikal ettiler ama Aydınlı huyuna devam ediyor, bir değişiklik söz konusu değil.

Eğer bir toplum iyi ve güzeli gerçekleştirme, memleketi imar ve ihya konusunda rahatsızlık duymuyor da istek oluşturamıyorsa verilenle yetinmek zorunda kalmaya mahkûmdur.

Eğer bir siyasetçinin devlet kesesinden verdiği iftarlar, dağıttığı lokmalar, ikram ettiği şerbetler oy olarak geri dönüyorsa o siyasetçiye kimsenin söyleyebileceği bir şey olamaz.

 

Siyasetçi neyden çekinir?

Tabii ki oy kaybetmekten…

Nasıl ki tüccarın iflası sermaye yitirmesi ise siyasetçinin de siyaset sahnesinden silinme nedeni oy kaybıdır.

O nedenle siyasetçiyi yeri geldiğinde yönlendirecek, yeri geldiğinde frenleyecek yeri geldiğinde de istikamet verecek olan yegâne kuvvet seçmendir.

Seçmen deyince siyasetçi cephesinde akan sular durur.

Siyasi iflası önlemenin yolu da oyları kemikleştirmekten, yeni seçmenlerin katılımıyla safları daha da sıklaştırmaktan geçer.

Vatandaşa düşen görev nedir?

Siyasetçiler arasında cereyan eden olayları usuletle ve suhuletle karşılamaktır, gaza gelerek çevreyi kırıp dökmekten sakınmaktır.

Bu gün üzerinden konuşmak gerekirse seçeceğimiz beş yıllığına büyükşehri ve ilçemizin belediye hizmetlerini emanet edeceğimiz bir belediye başkanıdır.

Onun için seçimden sonra yüz yüze geldiğimizde mahcup olacağımız hesabıyla komşumuzla, akrabamızla, eş ve dostumuzla arayı bozmanın ne anlamı var ne de gereği…

Altı üstü bir yerel seçim olan bu seçime farklı anlamlar yükleyerek olduğu merkezin dışına taşımanın gereği yok.

Zira karşıtlık ve gerilim üzerinden siyaset bizim halkımızın kimyasını bozuyor.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!