Belediyeler vatandaşın hacet kapısıdır. Öyle görüldüğü için o göreve seçecek olduğu başkanda seçmen işi düştüğünde, kolay diyalog kurabileceği, ihtiyacına karşılık alabileceği özellikte olan adaya oy verir.

Özünde ne kadar iyi olsa da seçildiği takdirde beldeyi projeleri ile uçuracak da olsa sokakta halini hatırını sormayan, çarşıda, pazarda esnafla selamlaşmayan, dert dinlemeyen suratı asık bir görüntüye sahip adayı seçmen tutmaz.

Ayrıca bizde dert dinlemenin ne zamanı ne de mekânı vardır. Evinin suyu kesilen bir vatandaşın gece saat 3’de suyu açtırmak için İlhami Ortekin’i aradığını bir yakını söylemişti.

Sokağının kaldırım taşları bozulur mahalleli ya da muhtar varlı, vakitsiz nerede denk getirirse şikâyetini hem de acil çözüm şartıyla başkana iletir.

Evinin çatısı akar ilk iş çareyi belediyeye başvurmakta bulur, askerdeki çocuğuna gönderecek parayı denkleyemez belediye başkanının kapısını çalar.

Okul aile birliği başkanı, cami yaptırma derneği yetkilisi okulu camiyi badana ettirmek için kaynak bulamaz çareyi belediyeye başvurmakta bulur..

Okul idaresi çocukları geziye, amatör spor kulübü takımı deplasmana götürecek otobüsü belediyenin yoksa ücretini temin için belediyenin kapısını aşındırır.

Hele mahalle muhtarlarının belediye ile işleri hiç bitmez. Kimisi yolu bozulur iş makinesi ister, kimisi okulun, caminin duvarı yıkılır yapacak usta ister, kimisi sokaklara döşemek için parke taşı ister, kimisi muhtarlık binası, düğün salonu ister.

Gençler ise mahallelerine halı saha, futbol topu, takımları için forma, internet kafe ister.

Ayrıca her başkan hafta sonu en az 10 cemiyet gezmek zorunda kalır. Bu vaziyete göre “parası pul, karısı duldur” sözü sanki belediye başkanları için söylenmiştir.

Velhasıl yediden yetmişe, günün her saatinde, her yer ve mekânda dileklerin dile getirildiği yer olmasıyla belediyelere hacet kapısı denmesi yerinde bir tanımlamadır.

Haliyle vatandaşın da tanıma uygun olarak oyunu verirken günün her saatinde iletişim kurabileceği, kendisiyle içli,dışlı olabileceği özellikte bir adayı tercih etmesi son derece doğaldır.

O bakımdan yüzü güleç, yumuşak huylu vatandaşı terslemeyen, öfke kontrolünü yapabilen, mutedil başkanların haliyle seveni çok olur ve o oranda da ömrü uzun olur.

Eşref saatine denk gelmeyen bir istek karşında bir azarlanma durgun suya atılan taş misali dalda dalga yayılarak muhaliflerin de körüklemesiyle olayın oluş tarzı bile sorgulanmadan bir de bakmışsın başkan bir anda “yaramaz adam” ilan edilmiş.

Efeler Belediye Başkanı Fatih Atay son zamanlardaki tavırlarıyla sanki o süreci yaşıyor.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlama törenlerinde Baro Başkanı Gökhan Bozkurt’la yaşadığı protokol krizinin izleri daha silinmemişken buna, Efeler Kent Konseyi Eski Başkanı Tuncay Erdemir’le hem de pazaryerinde, halkın gözü önünde yaşanan bir yenisi eklendi.

Kavganın birer saygın kişilik olan Gökhan Bozkurt ve Tuncay Erdemir’le alenen yaşanmış olması Fatih Atay hakkındaki olumsuz yargıyı güçlendiriyor.

Bu tartışmalar yaşanmasaydı Fatih Atay’ın kardeşi Dr. Eralp Atay’ı Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğüne ataması sosyal medyada belki eleştiri konusu bile olmayacaktı olsa bile bu kadar ses getirmeyecekti.

Fatih Atay’ın önceki Başkan Mesut Özakcan’ın damadını özel kalem müdürü yapmasını isim vermeden mealen “ben seçilirsem ne oğlumu ne damadımı belediye almayacağım” sözleriyle gönderme yapması dışında olayı eleştirenlerin gerek kanunen gerek ahlaken haklı oldukları bir gerekçeleri yoktur.

Ama bu atama iki açıdan kamuoyunun itirazına neden oldu.

Birincisi Fatih Atay’ın Mesut Özakcan’a yönelttiği o eleştiriden sonra her ne kadar usul yönünden bir engel bulunmasa da birinci derece yakını, kardeşini işe alması şık olmamıştır.

İkincisi de bir eleştiriden daha çok Eralp Atay’ın hakkını tespittir.

O da görev istismarı konusunda şüphe olmayan Eralp Atay her ne kadar bir belediye çalışanı olarak kendine gelen belediyeyle ilgili görevi dışındaki istekleri bu gün ilgilisine yönlendirse de gün gelecek bu isteklerden kendisi de rahatsızlık duyacak olmasıdır.

Hâsılıkelâm 17 yıllık AK Parti iktidarı karşısında ümitsizliğe düşenler İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran’da yaktığı ışıkla ümitlenmişler, moral bulmuşlardır.

Ancak iyi bilinmeli ki Ekrem İmamoğlu o ışığı yakmadaki sırrı insanları ayrıştıran, ötekileştiren, kavgacı siyaset diline karşı geliştirdiği kucaklayıcı, sevgi dilinde gizlidir.

23 Haziran aynı zamanda rövanşist, hesap görme siyasetini vatandaşın satın almadığının net olarak görüldüğü bir tarihtir.

Buna bağlı olarak da 23 Haziran, siyasette kılıç kalkan oyunun bittiği, o nedenle baltaların yere gömüleceği bir devrin başlangıcıdır.

Bilmem Fatih Atay farkında mı?

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!