AK Parti 2004 yerel seçimlerde ele geçirdiği üstünlüğü 2009’da CHP’ye kaptırdı.

Bu olay o tarihten sonra AK Parti ile seçmen arasında bir sorun oluştuğunun da göstergesi.

Problemin siyasi, sosyolojik, kültürel ve yöresel birçok nedeni olabilir.

Ancak CHP karşısında ikinci parti durumuna düşmelerinin faturasını parti kurmayları açıktan olmasa da üstü örtülü demokratlara kesme eğilimindeler.

Buna son başvuran da partisinin Çine kongresinde Mehmet Erdem oldu.

“Çine demokratların kalesiydi. Ne oldu bilemiyorum. Bu sosyolojik ve siyasal bir meseledir.

(…)

Adnan Menderes’in kemiklerini sızlatırcasına demokratların CHP’ye nasıl oy verdiğini bir kez daha düşünmemiz gerek,” demiş.

Sayın Erdem demokratların oyunu alamamalarının siyasi ve sosyolojik bir mesele olduğunu söylemekle doğru bir noktaya parmak basıyor.

Ancak bunların ne olduğuna açıklık getirmemekle birden fazla noktanın da üstünü örtüyor.

BİR: Siyasi şartların kendiliğinden oluşmadığını, onu belirleyenlerin partilerin kaptan köşkündeki oyun kurucuları olduğunu.

İKİ: Siyasetin sosyolojik şartlara göre pozisyon alma sanatı olduğu gerçeğini.

ÜÇ: Kendisinin ta baştan beri bu partinin oyun kurucusu olduğunu.

Geriye dönük bir analiz yapacak olursak AK Parti için Aydın’da kırılma noktası 2004 yerel seçimleridir.

Nedeni de kendi kadrolarından çıkaracakları bir adayla kazanılacağı belli olan bir seçime ithal adayla gidilmesiydi.

Bu hata ikincisini doğurdu ve seçimde rekor oyla elde edilen zafer partili kadrolarda aşırı, güven, kibir ve gurura yol açtı.

İkisi birden bir üçüncüsünü doğurdu ve yöneticilerde “ biz bundan sonraki seçimleri ceketimizi de koysak alırız” rehavetine yol açtı.

Bu şekilde seçilen adaylar duygudaşlık anlamında vatandaşın geneli ile uyuşmayınca AK Parti 2009’da seçimi kaybetmekle kalmadı, bir daha birincilik yüzü göremedi.

Vaziyet 2014’de Büyükşehirde Mustafa Savaş, Efeler’de Yalçın Pekgüzel, Nazilli’de Mustafa Acar, Söke’de Metin Yavuz gibi liberal kimlikli adaylarla kurtarılmaya çalışıldı ama bu girişim kötü gidişe çare olmadı.

Diğer taraftan nasıl ki lokantacının müşteri kitlesinin damak zevkine uygun yemek üretmesi ile ayakta kalması mümkünse siyasette de başarı toplumun kültür derinlikleri ve talepleri doğrultusunda tavır geliştirmekle mümkündür.

Bu noktadan bakıldığında siyaset yapılan zemini oluşturan bireyleri ve onların meydana getirdiği toplumu hem psikolojik hem de sosyolojik yönden doğru okumak gerekir.

O nedenle gerçek siyasetçi bir başarısızlık durumunda “bu seçmen bize niye oy vermiyor, yerine biz niye vatandaşın oyunu alamıyoruz,” sorusunu sorabilendir.

AK Parti ilk başlarda parti olarak bu özeleştiriyi yapıyordu ve aynı zamanda bu davranışıyla da sonraki seçimin hem stratejisini belirlemiş hem de startını vermiş oluyordu.

Aydın özelinde bazılarının hezimeti başarı gibi sunmasını gördük ama seçimlerin hiç birinde genel merkez benzeri analiz yapana tanık olmadık.

Seçim mağlubiyetlerini üstü örtülü de olsa bu gün demokratların oy vermemesine bağlamaya çalışanlar Aydın’da hem siyasi hem de sosyolojik boyutu olan böyle bir araştırmaya önayak olsalardı hem daha gerçekçi bir iş yapmış olurlar hem de bu sayede belki partilerini birinci yaparlardı.

Diğer taraftan 2004’de parti kurmaylarını saran kibrin ipuçları 2007’de ortaya çıkmıştı. Ama farkına varan olmadı.

Nedeni de siyasetçilerin ilk yapması gereken siyaset yapacağı alandaki insanları ve onların her türlü kararlarını etkileyen kültür kodlarını tanıması gerektiği halde çoğunun bundan habersiz ya da eksik bilgiye sahip olmasıdır.

Bu açıdan bakıldığında Aydın “Onur Kültürü” yüksek insanların memleketidir.

O nedenledir ki, bizim insanımız kibirli, tepeden bakanları sevmez. Fakirse “gök görmedik”, der alaycı bakar, zenginse “burnu büyük” der, dışlar.

Bu gibilere açıktan tepkisini göstermese de bir punduna getirir, burnunu sürter.

AK Parti için bunun ipuçları 2007 seçimlerinde ortaya çıkmıştı.

Fakat parti kurmayları ortaya çıkan sorunun “Onur kültürü” kaynaklı, bir burun sürtme olayı olduğunu doğru okuyamadılar.

2009 seçimleri sonrasında farkına varıldığında ise il başkanlığı değişiminde olduğu gibi iş işten geçmişti.

Olayın sosyolojik boyutunu görememiş görünen Mehmet Erdem siyasi boyutunu görmüş olacak ki,il başkanlığı revizyonu ile demokratlara yönelik bir hamle yaptı.

Ancak sonuçsuz kaldı. 1-Zamanı gecikmişti 2-Seçilen aktör yanlıştı.

Zira yapılan hamle gerilemenin ilk görüldüğü 2007’den sonra yapılmalı,2009 sonrasına bırakılmamalıydı.

İkincisi aktör yanlıştı. Zira demokrat taban açısından sorunluydu. O nedenle arzulanan birlik gerçekleşmemekle kalmadı üstüne üstlük zeminde derin bir çatlağın oluşmasına neden oldu.

Kısaca Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olundu.

Ve bu günlere gelindi.

Mehmet Erdem Demokrat Parti’nin kalelerinin nasıl CHP’ye geçtiğini sorgularken biraz da AK Parti bu günlere nasıl geldi, kendi kendine onu sorgulamalı.

Çünkü oyunu kuran kendisiydi…