Eğer sosyal medyayı yoğun kullanıyorsanız onun üzerinden aklınıza, düşüncelerinize ve kanaatlerinize karşı yapılacak siyasi taarruz bombardımanından kurtulmanız neredeyse imkân dışıdır.

Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı seçimlerdir. Seçimleri kazanmak da kitlelerin aklına yatacak umut ve rıza oluşturmakla mümkündür. Onun da yolu propagandadan geçer..

 Adolf Hitler’in Propaganda ve Tanıtım Bakanı, dünyada propagandanın en büyük  ustası kabul edilen Joseph Goebbels’e göre propagandada anlatılanın gerçek veya yalan olması önemli değildir. Konuyu asıl ne kadar çok kişiye ulaştırabildiğiniz ve ne kadar fazla insanı inandırabildiğiniz önemlidir.

O bakımdan politikacının zapta alınan meclis kürsüsü dışında söylediği sözleri hakaret ve iftira içermediği sürece propaganda kapsamında değerlendirildiği için kanuni sorumluluk kapsamı dışındadır.

Goebbels’in devri 1940’lı yıllardan bu yana hitabet gücü, gazeteler ve radyolar, 70’li yıllarda TV kanalları propaganda için revaçtaydı.

İnternet hepsini tahtından etti artık günümüzde internet sayesinde milyonlarca kişinin aralarında, hem hızlı hem de daha etkili iletişim kurabildiği sosyal medya ağları var.

Artık bütün dünyada yaşlıların çoğunluğu seçimlerde kararlarını TV kanalları yardımıyla oluştururken yeni seçmen genç kuşaklar siyasal tercihlerini sosyal medya aracılığıyla yapmaktadırlar..

Bu yeni tercih araçları yaygınlaştıkça yeni strateji uzmanları ortaya çıkmakta rıza oluşturmada seçmenlere yönelik geliştirdikleri  zihin bulanıklığına yol açan  yeni metotlara başvurulmaktadır.

Bu uzmanlardan ilki George Birnbaum ve onun üstat dediği Arthur Finkelstein adlarında iki Amerikalı.

İkili İsrail’de Benjamin Netanyayu’ya verdikleri akılla seçim kazandırmışlar, aynı şekilde Macaristan Başbakanı Victor Orban da onlar sayesinde yapılan seçimlerde üstünlük elde etmiş.

İkili 2008’de  Victor Orban’a seçimi kazanmak için ilk tavsiyeleri “kendine bir günah keçisi bul, hem de öyle böyle değil bulduğun hem güçlü olsun hem de kitlelerde nefret uyandırsın,” olmuş.

Orban da kendine verilen öğüt doğrultusunda Vakfı’ndan aldığı bursla okuduğu aynı zamanda bir Macar Yahudisi olan George Soros’u kendine günah keçisi seçmiş ve seçimlerde onu düşman ilan etmiş.

İkilinin bilinen seçim kazandırdığı son siyasetçi de önceki ABD Başkanı Donald Trump olmuş, ikilinin başka siyasetçiye akıl hocalığı yapıp yapmadıkları bilinmiyor.

Adamların seçim kazandırma felsefelerinin özeti ise, seçimler ne zaman yapılacağı bilinmeden kazanılır.İnsanların çoğu kime oy vereceklerinde zaten kararlıdır.

Onları bu düşüncelerinden döndürme uğraşısı beyhude bir çabadır.Bu insanları belli bir yöne sevk etmek yerine morallerini bozmak daha kolaydır ve ilk hedef rakibin ve taraftarlarının moralini bozmak olmalıdır.

Finkelstain’e göre seçmeni demoralize etmek için olabildiğince kutuplaştırmalıdır. Bunda kullandığı araç ise korkudur, kampanyalarda ilk saldırıyı başlatmayan mağlup olur. Ayrıca her kampanyanın bir düşmana ihtiyacı vardır.

