Değişimlerin hızı karşısında geleceğin hikâyesini oluşturamayan günümüz siyasetinin içine düştüğü çıkmaz hakkında Bekir Ağırdır diyor ki:

“Türkiye gibi ülkelerde(…) insanlar bir yandan ağır sorunlarla boğuşurken, diğer yandan tutku ve taleplerini örgütleyecek kanallar yaratacak hal bulamıyorlar kendilerinde.

Bu yüzden gündelik hayatta karşılaşılan sorunlara verilen cevaplar tepkisel olmaktan öte gidemiyor ve hiçbir şeye çözüm de olmuyor.

Bu tepkisellikler ve çözümsüzlükler yarına ilişkin hayal kurma hevesinden yoksun, bencil, öfke dolu bireyler ve birlikte yaşama iradesi zayıflayan, hukukun üstünlüğüne inancını kaybetmiş toplumlar üretiyor.

(…)

Peki, bu ne anlama geliyor?

Politika ve politik iktidar, ”politika erbabından, politika esnafı” olarak adlandırabileceğimiz bir kısım insanın eline geçiyor.

Anadolu’da politika erbabı politik kurumlarla aynı zamanda merkezi otorite temsilcileriyle ilişki kurma mahareti olan, coğrafyası içinde görece daha eğitimli ve meslek sahibi, kentinin sorunlarıyla meşgul kişilerdi.

(…) Bu günün politika esnafı ise kentinin değil kendi çıkarı ile meşgul artık.

Politika esnafının günlük hayatta karşılaştıkları sorunlara çözüm yolları üretmeyi umursamadığını düşünen insanlar siyasetten ellerini çekiyor.

(…) Siyaset(böylece) müşterek meselelerimizi ve çözümlerimizi tartışabileceğimiz bir mecra olma niteliğini kaybediyor.

Böylelikle siyaset kişisel kariyerleri için bu alanı tercih etmiş profesyonellerin kendi aralarındaki rant bölüşüm arenasına dönüşüyor.

Bu süreç(…) Türkiye’de siyaseti partici politika esnafı arasındaki çekişmelere indirgedi.

Bir başka deyişle politika milletten koptu.”(Hikâyesini Arayan Gelecek, s.78-80)

Bekir Ağırdır’ın bu tespitlerini doğrulayan günümüz siyasetinde fazlasıyla gösterge mevcut.

BİR: Anketlere göre iktidar AK Parti ile birlikte ana muhalefet partisi CHP’nin de oy kaybediyor olması,

İKİ: Siyaseten memnuniyetsizliğin bir göstergesi CHP’deki bölünme,

ÜÇ: Milletin siyasetten elini çektiğine dair başka bir veri de kararsız seçmendeki yüzde 25’lere varan artıştır.

DÖRT: Bir diğer memnuniyetsizlik göstergesi de siyasi aktörlerin ayrıştırıcı bir dil kullanmasıdır.

Bu maddeler halka siyasetten elini çektiren başlıklardan birkaçıdır.

Türk siyasetinin içine sürüklendiği bu çıkmazdan çıkartacak olan da sorun çözmeye odaklı yeni bir dilin ve metodun siyasete egemen olmasıdır.

Yeni söylemin mecrası sokakta, çarşıda insanlarla karşılıklı konuşmak, onlara dokunmakla nabız tutmak olacak gibi gözüküyor.

Günümüz siyasetinde dil ve yüzün etkisinin sözün üzerinde olması da buna işaret ediyor.

Sokakta nabız tutmanın yerini ne sosyal medya ne de anketler tutabilir.

Siyasette bu metodun ilk uygulayıcısı İYİ Parti Lideri Meral Akşener oldu.

Bu parti yakın zamanda oyunu artıran tek muhalefet partisi olmasını buna borçludur.

Meral Akşener bu farklı uygulaması ve sertlik içermeyen diliyle İYİ Parti’yi iktidar alternatifi bir kitle partisi yapabilir mi?

Bunun şartları var.

BİR: Kimlikler ve aidiyetler üzerinden siyasette herkesi kucaklayan yeni bir söylem geliştirmesi,

İKİ: Partisini olabildiğince siyaseti rant kapısı yapan Bekir Ağırdır’ın ifadesiyle “politika esnafından” arındırmak,

ÜÇ: İl Başkanı başta parti teşkilatlarının vatandaşın nabzını tutmak için kitle partisi olmada önemli bir adım olan sokağa inmesini sağlamak.

İlk iki madde Bekir Ağırdır’ın da belirttiği gibi Türk Siyaseti’nin en sorunlu iki alanı…  

Üçüncüsü ise bir il başkanı için hem inanç ve iradeyi hem de vaktinden ve nakdinden fedakârlığı gerektiren biraz da vizyonla ilgili bir konu…

Buna rağmen hem yeni olması hem de Meral Akşener’in siyasi geçmişi İYİ Parti’yi kitle partisi olmada en avantajlı parti konumuna getiriyor.

Bu avantajı iyi değerlendirir taşra örgütlerini sahaya sürerek seçmene aşılayacağı geleceğin hikâyesini oluşturma ümidiyle rıza oluşturabilirse İYİ Parti bu hedefine ulaşabilir.

Bu anlamda Aydın’da ne İl Başkanı Süleyman Demirci’nin ne de belediye meclis üyelerinin bir çabası oldu, bundan sonra olur mu, meçhul.

Salgın ortamı buna engel oldu denecek olursa bu mazeret geçerli olsaydı partinin genel başkanı Meral Akşener Anadolu’yu turlamazdı.

Oysa İYİ Parti Aydın’da kitle partisi konusunda önemli avantajlara sahip bir partidir.

Çünkü Aydın düşünce haritasıyla hem kitle partisi geleneğine yakındır hem de çoğunluk o kültürün bir sonucu oy vermede hizmeti ölçü alır.

Kent merkezinde ikamet edenlerin çoğunluğu emekli, kırsaldakilerin geçim kaynağı ise tarım ve hayvancılıktır.

Sebze, meyve, süt, bal, kestane üreticisinin bir yığın derdi yanında çiftçi gübre, besici yem fiyatlarındaki artıştan muzdarip…

Sebze ve meyve üreticisi malının karşılığını alamamaktan yakınırken kentteki tüketici de o sebze ve meyvenin manavda, markette pahalı olmasından dertli…

Bu çelişkiye iktidarın dikkatini çekecek, tarafların şikâyetlerini dillendirecek olan da muhalefet partilerinden başkası değildir.

Aydın aynı zamanda bir emekli kenti…

Kenar mahalle bakkalının veresiye defterini incelemeden emeklinin, dar gelirli dul ve yetimin alım gücü hakkında nasıl politika üretilir?

Eğer İl Başkanı Süleyman Demirci ve ekibi ‘siyaset erbabı’ olmayı tercih eder de şoförün, taksicinin, berberin vs esnafın derdini kendine dert edinirse prestijini artırdığı gibi geleceğin hikâyesini oluşturma konusunda partisine önemli bir katkı yapmış olur.

Bunu yapmak yerine eğer eski alışkanlığı ile hareket eder “az olsun, o da benim olsun” diyecek olursa İYİ Parti Aydın’da ancak butik parti olur.