Üzülerek söylemek gerekirse geldi, geleli Prof.Dr.Bülent Kent’in iyi niyetine rağmen Üniversite Hastanesi başında kabak patlayan vatandaşlarla gündeme geliyor.

2002’de AK Parti iktidara gelir, gelmez sağlık alanında devrim niteliğindeki icraatı sonraki seçimlerde iktidarının devamında şüphesiz önemli faktörlerden biri olmuştu.

Yapılan yenilikler hastanelerin hizmet kalitesini de artırınca devlet ve özel hastane arasında fark kalmadı ve hastanelere MR,Tomografi gibi cihazlar da alınınca millet özel hastanelere muhtaçlıktan da kurtulmuştu.

Sağlıktaki kalite artışında üniversitelerin çoğunda kurulan hastanelerin de şüphesiz büyük payı vardır.

Ama ne var ki, üniversite hastaneleri de dahil devlet hastanelerinde hizmet kalitesi son zamanlarda bozuldu ve bıçak parası hortladı, hastalardan ilaç fark bedeli adı altında kesintilerle 2002 öncesine dönüldü.

(Bu arada gerek devlete bağlı kurumlarda gerek Üniversite hastanesinde büyük bir aşka ve sevgiyle görevlerini yapan doktorlarımızı ve yardımcı sağlık çalışanlarının da haklarını teslim etmek gerekiyor, iyi ki onlar var.)

Hem de bu süreçte Şehir Hastaneleri gibi devasa yatırımlar yapılmasına, neredeyse her ilçeye “butik hastaneler” açılmasına, doktor ve yardımcı personel , eksikliği çekilmemesine rağmen sağlıkta kalite kaybı yaşandı.

Farz edelim ki,kalite düşüklüğü özellikle Efeler’de hastanelerin fiziki şartlarının yetersizliğinden yaşanıyor ve Aydın Şehir Hastanesi hizmete açılınca sorun çözüme kavuşacak.

Peki, Üniversite Hastanesi’ndeki kalite kaybı nasıl açıklanacak?

Üzülerek söylemek gerekirse kalite kaybında ADÜ Hastanesi başı çekiyor.

Bu memnuniyetsizliğin bir sonucu parası olan parasını, olmayan bankadan kredi çekerek, hayvanını satarak, bir köşeye ayırdığı kefen parasını harcayarak özel hastanelere gidiyor.

Çünkü sorunun kaynağında yatan ne fiziki koşullardır ne de tıbbi cihaz eksikliğidir, insan unsurudur. .

En mükemmel binaları yaparsınız, içlerini en son teknoloji ürünü cihazlarla donatır, hiçbir eksiğini bırakmazsınız ama ona ruh ve can verecek fedakar,empati yapabilen vicdanlı doktorları,öğretmenleri,kamu görevlilerini yetiştiremezseniz ne kadar da muhteşem olsa o hastanelerden,okullardan,devlet binalarından istenen verim elde edilemez.

Haber 20250623 286544211970

O nedenle devletten vatandaşın satın aldığı hizmetlerde memurdan çözüm üretme noktasında bir hoşnutsuzluk söz konusu ise onun asıl kaynağı fiziki yapılarda değil çalışanlarda ve onları yöneten ehliyet ve liyakat yoksunu yöneticilerde aranmalıdır.

Ne yazık ki, Batı’daki Kant’ın “Her hak bir ödev karşılığıdır”, sözünün bizim kültür ve inancımızdaki karşılığı olan “Halka hizmet hakka hizmettir,” anlayışı günümüzde çok örselendi.

Konfüçyüs’ün sözünde olduğu gibi: “arsızlar güç sahibi olunca, haklılar da suç sahibi oldular”

Arsızın, kifayetsiz muhterislerin en iyi bildikleri kamuoyunda çok şeyler yapıyormuş algısı yaratmak sıkıştıklarında mazeret üretmektir,sonuç alamadıklarında suçu başkalarına atmaktır.

Oysa devlet adına yapılan gerçek yöneticilikte marifet mazeret üretmek değil çözüm bulmaktır.Ayrıca işgal edilen koltuk sorumluluk almayı, personele yol gösterici olmayı ve böylece bulunduğu kurumu ileriye taşımayı gerektirir.

Bu bağlamda özellikle sağlık gibi eğitim gibi hayati hizmetlerin yürütüldüğü alanlarda yönetici konumunda olanların çözüm üretme noktasında sorumluluğu daha fazladır.

Çünkü çözüm yerine üretilecek mazeret sorunu ortadan kaldırmaz ve geçici bir savunmadan daha ileriye gitmez ve hasıraltı edilen her sorun ilgilileri arasında hem devlete hem de sisteme olan güveni sarsar.

Hele bir de yönetici alttaki birim amirlerine “bana şikâyet getirmeyin”,der personelle iletişimi keser, kapısını onlara kapatırsa o kurumda artık çürüme başlamış demektir.

Etkili bir denetim de olmayınca gücü yeten çoğu kimse elini vatandaşın cebinden, devletin kesesinden çekmez. Bu gibi durumlarda kurumda ne disiplin ne motivasyon ne de hizmet kalitesi kalır.

Üzüntü verici olansa Üniversite Hastanesi de dâhil günümüzde yöneticiler kurumu yönetmiyor, algıyı yönetiyor.

Her konuda olduğu gibi yönetim de boşluğu kabul etmez ve mutlaka dolduran birileri çıkar Herkes bulunduğu yerin horozu kesilir ve kabak da hastanın başına patlar.

Üzülerek söylemek gerekirse geldi, geleli Prof.Dr.Bülent Kent’in iyi niyetine rağmen Üniversite Hastanesi başında kabak patlayan vatandaşlarla gündeme geliyor.

Acil Serviste yaşadıklarını bir vatandaş anlattı.

Geçtiğimiz hafta içersinde ağrılı bir yakını ile ADÜ Acil servise müracaatında “boş yerimiz yok, bekleyin çağıracağız,” denmiş. Sıra bir türlü gelmeyince hasta yakını aslında asistana yapması gerekeni hatırlatmış.

“Monitörlü gözlem odasındaki yataklar boş, tedavisi uzun sürecek hastaları oraya alırsanız, bizim hastaya da sıra gelmiş olur, demiş ama ne hikmetse teklifi kabul görmemiş.

Sonuç olarak burada anlatılmak istenen münferit bir olayı genelleştirmek değildir yataklara serilen siyah örtülerin de gösterdiği gibi Üniversite Hastanesi’ndeki- algı yönetiminin bir sonucu- hizmet kalitesini, personelin de vatandaşa verdiği değeri gözler önüne sermektir.

Çünkü parası olan tedavi hizmetini her kurumdan alabilir fakat maddi gücü yetersiz Aydınlının ADÜ dışında gidebileceği aynı ayarda tedavi hizmeti alabileceği hastane bulunmuyor.