Kampanyaları negatif hale getiren bir teknik bizzat onun icadıdır. Reddi oylamak. Bu yolla en tembel seçmen bile oy kullanmada kendini mecbur hisseder ve sandığa koşar. Bu da ancak rakibi şeytanlaştırmakla olur.(Fehmi Koru 29.01.2019)

Finkelstain’in bu tezinde Joseph Goebbels’in izleri vardır, okuyalım:

“Bay Helmsagremd, kitleleri kontrol etmenin birçok yöntemi vardır. Korku, ekonomik krizler, ayrıştırma. Korku ile grupları, kitleleri baskı altına alabilirsiniz.

Eğer kitleler sizden korkuyorsa onlara dilediğinizi yaptırabilir, hatta ve hatta onları istediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Ekonomik krizler ile kendinize bağlı kılabilir, gerekirse yine onları kurtaracak kişinin siz olduğuna inandırabilirsiniz.

(…)

Bir diğeri asla ve asla kitlelerin birleşmesine izin vermeyin. Eğer kitleler birleşirse siz ve hükümranlığınız tehlikeye girer.

Bunun için saçma sapan ideolojiler yaratın, kendi aralarında düşmanlıklar oluşturun. ki, asla ve asla size karşı gelemesinler.( Büyük Yalanlar s.235)

Gerek Finkelstain gerek Joseph Goebbels’in kitleleri etkileme tezlerine günümüzde genelde sosyal medya platformlarında uygulanan bir yenisi daha  etkilendi. İngilizce adıyla gaslighting…

Basında yer aldığına göre sözcük 2022 yılında İngilizce konuşulan ülkelerde Google’da aranma rekoru kırmış ve yüzde 1740 defa daha fazla aranmış.

Bu aranmayı çoğu insan etimolojik olarak İngilizcede eski olan sözcüğün yakınlarda yeniden yoğun kullanılmaya başlanmasına bağlıyor.

Gaslighting sözcüğünün dilimizde de etimolojik bir karşılığı bulunmuyor ama şu anlama geliyor:

Kendimize ne kadar güvenirsek güvenelim, etrafımızdan gelen bir yığın etkiye açığız ve bizi kendi istedikleri yöne çekmek için çaba gösterenler bir hayli fazla.

Birilerinin değerlerimizi, kanaatlerimizi hatta anılarımızı bile sorgulamamız sonucunu doğuracak bir dizi psikolojik saldırısına sürekli muhatap oluyoruz. Israrla bize yanlış yolda olduğumuzu telkin ediyorlar ve kendilerine inanmamızı istiyorlar.(Fehmi Koru,01,01,2023)

Eğer sosyal medyayı yoğun kullanıyorsanız onun üzerinden aklınıza, düşüncelerinize ve kanaatlerinize karşı yapılacak siyasi taarruz bombardımanından kurtulmanız adeta imkân dışıdır.

Zira her bir siyasi partinin her gün görüş açıklayanlar dışında bu işlerle görevli sosyal medya hesaplarını yöneten, takipeden ve mesaj üreten yığınla çalışanı bulunuyor

Şayet bunlardan bıkıp, usandıysanız Jack Nicholson’un başrolünü oynadığı Guguk Kuşu filminde geçen bir sahneyi deneyebilirsiniz.

.O sahnede akıl hastaları televizyon izlemektedir sesi kapalı olan televizyonda ise bir siyasetçi konuşmaktadır.

Sessiz olmasına rağmen hastalar kahkahalarla gülmekte, tepki göstermektedirler. Yeni gelen bir hasta da şaşırır ve neden güldüklerini sorar.

Yanıt ise ilginçtir. Konuştuklarını duymayınca yüzlerinden yalan söyledikleri belli oluyor.(Murat Yetkin Yetin Report 10.01.2023)

Çünkü propaganda da olsa dozajını aştığında her gün aynı şeyleri duymak, polemiklere şahit olmak insanları hem gerer hem bıkkınlık verir.

O bakımdan anlayan için” haddini aşan zıddına döner” cümlesi hem yerinde hem de oldukça önemli bir tespittir.