Türk Milli Eğitimi yapısı ve işleyiş tarzı diğer bakanlıklardan farklı, uzun süre tebeşir tozu yutmamış, eğitim sektörü dışındaki insanların anlamakta zorlanacağı bir sitemdir.

Sistemi anlatmak için okulları bir zamanlar taşrada müdürlerin şapkalarının yönettiğini söylesem o günleri yaşamayanlar ne demek istediğimi anlamakta zorlanabilirler.

Bizim ilkokul öğretmenimiz gibi eski öğretmenlerin çoğu ve müdürler bir zamanlar Süleyman Demirel’in o meşhur şapkası gibi fötr şapka giyerlerdi.

Eğer sabah öğretmenler müdür odasının kapı girişindeki askıda müdürün şapkasını görürlerse derse girmede sorun yaşanmaz aksi halde bazıları sigara ya da çay içme bahanesiyle derse geç girerlerdi.

Ayrıca öğretmen bu günkü gibi kent merkezleri yerine halkla iç içe görev yaptığı köylerde otururdu.

Okul ve öğretmen başarısında ölçü de devlet sınavlarını kazanan öğrenci sayısı, kasaba ve ilçe okullarında ise sportif ve kültürel çalışmalarda elde edilen derecelerdi.

O başarı aynı zamanda okula duyulan aidiyetin bir sonucuydu ki, okul müdüründen öğretmene, öğrenciden velisine hizmetlisinden memuruna kadar herkesin o başarıda payı vardı.

Böylece okul yöneticileri ve öğretmenlerin üstün gayretleriyle oluşan okul-veli işbirliği sayesinde herkes çocuğunun okuluyla belli bir dönem de olsa adeta bütünleşirdi.

O derece ki, müdürün yönlendirmesi öğretmenlerin teşviki velinin ve çevrenin desteğiyle okulun boya, badana, yakacak benzeri bütün ihtiyaçları karşılanırdı.

İşte o dönemler eğitimin Aydın’da zirve yaptığı, Türkiye sıralamasında ilk onlarda yer aldığı, çocuklarını okutmak için vatandaşın Aydın’a tayin istediği, göç ettiği yıllardı.

Türkiye birincisi olmayı adet haline getiren okulların halk oyunları ekipleri Ülke’yi temsilen katıldığı yarışmalarda Avrupa’dan dereceyle döndüğü dönemlerdi.

Yakın zamana kadar devam eden bu güzel ve başarılı geleneği ne hikmetse devlet hak ile yeksan etti.

Buna gerekçe olabilecek birçok neden ileri sürülebilir fakat tecrübelerime dayanarak ben iki hususun bunda etkin rol oynadığını düşünüyorum.

BİR: Okulda, sınıfta kendini güvende hissetmeyen idealist öğretmenin sistemden elini, ayağını çekmesi, öğretmenliğin parası için yapılan bir iş olarak görülmesidir..

İKİ: Eğitimde her kademedeki birçok müdürün zincirleme olarak geçici görevli olmasıdır.

Öğretmen mesleğindeki yozlaşma konumuz dışı olduğu için sadece geçici görevlendirmeler ve Aydın eğitimine olan etkisi üzerinde durmak gerekiyor.

Bu arada bir konuya açıklık getireyim, istiyorum.

 Milli Eğitimde her kademe için müdür yardımcısı, şube müdürü ya da şef konumunda ikinci, üçüncü derece görevlere yaygınlaştırmamak kaydıyla zorunlu hallerde geçici görevlendirmeler yapılabilir.

Benim itirazım eski deyimle sicil amiri konumundaki müdürler için yapılan geçici uygulamasınadır.

Bunu belirttikten sonra zincirleme geçici görevlendirme nedir konusunu Aydın İl Milli Eğitim Müdürlüğü üzerinden anlatalım..

Kadrolu Aydın’ın ME Müdürü, Muğla ME Müdürlüğünü vekâleten yürüten Pervin Töre’dir.

Yerine vekâlet eden Seyfullah Okumuş da İzmir Güzelbahçe İlçe Milli Eğitim Müdürü’dür.

Kadrolu Muğla Milli Eğitim Müdürü de büyük olasılıkla başka bir ilde görevlidir aynı şekilde Seyfullah Okumuş’un İzmir’deki görevine de bir başkası vekâlet etmektedir.

Tabi onların yerlerini de bir başkaları geçici görevli olarak dolduruyor olmalıdır. Bu şekilde geçicilik olgusu zincirin halkaları gibi bir birine ekli uzayıp gitmektedir.

Açık söylemek gerekirse milli eğitim teşkilatlarının böylesine yoğun vekâlet zinciri ile yönetildiği bir dönem hiç olmamıştı.

 Peki, asil olmuş vekil olmuş yetkileri kullanan birisi olduktan sonra ne fark eder, sorusu bir Tarım, bir SGK veya başka bir müdürlük için bir yönüyle geçerli olabilir.

Ancak söz konusu Milli Eğitimse il, ilçe milli eğitim ve kurum müdürlükleri gibi birinci sicil amiri koltukları için bazı nedenlerden ötürü aynı görüşe katılmak imkân dışıdır.

BİR: Başka kurumlarda geçici görevli müdürlere topal ördek muamelesi yapıldığı düşünülürse söz konusu milli eğitim olduğunda aynı konumda olanlara kötürüm gözüyle bakılır.

Çünkü eğitim statik değil dinamik bir sektördür. Sistemi bir at arabası kabul edersek müdür o arabayı çeken attır.

At topal olursa arabayı nasıl çekecek?

O bakımdan gelecek kaygısı olan müdür çözümü gerektiren sorunlarda sorumluluk yüklenmek yerine elini taşın altına sokmaktan çekinir ya sorunu hasıraltı eder ya da başkalarına havale eder.

İKİ: Belli makamlara atamalar devletçe kurallara bağlanmış özlük hakları da taşıdığı sorumluluğa göre belirlenmiştir.

Zincirleme geçici görevlendirmeler bazılarını özlük hakları açısından kayırmak bazılarını da mağdur etmekten de öte diğer hak sahiplerini açıkça engellemektir.

Bir müdür bir kadroyu yaklaşık dört yıldır elinde valiz Anadolu illerini gezerek uhdesinde bulunduruyor yerine vekâlet eden de eşit sorumluluğa rağmen daha az ücret alıyor, reva mı?

ÜÇ: Yetkililer geçici olanlar kendi rızaları ile görev kabul ettiler o nedenle bir mağduriyetten söz edilemez diyebilirler ancak unutulmamalı ki, adaleti sağlamak, düzeni hakkaniyet esasına göre sürdürmek ve korumak devlete düşen bir görevdir.

Sözün özü eski sistemi geri getirmek elbette mümkün değil ama bu sistemin de iyi çalıştığı söylenemez.

Olumsuzlukları gidermenin yolu müdürleri güçlendirmekten geçiyor ki, ilk yapılması gereken zincirleme vekâlet sistemine verilecek çeki düzenle onların özlük haklarını vermektir.

Diğer yapılması gereken de verilecek güvenle öğretmeni okulda, sınıfta daha güçlü hale getirmektir.

Yoksa çark boşa dönmeye devam eder.