TEK BAŞIMIZA OMUZLUYORUZ

“Doğu Akdeniz’deki gerilimin arkasında, ‘kazanan hepsini alır’ anlayışıyla hareket eden ülkeler var. Ülkemizi dışlamak için atılan nafile adımların başarı şansı yok. Bizim ne Doğu Akdeniz’de, ne de başka bir bölgede, kimsenin hakkında, hukukunda, meşru çıkarlarında gözümüz bulunmuyor.

Ancak ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnenmesine, çıkarlarının yok sayılmasına da göz yumamayız. Bölgede bugün yaşanan sıkıntıların sebebi, Yunanistan ile Rum kesiminin 2003’ten beri maksimalist taleplerle attıkları tek yanlı adımlardır. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki her türlü olumsuz gelişmenin yükünü tek başına omuzlamak durumunda bırakılan bir ülkedir. Öte yandan bölgedeki doğal kaynaklar söz konusu olduğunda ülkemizi görmezden gelmek ne akıl ve vicdanla ne de uluslararası hukukla izah edilebilir. Anlaşmazlıkların samimi bir diyalogla, uluslararası hukuk temelinde, hakkaniyete uygun biçimde çözümü öncelikli tercihimizdir.

DAYATMAYA MÜSAMAHA GÖSTERMEYİZ

Ancak ters yönde herhangi bir dayatmaya, tacize veya saldırıya asla müsamaha göstermeyeceğimizi açıkça belirtmek isterim. Doğu Akdeniz’in kıyı ülkeleri arasında diyalog ve işbirliği kurma çağrımızı burada tekrarlamak istiyorum. Bu amaçla, Kıbrıslı Türklerin de dahil olduğu, tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının dikkate alındığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz.

(Kıbrıs’ta) Çözümün önündeki yegane engel, Rum tarafının uzlaşmaz, hak tanımaz, şımarık yaklaşımıdır. Kıbrıs Rum tarafı, uluslararası anlaşmaları göz ardı ederek, Kıbrıslı Türkleri anavatanlarında azınlık yapmayı hatta adadan tamamen dışlamayı hedefliyor.

KIBRIS TÜRK HALKINI YALNIZ BIRAKMAYIZ

Garantör bir ülke olarak Kıbrıs Türk halkını haklı davasında asla yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Kıbrıs sorununun çözümü ancak Kıbrıs Türk halkının adanın ortak sahibi olduğu gerçeğini kabul etmekle mümkündür. Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile Ada’daki tarihsel ve siyasi haklarını kalıcı biçimde teminat altına alacak her çözümü destekleyeceğiz.

DOSTLAR KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Pandemi sırasında tıbbi cihaz yardımı talebinde bulunan 146 ülke ve 7 kuruluşa, ‘Dost kara günde belli olur’ anlayışıyla ulaştık. 141 ülkede 100 binden fazla vatandaşımızın evlerine dönmesini sağladık. 67 ülkeden 5 bin 500’den fazla yabancıyı evlerine taşıdık. Mağdurların ve mazlumların yanında olmak, milletimizin mayasında vardır.

AŞI ÇAĞRISI

Buradan bir kez daha, tıbbi malzeme ve ilaç tedariki ile aşı çalışmalarının rekabet konusu yapılmaması çağrısında bulunuyorum. Hangi ülkede üretilirse üretilsin, kullanıma hazır hale getirilecek aşılar, insanlığın ortak istifadesine sunulmalıdır.
PKK’YA KARŞI İŞBİRLİĞİ BEKLİYORUZ

Irak: Irak’ta PKK terör örgütünün kökten sökülmesinde de tıpkı DAEŞ’te olduğu gibi uluslararası toplumdan samimi işbirliği bekliyoruz.

Filistin: Türkiye, Filistin halkının rıza göstermediği hiçbir planı desteklemeyecektir. BM kararlarına ve uluslararası hukuka aykırı olarak Kudüs’te Büyükelçilik açma niyetini beyan eden ülkeler, sadece eylemleriyle çatışmayı daha karmaşık hale getirmeye hizmet etmektedir. 

SURİYE’YE KALICI ÇÖZÜM

10. yılına giren Suriye’deki çatışma, bölgemizin güvenliği ve istikrarına tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bölgede DEAŞ’a ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke olarak PKK-YPG terör örgütü ile mücadeleye devam ediyoruz. Uluslararası toplum olarak, tüm terör örgütlerine karşı aynı ilkeli tutum ve kararlı duruş sergilemeden Suriye meselesine kalıcı bir çözüm bulamayız. Bu yaklaşım, Suriye’ye güvenli ve gönüllü dönüşlerin sağlanması için de gereklidir. Suriye’deki terör örgütlerinden kurtardığımız bölgelere 411 binden fazla Suriyeli kardeşimizin geri dönmesi bunun en açık göstergesidir. Türkiye, yıllardır tüm ihtiyaçlarını karşılayarak kendi topraklarında yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle sınırımıza yakın bölgelerde aynı sayıda Suriyelinin ihtiyaçlarını yerinde karşılamaktayız. Tüm bu faaliyetleri, uluslararası toplumdan veya uluslararası kuruluşlardan önemli bir destek almadan, kendi imkanlarımızla ve halkımızın desteğiyle gerçekleştiriyoruz.

ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN İTİBAR KAYBI

Birleşmiş Milletler’in en temel karar alma organı olan Güvenlik Konseyi’nin salgını gündemine alması haftalar, hatta aylar sürdü. Salgının başlarında, ülkelerin kendi hallerine terk edildiği bir manzara ortaya çıktı. Yıllardır bu kürsüden savunduğum ‘Dünya Beşten Büyüktür’ tezinin haklılığını bir kez daha gördük. İnsanlığın kaderi sınırlı sayıdaki ülkenin keyfine bırakılamaz. Uluslararası örgütlerdeki itibar kaybının önüne geçmek için zihniyetimizi, kurumlarımızı ve kurallarımızı gözden geçirmeliyiz.”